Küresel denklemin sonucu: Değişim! | " /> Küresel denklemin sonucu: Değişim! | "/>
Cemil Ertem / Taraf
Seçim sonrasının dinamikleri
Geçen hafta seçim sonrasında, üç önemli gelişmenin önümüzdeki günleri belirleyecek önemde olduğunun altını çizmiştik. Bunlar: G-20 zirvesi, Obama’nın ziyareti ve NATO’nun 60. yıl toplantısı.
Obama hemen seçimden sonraki ilk hafta, 6-7 nisan tarihinde geliyor. Zaten Erdoğan, Irak’tan Amerikan askerlerinin çekilmesinde, Türkiye’nin kapılarını açacağını söyleyerek, “hoş geldin” mesajı yolladı bile. Obama’nın ziyaretiyle Kıbrıs, AB ilişkileri ve Kürt sorununun nihai çözüm çerçevesi de Türkiye’nin önüne gelecek. Bu üç dinamik birbirine bağlı ve Türkiye’nin hem G-20’de hem de NATO’da yeni rolünü belirleyecek önemde.
Seçim sonrası, bu alanlarda çok önemli ve hızlı gelişmelere tanık olacağız.
Çünkü Türkiye, bu üç alanı çözmeden kendi doğusuna yönelemez. Gazze savaşı, Ortadoğu’daki denklemi İsrail aleyhine ve İran lehine bozdu. Bunun için Türkiye’ye her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Yeni dönemde, Türkiye, Irak’tan başlayarak İran’a kadar Ortadoğu’da Amerika’nın silah zoruyla yapamadığını ya da yarım bıraktığını yapmaya çalışacak. Örneğin Gül’ün şimdilerde gerçekleşen Irak ziyareti, kuzeydeki enerji kaynaklarını Avrupa’ya bağlamanın yanı sıra, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle “iyi” ve “resmî” ilişkilerin kurulup geliştirilmesini amaçlıyor.
Talabani’nin İstanbul’da verdiği mesajlar Gül’ün ziyaretinin altyapısını oluşturdu. Şimdi sıra PKK’ya silah bıraktırma çabalarına geldi. Yerel seçimlerde doğudaki belediyelerin nasıl paylaşılacağı da bu süreci etkileyecek. Obama ziyareti sonrası bu alanda çok önemli ve şaşırtıcı gelişmelere hazırlıklı olalım. Ama bu süreç aynı zamanda çok provakatif gelişmelere de sahne olacak. Seçimlerde, DTP’nin gücünü yitirmesi olasılığı çok güçlü. Seçim sonrası DTP’nin önünde iki yol var; ya “İmralı’ya özgürlük” gibi dar-kısır, yönlendirilmeye çok müsait –provokatif- alana sıkışacak; ya da soldaki boşluğu doldurmak üzere, Türkiye partisi olmak için, demokrasi cephesinin bir parçası, unsuru olmayı seçecek. DTP’nin birinci yolu seçmesini isteyenler belli. “Derin” güçler Kürt muhalefetini bu kısır ve provokatif alana doğru itmeye başladı bile. Zaten Türkiye’de en önemli sorun da bu. Türkiye’de muhalefet iktidarda olanın gerisinde. Onun attığı adımları okuyamıyor. Böyle olunca “karanlık-derin” olan muhalefeti yönlendiriyor. Hatta bu güçler, şimdi olduğu gibi, “muhalefetin” önemli bir kısmını temsil ediyor, onun yerine geçiyor. Böyle olunca Türkiye’nin “sol” tarafı, bu kriz sonrası, Türkiye’nin misak-ı milli sınırlarına sıkışmış, kavruk bir ülke olmayacağını göremiyor. Aslında yalnız Türkiye değil, Türkiye’den başlamak üzere Asya’nın bütün “gelişmekte olan” ülkeleri bölgesel güç olacaklar/oluyorlar. Bu anlamda G-20, nisan ayındaki toplantıdan sonra, kurumsal bir karar organı olma doğrultusunda adım atacak. Küresel kapitalizm, tek bir hegemon devletin yönlendirmesinden çıkıp, çoklu mutabakat yönetimine geçiyor.
Bu aynı zamanda dünya devletine giden yolun başlangıcıdır.
İşte Türkiye’nin yıllardır başını ağrıtan ve şimdi hızla çözülmeye başlayan, Kürt sorunu, Kıbrıs, AB ilişkileri meselelerini bu başlangıç açısıyla okumalıyız. Şimdi Gül’ün Irak ziyareti, Doğu’nun enerji hatlarını Avrupa pazarına Türkiye üzerinden bağlama ziyareti olduğu kadar, bir bölge barışı ziyaretidir de. Ve bu ziyareti Obama 6-7 nisanda tamamlayacak.
Nisan ayında tabii ki bu üç küresel gelişmenin yanı sıra Anayasa tartışmaları da gündeme gelecek. Aslında Türkiye’de Anayasa sorunu siyasetin sivilleşmesi sorunudur. Bu anlamda Anayasa tartışmaları oldukça politik tartışmalar olarak gündeme oturacak. Anayasa’nın değişmesi süreci, siyasi partilerin, özellikle muhalefetin, yeniden yapılanması ile birlikte yürüyecek. Çünkü 12 Eylül Anayasası’nın çöpe atılmasına direnen bir “sol” bugün karşımızda. Siz bakmayın bazılarının 12 Eylül mağduru olup, Darbe Anayasası’na karşı çıkar görünmesine, aslında onlar var olan rejimi savunuyor; ve yürürlükteki Anayasa’yı teminat olarak görüyorlar. Ancak küresel denklemler, Türkiye’nin 12 Eylül Anayasası’yla devam etmeyeceğini çok açık olarak gösteriyor. Siyasi partilerin yeniden yapılanması, seçim sistemi, demokratik katılım, kurumsal yapıların düzenlenmesi ve bütün bunlara bağlı küresel entegrasyonun gereği, bu değişimin hemen olması gerektiğine işaret ediyor. İşte bundan dolayı, seçim sonrası, küresel kriz sürecinde, başta CHP olmak üzere, Türkiye muhalefeti –solu- yeni bir başlangıç yapacak. CHP, eğer Baykal yönetimini çözecek ve tasfiye edecek bir dinamiği bulamazsa, çok kısa sürede bir Turgut Sunalp ya da Necdet Calp partisine dönüşüp, Baykal ve ekibiyle birlikte eriyecek. Ama kesin olan, Türkiye’nin bu kriz sonrası gerçek bir sol ve sosyal-demokrat dinamikle tanışacak olması.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle