'sivilleştirildi'? | " /> 'sivilleştirildi'? | "/>

En Sıcak Konular

Darbe endüstrisi nasıl 'sivilleştirildi'?

17 Nisan 2009 16:12 tsi
Darbe endüstrisi nasıl 'sivilleştirildi'? 'Ortada şaşıracak bir şey yok. Asıl, “sivil” kanadı bulunmayan bir darbe girişimi çıksaydı karşımıza şaşırmamız gerekirdi.'

Alper Görmüş / Taraf

Türkiye’deki darbe endüstrisinin “sivilleştirilmesi” sürecinin temel belgeleri...

Ergenekon soruşturmasının 12. dalgasının üniversiteler ve bazı dernekler üzerinde odaklanması, Türkiye’deki darbe endüstrisinde 28 Şubat 1997’den bu yana gerçekleştirilen konsept değişikliğini hesaba katmaksızın anlaşılamaz. Nitekim, Türkiye’nin darbecilik tarihinin “her şeyin devlet ve ordu içinde kotarıldığı” modern döneminde takılıp kalmış olanlar, üniversite rektörlerinin “bile” darbecilik suç isnadıyla gözaltına alınması karşısında hayretlerini gizlemediler. Onlara göre, hadi öncekiler bir yana, bu son gözaltı dalgası Ergenekon’un bir “muhalif sindirme”, “aydınlara gözdağı verme” davası olduğunu bir kez daha ortaya koymuştu. Öyle ya, her biri “dünya çapında bilim adamları” olan bu insanların bir darbeyle işleri olamayacağına göre, amaç apaçıktı!

On ikinci dalga gözaltıların gerçekleştirildiği gün (pazartesi), bana bu gözaltıların anlamını soran birçok televizyon kanalında, başlıkta belirttiğim “konsept değişikliği”ni anlattım ve o zaviyeden bakıldığında, son gözaltılarda şaşılacak bir şey bulunmadığını izah etmeye çalıştım.

Anladığım kadarıyla, özellikle izahlarımda kullandığım “darbe endüstrisi” kavramını cazip bulmaları nedeniyle, bazı internet siteleri aynı gün sözlerimi özetlediler. Fakat “akılda kalanların yansıtılması” yöntemiyle gerçekleştirilen bu özetler, düşüncemi derli toplu bir biçimde ortaya koymaktan uzaktılar. O nedenle bugün, pazartesi günü televizyonlarda yaptığım izahın biraz daha geniş bir versiyonunu dikkatinize sunmak istiyorum.

Fakat ondan önce, televizyondaki sözlerimi aynı yöntemle özetleyen ve eleştiren Akşam yazarı Serdar Turgut’a kısa bir cevap vermeyi gerekli görüyorum.

Serdar Turgut, 14 nisan salı günü, “Türkan Saylan’ı vuran dalga toplumsal anlaşmayı öldürür” başlıklı yazısında, Saylan gibi birine reva görülen muameleyi haklı olarak eleştirdikten sonra şöyle diyordu:

“Dün bu satırları yazarken ve Türkan Saylan hakkındaki habere de bakarken, kendisiyle bağlantı kurulan bir kanala konuşan Taraf yazarı Alper Görmüş, meselenin bu yönüne hiç değinmeden sadece 28 Şubat’tan sonra darbe endüstrisinde olan kavram değişikliğinden ve sivil toplum örgütlerine darbe işinin ihale edilmiş olduğundan bahsetti. Yani bir anlamda çağrışım oluşturarak Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin de darbeci olabileceği ima edildi. Pes doğrusu.”

Ben, bütün kanallardaki sözlerime, “darbe girişimlerinde sivillerin de bulunmasının neden şaşırtıcı sayılmaması gerektiğini” genel bir analiz çerçevesinde izah edeceğimi, sözlerimin hiçbir kurum ve kişiyi peşinen suçlama anlamında algılanmaması gerektiğini özellikle vurgulayarak başladım.

Serdar Turgut, koyduğum bu rezervi görmedi ya da görmezlikten geldi. Fakat siz bilin: Bugün de böyle genel ve soyut bir analiz yapacağım.

