Türkiye'nin NATO'daki en güçlü dönemi

5 Nisan 2009 11:05 tsi
İşte akla gelmeyen ilk kazanımlarımız...

Erhan Başyurt / Bugün

Etme, bulma dünyası...

Türkiye, Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen'in NATO Genel Sekreterliği'ne atanmasına direnç göstermekle son derece haklı bir çıkış yaptı.

Başbakan Erdoğan, Londra'da dünyanın en köklü düşünce kuruluşu Chatham House'da yaptığı konuşmada, Rasmussen'e itiraz gerekçemizi "kriz çözmede gösterdiği yetersizlik" olarak özetledi.

Türkiye'nin bu yargıya varmasına iki önemli olay neden oldu.

Birincisi, PKK terör örgütünün organı Roj TV'nin bu ülkede yayın yapması.

Danimarka, Ankara'nın bütün uyarı ve taleplerine rağmen, kanlı örgüte imkan sağlamakta ısrar etti.

Başbakan Erdoğan Kasım 2005'te Danimarka'ya yaptığı ziyarette, Rasmussen ile ortak basın toplantısını da sırf Roj TV muhabiri emrivaki ile salona alındığı için iptal etti.

Kanalı kapatmayan Rasmussen, konuğuna da gerekli saygıyı göstermekten kaçınmıştı.

***

NATO Genel Sekreteri ilan edilen Rasmussen'e, Kasım 2005 ziyareti sırasında Başbakan Erdoğan yine kabul görmeyen bir başka istekte daha bulundu;

"Jyllands Posten gazetesinde yayınlanan Peygamber Efendimiz'e yönelik hakaret içeren ve medeniyetler arası nefreti körükleyen karikatürlerle ilgili İslam ülkeleri büyükelçileri ile görüşün. Tansiyon daha da yükselmeden özür dileyerek, gönüllerini alın."

Bu öneriyi de reddeden Rasmussen, zaman zaman şiddetin de karıştığı protestoların bütün İslam dünyasına yayılmasına, elçiliklere saldırılmasına neden oldu.

Gösterdiği beceriksizlik, krizi daha da büyüttü.

***

Rasmussen, hem Roj TV hem de Jyllands Posten gazetesi yayınları için aynı gerekçeye sığındı, "Danimarka hükümeti medyayı hiçbir şekilde etkileme hakkına sahip değildir".

Oysa "silahlı bir terör örgütüne çanak tutmakla, bir dinin Peygamberi'ne hakaret etmek" basın özgürlüğü sınırları içerisinde yer almıyor.

O zaman da sormuştum, şimdi de soruyorum: "Roj TV, El Kaide'nin yayın organı olsa Rasmussen yine de izin verir miydi?"

Cevabı oldukça basit: "Hayır, vermezdi, veremezdi." 

Sicili bu kadar bozuk bir ismin Genel Sekreter atanması, Afganistan'da NATO liderliğinde yürüyen askeri operasyonları da tehlikeye sokabilirdi.

Taliban direnişinin güçlenmesine ve El Kaide saldırılarının artmasına neden olabilirdi. Zira karikatür krizine tepki amaçlı en ateşli protesto gösterileri yapılan başkentler

arasında Kabil de vardı.

Ama Türkiye'nin direnci nedeniyle Rasmussen şu andan itibaren "yaralı bir genel sekreter" olacak.

***

Atalarımız boşuna "Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner" dememişler...

Rasmussen, 2005'te Kopenhag'ta sözlü dilemekten kaçındığı özrü, şimdi gelip Erdoğan'ın eş başkanı olduğu Medeniyetler İttifakı Toplantısı'nda fiilen İstanbul'da dileyecek.

İslam ülkeleri ile NATO arasında ittifakın kurulması için çalışacak.

"Devlet karışmaz" dediği Roj TV yayınlarını da, Genel Sekreter olmadan önce durduracak.

Yine kaderin garip bir cilvesi, Türkiye NATO'nun idari mekanizması içerisinde en güçlü dönemine onun zamanında ulaşacak.

Birinci derece yardımcıları arasında ve komuta kademesinde birer Türk bulunacak.

İnsana şaka gibi geliyor ama hepsi gerçek.

Bütün bu taahhütlerin takipçisi de ABD Başkanı Barack Obama olacak.            

Son zamanlarda art arda gelen Rasmussen resti, Davos ve Gazze çıkışları açık ve net bir şekilde ortaya çıkardı ki;

"Evrensel ilkelere dayalı özgün dış politika" ve inatlaşmaya dönüşmemek

kaydıyla "diplomatik dik duruş" Türkiye'ye kazandırıyor.

Bu haber 1,101 defa okundu.