Paşaların Kürt raporu çalıntı çıktı!

2 Mart 2009 15:19 tsi
Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından yayınlanan Kürt Sorunu raporu üzerinde iki yazı...

Nasuhi GÜNGÖR-Star Gazetesi

Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından yayınlanan Kürt Sorunu raporu üzerinde iki yazı yazdım. Ayrıca raporu hazırlayan araştırmacılar Taha Özhan ve Hatem Ete’yle TV8’de konuyu birlikte değerlendirdik.

Önemli ve cesur önerileri olan bir rapordu. Doğrusu beklediğim kadar yankı bulmadı. Bunun birkaç nedeni olabilir. Öncelikle sorunun tarafı olarak kendisini görenlerin, sorunun çözümünden çok devamını besleyen bir duruşu tercih etmeleri. Daha vahimi, varlığını bu sorunun devamıyla birlikte görenlerin, çözüme kulak tıkamaları.

Tüm bunlara Türkiye kamuyunun bu tür raporları doğru dürüst tartışmak gibi bir alışkanlığı olmadığını eklersek, SETA raporunun niye yeterince yankı bulmadığını anlayabiliriz.

* * *

Neyse ki bir nevi Encümen-i Daniş pozisyonundaki büyüklerimiz işin peşini bırakmadılar. ‘İntihal’ yoluyla da olsa SETA raporunun gündeme gelmesine katkı sağladılar.

Eski Dışişleri Bakanı ve Büyükelçi İlter Türkmen, eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Salim Dervişoğlu gibi diplomat ve komutanların üyesi olduğu Dış Politika ve Savunma Araştırmaları Grubu’nun hazırladığı ‘Kürt raporu, daha anlaşılır ifadeyle, SETA raporundan ‘aşırma’ çıktı.

Böyle bir durum nasıl gerçekleşebilir? Elbette bu kadar ismin oturup bir ‘intihal’ tezgahladığını düşünmek mümkün değil. Ya bir danışman marifetiyle önlerine gelmiş bir çalışmaya imza attılar. Ya da aralarından bir isim SETA raporu üzerinden bu çalışmayı yaparak diğerlerine kabul ettirdi. Başka bir ihtimal gelmiyor akla.

* * *

Meseleyi ‘Ne olursa olsun pekçok emekli asker böyle cesur bir metne imza atmış’ şeklinde ele almak yararlı olabilir mi? Evet, çünkü sonuç itibarıyla bu metnin altına imza atmaları için, en azından bir kez olsun okumuş ya da üzerinde müzakere etmiş olmalılar.

Ama bu kadar zaman kritik görevler üstlenmiş isimlerin, böyle bir skandala imza atmaları, üzerinde düşünmeye değer. Bu acayip durum, 28 Şubat’ın meşhur Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında siyaseti baskı altında tutmak için ellerinde büyük kasörler taşıyan komutanları hatırlatıyor.

Oysa o klasörler, kendisini ‘İslamcılık’ uzmanı sayan kimi eski solcuların takoz misali kitaplarının fotokopilerinden ve de post-modern darbede yardımcı erkek Oscar’ını hakeden Ertuğrul Özkök’ün gazetesinin küpürlerinden oluşuyordu.

* * *

Türkiye, sadece Kürt sorununda değil, hemen tüm sorunlarında ‘güvenlik merkezli’ bakış açısını terketmek için çabalıyor.

Bunun kolay olmadığını görmek gerekiyor. Çünkü sadece Türk Silahlı Kuvvetleri eliyle temsil edilen bir bakış açısından söz etmiyoruz. Yüksek bürokrasinin hemen her kanadında hakim olan, siyasete nefes alma şansı tanımayan bu durumun değişmesi, öncelikle siyasetçinin kararlı ve cesur olmasına bağlı.

Siyaseten sorumluluk alma konusunda sicilinin temiz olduğunu söylersek, herhalde kendimizi kandırmış oluruz. PKK terörünü bahane ederek sorumluğu güvenlik bürokrasisine devreden siyasetin bizi getirdiği nokta ortada.

Emekli komutan ve diplomatları ‘intihal’ tuzağına düşmesi, yıllar yılı bu meselenin özünü tartışmaktan uzak kalmalarının bedeli aslında. Siyasetin daha iyi bir yerde olduğunu söylemek için alması gereken çok mesafe var.

* * *

Unutmadan. Taha Özhan ve Hatem Ete’nin çalışması, bu tartışmalara kurban edilmeyecek kadar önemli. Umarız ‘intihal’ tartışması, raporun tekrar doğru dürüst ele alınmasına vesile olur.

 

Bu haber 576 defa okundu.