Obama ile bozulacak | " /> Obama ile bozulacak | "/>

En Sıcak Konular

Türkiye’deki oyun, Obama ile bozulacak

12 Nisan 2009 14:16 tsi
Türkiye’deki oyun, Obama ile bozulacak
Yirmi yıldır Türkiye’den kopamayan gazeteci Andrew Finkel’ın Obama’nın ziyaretinden Ergenekon’a, Doğan Grubu’ndan 2010 Kültür Başkenti’ne her konuda sözü var

Taraf gazetesinde yayınlanmış Andrew Finkel röportajı:

Geçen haftaya Obama’nın ziyareti damgasını vurdu, siz bu ziyareti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Obama’nın tarzı Bush’tan farklı. Türkiye’yi İslam dünyasında “temsilci” olarak kullanmak istemiyor. Bu metafordan herkes çok sıkıldı. İslam dünyası bir safari park gibi. Türkiye en sağlam noktası. Safari parkta bir jip gibi. Bush çok uğursuz bir laf kullanıp, “Haçlı Seferleri”nden bahsetti. Bunu pek isteyerek, anlayarak kullanmadı ama zarar verdi. Obama geldi, Haçlı Seferi bitti. Obama, hem Türkiye’yi İslam dünyasının temsilcisi olarak kullanmak istemiyor hem de Türkiye’ye gelince “İslam dünyasıyla savaşımız yok” mesajını veriyor. Biraz denge kurmaya çalışıyor. Sokaktaki insanda gördüğüme göre, bu başarılı bir mesajdı. Herkeste, “Ne kadar hoş, bize savaş ilan etmiyor” havası vardı. Türkiye’den gittikten sonra Irak’a gitmesi de tesadüf değildi. “Bizim İslam dünyasına ilgimiz, burada çıkarımız var ama işgalci olarak değil, eve dönüyoruz” mesajıydı. Zeytin dalı uzattı. 

Türkiye’de ABD karşıtlığı, Irak müdahalesiyle daha da yükseldi.
 
Türkiye’de ABD karşıtlığı biraz acayip hale geldi. Metal Fırtına gibi kitaplarla kan davasına dönüştü. Bir fobi oluştu. Obama “Sakin ol, biz senin düşmanın değiliz” mesajını verince, Türkiye şaşırdı. Clinton geldiğinde de bebek sevmişti. ABD politikacılarının kullandığı bu en eski numara, Türkiye’de çok başarılı oldu. Zaten ABD’ye karşı patolojik bir tepki yoktu, Obama’yla yumuşama oldu. 

Özal döneminde başlayan “ABD stratejik ortağımızdır” düşüncesi, geçen süre zarfında nasıl değişti?

Türkiye kendi geleceğinden sorumlu olmak istemiyor. Küçük kızlar oyun oynarken kapıların zillerini çalıp kaçarken yakalanınca havayı işaret edip “O yaptı” derler ya, Türkiye de biraz öyle. Sorun olunca, ABD’yi işaret edip, “Biz yapmadık, o yaptı” diyor. Tabii Bush Türkiye için biraz lüks oldu. Sekiz sene “O yaptı” diyebilirdik. Sevimsiz bir ABD’ye alıştı Türkiye. Obama iş başında şimdi, sevimli, Türkiye ne yapacağını şaşıracak. “O yaptı” diyemez. Obama mecliste konuşmaya başlayınca, Baykal’ın, Erdoğan’ın suratı değişti. Obama biraz oyunu bozuyor. 

Dışarıdan bakınca Türkiye stratejik öneme sahip bir köprü gibi görünüyor mu?

Türkiye’de “Stratejik önemim var” düşüncesi var ama aynı zamanda bu stratejik öneme her an zarar verebiliriz” korkusu da var. Bush zamanında bu korku altüst oldu, çünkü Bush Türkiye’den daha deliydi. Şuna benziyor; oyun oynamak için nefesini morarana kadar tutan çocuk bir bakar ki, büyükler de nefesini tutmuş. Bush Türkiye’den daha istikrarsız, güvenilmez bir adamdı. Böyle bir adamla karşı karşıyayken nasıl bir stratejik öneminiz olabilir? Bush resmen bir deli. Dünya Bush döneminde ABD’nin ne yapabileceğini hiç anlamadı; niye Irak’ı işgal etti, hâlâ anlamadı. 

Rassmussen’a karşı çıkılırken sunulan argümanlardan biri “karikatür krizi”ydi. Bu anlamda Türkiye, AB’den vazgeçmezken, İslam dünyasına göz kırpmış mı oldu?

