özgürlük mücadelesi! | " /> özgürlük mücadelesi! | "/>

En Sıcak Konular

Tıbbiyelilerimiz'in özgürlük mücadelesi!

12 Mart 2009 11:21 tsi
Tıbbiyelilerimiz'in özgürlük mücadelesi! Tüm Hekimlerimiz'in Tıp Bayramı'nı kutlarken, bu vatan toprakları için şehit olmuş Tıbbiyelilerimiz'i de rahmetle anıyoruz… İşte Tıbbiyelilerimiz'in anısına 14 Mart Tıp Bayramı’nın gerçek hikâyesi. Prof. Dr. Ayten Altıntaş anlatıyor.

Bugün Anzak’lar savaşı kaybetmiş olmalarına rağmen Atalarına sahip çıkarak her yıl dünyanın bir ucundan Gelibolu’ya gelerek, onları burada anarken, biz neden kendi vatanımızda kendi Atalarımızın değerlerine sahip çıkmıyoruz?

Çanakkale’de, İstanbul’da, Rumeli’de, Sarıkamış’ta, Dumlupınar’da, İzmir’de… Türkiye’nin her karış toprağında onların teri ve kanı var! Evet bu vatan, bu millet Tıbbiyelilere çok şey borçlu… Peki bu borç balolarda mı ödenmeli? Onlar işgalin protestosu için “Tıp Bayramı” düzenlediler.

İşte Tıbbiyelilerimiz'in anısına 14 Mart Tıp Bayramı’nın gerçek hikâyesi…

İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi  Deontoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi olarak görev yapan aynı zamanda“Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği” ve “Türkiye Biyoetik Derneği” üyesi olan Prof. Dr. Ayten Altıntaş iyibilgi’nin sorularını yanıtladı.

Tıp bayramı kutlamaları ne zaman ve nasıl başladı?

Türkiye’de 90 yıl önce  14 Mart 1919’da  Tıp Bayramı kutlamaları başladı. Her yıl Tıp Bayramı kutlamaları yapılırken hüzün içinde olurum. Tıp Bayramları bir zamanlar “Tıp Baloları” ile özdeşleşmişti şimdilerde de tıp öğrencilerinin tertip ettikleri “spor gösterileri” ile özdeşleşti. Tıp Bayramı kutlamalarının hangi şartlarda ve nasıl başladığını bilince böyle kutlamalar insanda hazin bir burukluk yaratıyor. O yüzden buradayım ve o günleri sizlere hatırlatmak istiyorum.

Öncelikle Tıp Bayramımızın Türkiye’nin Tıp Bayramı olduğunu hatırlatmak isterim. Türkiye’de kutlanan bu bayram bundan 90 yıl önce  1919 yılında İstanbul’un işgali ve Tıbbiyenin İngiliz askerleri tarafından işgali altında iken düzenlendi. Bu kutlama Tıbbiye hocalarının ve öğrencilerinin işgale karşı bir protestosu,  “Türk hekimleri olarak biz varız”, “14 Mart 1827 yılından beri biz çağdaş tıbbın içindeyiz” mesajını veren  bir kutlama idi.

Neden 14 Mart?

Tıp Bayramı olarak 14 Mart’ın alınması, doğru bir araştırma sonucunda olmuştu. 14 Mart 1827 tarihinde  Sultan II. Mahmud tarafından kurulan tıp okulu; Hiç ara vermeden ve devamlı kendini yenileyerek bugünkü tıp eğitimine gelmiştir. Bu sebepten 14 Mart tarihi esas alınmıştı. Türklerin 1827 yılından önceki tıbbı da gelişmiş ve çok iyi uygulanan bir tıptı. Fakat 18. yüzyıldan sonra bozulmaya başlamış, 19. yüzyıla gelince düzeltilemeyecek bir hal almış ve o müesseselerin devamı gelmemişti. Bu sebepten  Tıp Bayramı olarak başlangıç noktasını 14 Mart 1827 tarihi alınmıştır.

Tıp Bayramı kutlamaları hangi şartlarda başladı?

Tıp Bayramı kutlamalarının başladığı senelerde Tıbbiye Haydarpaşa’daki görkemli binasında, hem askeri tıp öğrencilerine hem de sivil tıp öğrencilerine eğitim vermekte devam ediyordu. Sultan II. Abdülhamit’in yaptırdığı bu bina, Osmanlı’nın son döneminde yaşadığı savaşlar ve Milli Mücadeleye şahitlik etmiş, tıbbiyeliler o zor dönemleri bu binada yaşamışlardı.