“Modern” darbeler döneminin sonu: 28 Şubat

12 Eylül darbesi, darbecilerin halkın hiç değilse bir bölümünün onayına ve fiili desteğine ihtiyaç duymadıkları; her şeyin ordu ve kısmen de devlet içinde kotarılıp pişirildiği son darbeydi.

Bundan yaklaşık 20 yıl sonra (28 Şubat 1997) askerler siyasete müdahaleye karar verdiklerinde can sıkıcı bir sosyal gerçekle yüzyüze olduklarını idrak ettiler: Dünya ve toplum değişmişti, askerlerin sivil siyasete müdahaleleri artık eskisi gibi hoş karşılanmıyordu. Toplumda, darbeyi meşru kılacak bir gerilim de yoktu. 28 Şubat’ın ön hazırlıkları, işte bu “gerilim”i kotarma çerçevesinde gelişti. Büyük bir başarıyla sonuçlanan bu hazırlıktan sonra “sivil toplum”un bir kesimi müdahaleye ikna edildi ve hatta onun bir parçası oldu.

Türkiye’deki darbe endüstrisinin “sivilleştirilmesi” sürecinin birinci temel belgesi, o günlerde çok revaçta olan “sıra artık silahsız kuvvetlerde” külliyatıdır. Bu külliyat, Deniz Baykal’ın, ordunun 28 Şubat’ta “adeta bir sivil toplum örgütü gibi çalıştığı”na dair beyanatıyla taçlandırılmıştı.

Darbe Günlükleri, “darbenin sivilleştirilmesi”ne ilişkin konsept değişikliğinin ikinci temel belgesi sayılmak gerekir. Hatırlayın, burada da artık klasik (modern) tipte darbelerin mümkün olmadığı bir kez daha teyit ediliyor, Silahlı Kuvvetler’in salt kendi gövdesiyle yaptığı müdahalelerin yarattığı itibarsızlaşmaya dikkat çekiliyor, bu nedenle “Sarıkız”dan vazgeçiliyor ve artık üniversiteler, yargı, sendikalar, medya ve öbür sivil toplum örgütlerinin ellerini taşın altına koymaları gereğinden bahsediliyordu.

Sürecin üçüncü ve en “hard” belgesi, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’nca hazırlanan, Nokta’nın yayımladığı 2004 tarihli “Sivil Toplumla İlişkiler” raporuydu. Ben, Günlükler’i okuyup bu belgeyi de gördükten sonra, Nokta’da (5 Nisan 2007) şöyle yazmıştım:

“Benim analizim şu: Doğrudan bir darbe tehlikesi içinde değiliz bugün, fakat 14-15 Nisan’daki Anıtkabir’e yürüyüş dahil (sonradan Cumhuriyet Mitingleri olarak anılacak toplantılar –A.G.), örgütlenen kitlesel sivil hareketlerin tümüyle ‘sivil’ olduğunu düşünmek de saflık olacaktır. Şöyle diyebiliriz: Siyasete müdahale ‘sivil’ güçler kullanılarak ve böylece görünürde meşruiyet alanı içinde kalınarak gerçekleştirilecektir önümüzdeki dönemde.”

Sürecin son belgesi ise Mustafa Balbay Günlükleri’dir. Orada da gördüğümüz, en veciz ifadesini “sen söyle, bu medyayla darbe olur mu Mustafa Balbay”da bulan “Sivil toplum yoksa darbe de yok” yaklaşımıdır. Ayrıntılara girmiyorum.

Demek ki “sivil toplumu müdahaleye dahil etme” çabalarının 10 yılı aşan bir tarihi var. Daha önce, “Bir başarı öyküsü: Ruhu, ‘sivil’de yeniden bedenlenen 28 Şubat...” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi, bu amaç doğrultusunda çok önemli mesafeler alındı.

Diyeceğim şu: Ortada şaşıracak bir şey yok. Asıl, “sivil” kanadı bulunmayan bir darbe girişimi çıksaydı karşımıza şaşırmamız gerekirdi.



Bu haber 575 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,445 µs