Türkiye sert çıksaydı, Türkiye’nin İslam dünyasının temsilciliğini istediği düşünülebilirdi. Çok sert çıkmadı, “Biz kabul etmiyoruz ama siz çok istiyorsanız olsun” dedi. Bu anlamda iyi bir mesaj verdi. Aslında İslam dünyasıyla uzlaşma mesajı oluyor. Rasmussen’a göre, İslam dünyasına karşı bir hakaret yok, o bu krizi ifade özgürlüğünün engellenmeye çalışılması olarak algılıyor. Danimarka bu konuda biraz iki yüzlü çünkü ifade özgürlüğü orada da tam özgür değil. Benim en çok endişe duyduğum, bizim Batı’nın özgür dünyasını savunan adamın, Rasmussen’ın burada banyoya girince kolunu kırmış olması. Kolunu kırmadan banyoya bile giremiyor, bu bende biraz endişe yarattı...

"Doğan Medya ne tek suçlu, ne de masum"

Türkiye’de neredeyse 20 yıldır medyanın içindesiniz. Buradaki medyanın yurtdışından farkları neler?
Yurtdışındaki arkadaşlarım iş arıyor şimdi, çünkü eski geleneksel medya yok. İyi haber yazmak, heykeltıraşlık gibi görülüyor. Eski moda. Bütün saygıdeğer gazeteler kapanıyor ABD’de. Türkiye’de tersine, açılıyor. Ama saygıdeğer değiller. Çünkü patronları gazeteyi siyasi torpil olarak görüyor. Doğan Medya’nın başına gelenler biraz şaşırtıcı. Biz aile olarak Doğan Medya’yı fazla sevmiyoruz. Hürriyet’e karşı tazminat davası açıp kazandı eşim mesela. Şimdi herşeye rağmen sempati duyuyorum onlara. Çünkü belki vergi kaçakçılığı yaptılar ama hükümete destek veren gazetelerle eşit durumda değiller. Masum demiyorum ama tek suçlu da değil.

Son seçimlerde, AKP yine birinci parti oldu, bu sonucu nasıl yorumluyorsunuz? 
Başlangıçtan beri İslam partilerine bakarsanız, Refah, Saadet, Ak Parti, hepsi daha merkezî bir İslamda. Seçimler nereden kazanılıyor? Merkezden. Tabii laik kesimin korktuğu şey merkezin değişmesi. Partiler de değişiyor, Türk halkı da. Herkes hakikaten daha çok başörtüsü mü takıyor, yoksa başörtüsü olanlar daha çok mu dışarı çıkıyor artık? Bence kamu alanı değişti Türkiye’de. Buna biraz alışması lazım insanların. Metropol Kamuoyu Yoklama’dan Özer Sencer, Erdoğan’ın Davos çıkışından sonra AKP’nin 10 puan yükseldiğini, Madrid’de Medeniyetler İttifakı Buluşması’nda “Başörtüsünü siyasi simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz? sorusunun ardından 10 puan düştüğünü söyledi. Türk seçmenler başka ülkelerdeki seçmenler gibi değil, istikrar, rahat bir gelecek arıyor. Şimdi bir ekonomik kriz ortasındayız. İngiltere’de her gün manşet kriz, burada da kriz önemli de, manşete çıkmıyor. Kriz olmasına rağmen genel seçimler olsa yine hükümet iktidarı alacaktı. İngiltere’de Fransa’da partiler bu kadar başarılı olsa çok sevinirdi, hem kriz ortasında olacaksınız, hem oy kaybetmeyeceksiniz. 

Türkiyeli seçmeni ekonomik gerekçeler etkilemiyor diyorsunuz...

Mutlaka etkiledi. Mesela yolsuzluk, çok önemli bir siyasi mesele değil ama kriz olunca sorun. İşler iyi gidince insanlar yolsuzluğa pek bakmıyor ama kötü gidince... Kriz ortasında bir seçim kazanmak alay edilecek bir şey değil. Ama 89’daki yerel seçimi hatırlıyorum, o zaman ANAP Ak Parti gibiydi, merkezi işgal ediyordu. Marttaki sonuçlara bakarsanız, ANAP yüzde 10 almadı. İmparatorun yükselişi, düşüşü gibi. Parti aşağıya düştüğü zaman dibine kadar düşecek. CHP ise alıştı muhalefete.

"Ergenekoncular parodi gibiydi"