Osmanlı Devleti 1853 yılında çıkan Kırım savaşı, 1876 yılında çıkan Osmanlı Rus Savaşıyla birçok yönden yara almıştı. Asker hocalar ve son sınıf öğrencileri cephelere gönderilmiş, ölüm herkes gibi onları da vurmuştu.

Savaş zamanında, Tıbbiye’de eğitim nasıl oluyordu?

Balkan Savaşı Osmanlıyı her yönden zor durumda bırakmıştı. 1912 yılının Ekim ayında seferberlik ilan edildi. Askeri hekimler ve son sınıftaki hekim adayları askeri birliklere atandılar. Askeri öğrenciler talimlere alındılar. Cepheden gelen yaralılar hastaneleri doldurunca, tıbbiye binasının her yeri hastaneye çevrilmiş, gemilerle getirilen yaralılar burada tedaviye alınmıştı. Klinik yatakları yaralılara kâfi gelmeyince dershaneler, koğuşlar hatta koridorlar bile hastane görevi görmeye başladı.  Tıbbiyedeki eğitime Ekim 1912'den itibaren ara verildi ve 6 ay boyunca Tıbbiye resmen kapatıldı. Öğrenciler yaralılara yardımcı olmaya çalışıyorlardı. 16 Mart 1913'de Tıbbiyenin açıldığı ve derslere başlanacağı ilan edildi. Savaştan dönen hocalardan sağ kalanlar eğitime tekrar başladılar, tabii sağ kalan öğrencilerle.

1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı bu öğrencilere ikinci bir şok olmuştu. Savaş başlayınca askeri öğrenciler 6 ay talimgâhlara gönderilmişlerdi. Avrupa tarafında  Ayaz ağada  ve Asya tarafında Bostancıda  silah talimleri başlamıştı.

Savaşın büyüyerek devam etmesiyle Tıp eğitimine  bir yıl ara verildi, Hocalar gereken cephelere gönderilmiş, tıbbiye son sınıf öğrencileriyle  3. 4. 5. sınıf öğrencileri askeri birliklerde görevlendirilmişlerdi.  Son sınıfın en çalışkan ve bilgili öğrencileri Kafkasya cephesine gönderilmiş, orada çoğu tifüs hastalığından ölmüştür.

Fakülte gene “Mecruhin” yaralılar hastanesi haline gelmiş, okulda kalan tıbbiyeliler buraya gelen  yaralılara yardım etmeğe çalışıyorlardı. Talimgâhlardaki tıbbiyeliler ağır  askeri eğitim ve açlıkla mücadele ediyorlardı. Açlık ve sefalet diğer öğrenciler için de yaşanan bir olaydı. Okulda çok zor şartlarda hazırlanan yemekler bile yetersiz kalıyordu. İdareciler süpürge tohumundan hazırlanan ekmekleri, kandil yağıyla pişen yemekleri bile zor tedarik edebiliyorlardı.

Öğrenciler açlıklarını kapatmak için okulun yakınlarındaki bostanlardan sebze, meyve çalmak zorunda kalıyorlardı. Veremden 20 tıp öğrencisi ölmüştü. Tıbbiye bir yıl sonra 1916 da eğitime tekrar başladı. Sağ kalanlar ve durumun acısını yaşayanlar büyük bir gayretle derslerine devam edip tıp eğitimini tamamlamaya çalıştılar.

“İşgal ve savaş Tıbbiyelilerin kendi değerlerine daha çok sarılmalarına sebep olmuştu”

I. Dünya savaşından sonra imzalanan Mondros mütarekesi ile Osmanlı Devleti ayrı bir döneme girdi; Mütareke ve işgal dönemi. Mondros anlaşmasını ileri süren itilaf devletleri filosu 13 Kasım 1918 de İstanbul’u  işgal etti. O sabahtan itibaren İstanbul Boğazından  geçerek işgali başlatan gemileri Haydarpaşa’dan seyreden iki gurup vardı. Biri Mustafa Kemal ve arkadaşları diğeri de Tıbbiyeliler.

Mustafa Kemal Paşa komuta ettiği Yıldırım Orduları kaldırılınca İstanbul’a dönmek için yola çıkmıştı. Uzun bir yolculukla önce Adana’ya gelmiş, 10 kasım gecesi Adana’dan trenle yola çıkıp 13 Kasım 1918 günü 12.45’te İstanbul’a ulaşmıştı. Mustafa Kemal Paşayı Dr. Rasim Ferit Talay karşılamış, karşı kıyıya geçmek üzere rıhtıma gelmişlerdi. O gün İtilaf donanması İstanbul önlerine gelmiş ve İstanbul fiilen işgal edilmeye başlamıştı. Bu geçişi seyretmek büyük bir zulümdü ve hepsinin yüreklerindeki acı yüzlerine aksetmişti.  Mustafa Kemal “Hata ettim. İstanbul’a gelmemeliydim, ne yapıp edip Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalı” diye söylendi, sonra yaveri Cevat Abbas’a dönerek kararlı bir sesle “Geldikleri gibi giderler” dedi. Aynı manzarayı Haydarpaşa’daki Tıbbiye binasının toplantı salonundaki pencereden seyreden hocalar gözyaşlarını tutamamışlar, öğrenciler ne olduğunu anlayamamıştı. 21 Kasım 1918 de Meclis-i mebussan feshedildi. Aralık  1918 da Tıbbiye binasının işgali gündeme geldi. Haydarpaşa’daki tıp eğitimi  İngiliz askerleri tarafından 5 sene sürecek işgal dönemine girdi.

1919 yılının Ocak ayında üç generalden oluşan bir İngiliz heyeti okula gelmiş, Müdür Hulusi Beyle binayı gezmiş, Askeri kısmın derhal fakülte tarafına taşınmasını istemiş, yataklar,  klinik ve laboratuarlara taşınmış, öğrencilerin direniş gösterisinde bulunmaları üzerine saat kulelerine makineleri tüfekler yerleştirilerek gözdağı verilmek istenmişti. İngilizlerin büyük yerler istemesi karşısında Müdür Dr. Hulusi Bey (Alataş) ders salonlarını feda etmemek için kömür depolarını ambarları boşalttırmış,  mutfak ikiye bölünmüş, yatakhanelerin büyük bölümü boşaltılmış, büyük çoğunluk çatı katına sürülmüştü. Askeri Tıbbiyelilerin yatakhaneleri İngilizlere verildiğinden öğrenciler çatı katındaki bölümlere yerleştirildiler. Karyolalar alınmış öğrenciler yer şiltelerinde yatmak zorunda kalmışlardı Bu yetmiyormuş gibi tuvaletler gece  İngiliz askerlerine ayrılmış, tıbbiyelilerin gitmesi yasaklanmıştı. Öğrencilerin yatakhanelerine  idrar kovaları koymak zorunda kalınmıştı. Okulun nizamiye kapılarına süngülü nöbetçiler konmuş, buradan girip çıkmayı yasaklamışlardı. Öğrencilere deniz cephesindeki kapı tahsis edilmişti. Bir süre sonra askeri öğrencilerin resmi kıyafetleri için emirler gelmeye başladı.

İngilizler askeri  kıyafete tahammülsüzlük gösteriyorlardı, sonunda üniformayla dolaşmayı tamamen yasakladılar. Sivil kıyafeti olanlar o kıyafetlerini  giydiler, Anadolu’dan gelen ve memleketin zor şartları dolayısıyla askeri kıyafetinden başka giyeceği olmayanlara pijama gibi basit kıyafetler dağıtıldı. Fes giyilmesine müsaade ediliyordu fakat o da en basitinden ve püskülsüz olacaktı. Askeri öğrenciler bu soytarı kılığı ile derslere devam ettiler. Biraz parası olanların yardımıyla ikinci el pantolon, ceket bulmaya çalışıyorlardı. Okulu işgal ile yetinmeyen İngiliz komutanları mütareke şartlarına dayandıkları gerekçesi ile okula alınacak askeri öğrenci sayısına kısıtlama getirdiler. Yılda 20 öğrenci! İşgal ve savaş tıbbiyelilerin kendi değerlerine daha çok sarılmalarına sebep olmuştu. İlk tıp bayramı kutlamaları bu ortamda 1919 yılında gerçekleşti.