Ergenekon operasyonu Türkiye’nin geçmişiyle yüzleşmesini sağlayabilecek mi?
Türkiye’de Güneydoğu daha yavaş yaşıyor. Sadece TRT Şeş’i açarak, bu sorun çözülmüyor. Türkiye’ye ilk geldiğimiz 90’lı yıllarda her hafta Güneydoğu’daydık. Kirli savaş dönemiydi. Tarihle yüzleşme çok önemli. Ergenekon bir türlü bitmiyor ve Kürt tarafı henüz açılmadı. Ergenekon’un en büyük kaynağı kirli savaş. Onu çözmeden bu sorun çözülmez. Ergenekon operasyonundan önce Fikri Karadağ’la görüşmüştüm. Hangi dünyada olduğumu şaşırdım. Faşist bir parodi gibi. Herkes takım elbise giymiş, Özbek takıları takmış. Fikri Karadağ kral gibi. Onun yardımcısı eski taksi şoförü, dünyanın en mutsuz adamı, başının üstünde “Ne mutlu Türküm diyene” yazıyor ama bu kadar mutsuz adam hiç görmedim hayatımda. O zaman 301 büyük bir sorundu, Türklüğün ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Sonunda “Muhammed Türk müydü?” dedim, “Elbette” dedi. Ciddiye almak biraz zordu. Türkiye’yi nasıl yönetecekti bu darbeciler? Levent Kırca’nın parodisi gibi, darbe olmuş ama bin tane radyo istasyonu var hangisini işgal edeceksin? Türkiye’de provokasyon yaptırmak isteseydim, kolay olurdu. İslamcı mı yaptı, asker mi öldürdü, faşist mi öldürdü? Artık darbeci olmak zor Türkiye’de çünkü kimse hiçbir şeye inanmıyor ama bu şaka değil, çünkü Hrant Dink öldürüldü.

Türkiye’ye ilk geldiğiniz zaman, dikkatinizi en çok ne çekmişti? Mustafa Kemal Atatürk büstlerinin bolluğuna dikkat ettiniz mi mesela?
Dışarıda Kemalizm diye bir şey yok. 1920’lerde, 1930’larda ön plana çıkmış, önemli, zeki, Türkiye’yi bu hale getiren bir siyasi lider olarak hatırlanıyor. Kemalizm sonradan yapılmış bir kavram. Artık gerçekçi bir maske değil, bayatladı. 80’li yıllarda geldiğimde bir dükkân vardı Ankara’da, hem organları gösteren bir vücut heykeli hem Atatürk büstü vardı çok şaşırmıştım. Sonra o zaman Atatürk’ün doğumunun 100. yılıydı. Her yerde 100 yıl, 100 yıl, 100 yıl. Ertesi yıl o 100 yıl afişlerini, büstlerini ne yapacaklarını şaşırmışlardı.

"İstanbullular nostaljinin haini"

Geldiniz geleli İstanbul’da ne değişti?
İstanbul nostaljinin haini. Benim ilk tanıdığım İstanbul yok. 70’li, 80’li yıllarda tanıdığım İstanbul da yok, 90’lı yılların kalıntıları var. Ben ilk geldiğim zaman İstanbul Türkiye’ye benzemiyordu. Kendi kimliği vardı. Ama artık İstanbul Türkiye’den farklı bir şehir, Türkiye’yi temsil eden bir şehir oldu. Gene de biraz nostalji var. 

İstanbul 2010 Kültür Başkenti olmaya uygun bir şehir mi?

Bu çok büyük rezalet oldu. Çok endişe duyuyorum çünkü bir daha sanata bu kadar para ayrılmaz. Ve bu kadar para boşuna harcandı. 2010’un kültürel bir vizyon vermesi lazım İstanbul’a. Burada herkesin hatası var. Biraz hayal etmek gerekiyor, bunun için de yol gösterilmesi gerekiyor. İstanbul’da oturanların çoğu İstanbul’da doğmamış. Siz doğmadan İstanbul’da başka bir şey yok muydu? Elbette vardı. Ona saygınız yok mu? Tabii ki var. Belki eski İstanbul kalmadı ama mevcut İstanbul’la idare etmemiz lazım ve bunu yapmak için İstanbullu aramak hata. 

80’lerde Türkiye’yi nasıl hatırlıyorsunuz?

Hep karanlık aklıma geliyor. Işık yoktu mesela. Para yoktu, lambalar yoktu sokaklarda. Anadolu yakasından bakınca karşısı, Sarayburnu kapkaranlıktı. Bir gün baktım Sarayburnu’na gece. Topkapı’nın ışıklandırıldığını fark ettim, çok şaşırdım. O zaman Broadway gibi değildi İstiklal Caddesi, çok karanlıktı. Aklımda en çok o kalmış. Darbe bazı kişilere nefes aldırdı, bazı kişileri de içeri aldı. Demokrasi kurumsallaşmak için zaman ister. İnsanların alışması gerekir. Gene de idare etti Türkiye. Bir siyasi partide çalışıyorsunuz ve biliyorsunuz sizden önceki bütün partiler kapatılmış. Bu travmayla siyaset yapmak zor.

Türkiye’de yaşamayı nasıl tanımlarsınız?
 
Türkiye hızlı değişen bir memleket, pencerenizde bir gün gördüğünüz manzara bir daha olmuyor. Bu değişime alışıyorsunuz, Türkiye’de oturmak için bir sebep oluyor. İstikrarsızlık bağımlısı oluyorsunuz. Sakinlik isterseniz, burada yaşamayacaksınız, Rasmussen’ın ülkesi Danimarka’ya gideceksiniz.



Bu haber 743 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,875 µs