“İşgalin protestosu olarak Tıp Bayramını düzenlediler”

Tıbbiyenin içinde yaşadığı zor şartların bir göstergesi, işgalin protestosu olarak Tıp Bayramını düzenlediler.  İşgalde her türlü toplantı ve toplu konuşmalar yasaktı. Tıp Bayramı ise bilimsel bir toplantı idi ve izin almak daha kolaydı. Bu sebeple bir araya gelebilecekler hem kendi aralarında bir dayanışma başlatacaklar hem de işgalcilere gözdağı verebileceklerdi. Tıp öğrencileri hocalarıyla beraber bu organizasyonu yaptı ve 14 Mart 1919 günü Beyazıt’taki Darülfünun (Üniversite) binasının toplantı salonunda toplanıldı. Darülfünun rektörü, tıbbiyenin dekanı ve bütün tıp hocaları hazır bulundu. İstanbul’daki hastanelerin hekimleri de bir araya geldi, tıbbiyenin öğrencileri ve diğer fakültelerdeki öğrenciler de destekleyerek toplantıya katıldılar. Hatta İngiliz işgal ordusu hekimleri  de tıp bayramına katılmıştı.

En saygıdeğer hocalardan  Besim Ömer, Akil Muhtar, Asaf Derviş, Feyzi Paşa önemli konuşmalar yaptılar. Tıp Tarihine ve Türk Tarihine ait önemli noktalara değinildi ve birliktelik bir kere daha vurgulandı.

Bir sene sonra 1920 de Tıp Bayramı gene önemli bir toplantı ile kutlandı. Özellikle 1921 yılında  94.yılı  kutlamaları  çok görkemli oldu. Tıbbiyeliler büyük hazırlıklar yaptılar, tören Kadıköy Hale sinemasında  oldu. Bu tıp bayramına da İstanbul’daki asker, sivil bütün hekimler, devletin ileri gelenleri, hatta işgal ordusu mensupları, hekimleri ve pek çok tıbbiyeli katıldı. Büyük  coşku ve heyecan vardı; yapılan konuşmalarda işgal altındaki bir ülkenin aydınlarının acı ve ümit dolu mesajları verilmişti.

“Tıbbiyelilerin özgürlük için mücadeleleri sadece tıp bayramı ile sınırlı değildir”

Milli Mücadelenin her anında desteklerini ispat etmişlerdi. İzmir’in işgalinden sonra en büyük protestolar tıbbiyelilerden gelmişti. Düzenlenen dört  mitingde de tıbbiyelilerin büyük emekleri vardır. Sivas Kongresine Tıbbiyelilerin delegesi olarak Hikmet Boran’ı yollamışlar, Anadolu’nun silah ihtiyacını bildikleri için İngiliz askerlerinden satın aldıkları silahları Anadolu’ya göndermişlerdi. Tıbbiyelilerden on beş kişilik bir gurup Kadıköy Bahariye’deki İngilizlere ait silah deposunu gizlice boşaltarak silah, el bombası ve askeri teçhizatı at arabalarıyla önce Tıbbiyeye sonrada büyük gizlilik bir maharetle Anadolu’ya göndermeyi başarmışlardı. Milli Mücadelenin ilk günlerinden itibaren fırsat bulan Tıbbiye öğrencileri bu mücadeleye katılmışlar 1920 yılında on kadar öğrenci Gebze üzerinden kendi imkânlarıyla, daha sonra da guruplar halinde Anadolu’ya gönderilen esirler arasında veya İnebolu’dan başka yollarla bu mücadelede yerlerini almışlardı. Tıbbiyelilerden Milli Mücadele için  Ankara’ya giden son altı kafilesiyle 127 doktor ve götürebildikleri kadar sağlık malzemesi, hastane eşyası ve hasta çamaşırı ile bu mücadelede yerlerini almışlardı.

Sonuç olarak 14 Mart Tıp Bayramını kutlarken; Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde içinde oldukları hiç bitmeyen savaşları, tıbbiyelilerin hocaları ve öğrencileriyle bu savaşlarda fiilen yer alışlarını,  İstanbul’un ve Tıbbiyenin işgalini, bu işgalde Tıbbiyelilerin yaşadıkları acı günleri, özgürlük için verilen mücadeleleri hatırlamamızda büyük fayda var.

www.iyibilgi.com özel

 

 

 



Bu haber 617 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,012 µs