iyibilgi özel" /> iyibilgi özel"/>

En Sıcak Konular

İstihdam ve yerel kalkınma önceliğimiz

28 Şubat 2009 09:06 tsi
İstihdam ve yerel kalkınma önceliğimiz 'Gerçekten önemli olan, sinerjiyi tüm Türkiye'ye yayabilmek.' iyibilgi özel

MHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ahmet Turgut ile söyleşimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Söyleşinin ilk kısmı için lütfen buraya tıklayınız

Karamsarlıktan bahsettiniz, özellikle gençleri kapsayan, ama genel olarak Türk halkında gözlemlediğiniz o gelecek kaygısını inceleyelim isterseniz. Bunun sosyo-ekonomik sebepleri bir kenara, siz bu karamsar havayı, yerel yönetimler ve belediye üzerinden nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz?

Belediye kavramı çok kabuk değiştirdi. Bunun bazı nüvelerini kentlerimizde yaşıyoruz. Bu sorunları çözmeye çalışan belediye başkanlarımız var gerçekten. Belediyelerle ilgili olarak, 1930’daki yasaya baktığınızda şunu görüyorsunuz: Mahalli, müşterek ihtiyaçların karşılanması. O günlerin koşullarında yolmuş, suymuş, elektrikmiş, sonra kanalizasyon, çöp, arıtma olmuş. Yani değişen şartlar belediyeleri başka işlevlere doğru itmiş. Teknik işlerle başlamış ama sonrasında özellikle kent yaşamının getirdiği karmaşa, büyüklük ve yoğunluk benzeri sorunlar belediyeleri başka aktivitelerin içersine çekmiş. Dünyanın önemli tüm kentlerinde bu böyle. Bunun adını bugün “sosyal belediyecilik” olarak koymak mümkün. Bunun içersinde sosyal tesisler, kültürel tesisler, yardımlar, organizasyonlar vb. hepsini katmanız mümkün ve doğruda bir işlem. Şimdi bu noktada ben belediyeciliğin öbür kısmını çok kolay çözeceğimi düşünüyorum, ki İstanbul’da çok sorun olmakla birlikte, örneğin trafik benim açımdan çok kolay çözebileceğim bir konu. Bu konuda son derece iddialıyım zaten.

Onun ötesinde kentin depreme ve diğer doğal afetlere karşı hazırlanmasında ciddi sorunlar var. Burada da projeleri hayata geçirebiliriz ama bunun çok ciddi bir ekonomik karşılığı var. Beş yıl içersinde bitirilecek konulardan bir tanesi bu olmalıdır. Mutlaka dış kaynak bulmak ve İstanbul’un yapı stoğunun yenilemek zorundayız. Ama bunların ötesinde su, kültürel tesisler yapılması, müzeler yapılması, eğitimin ve sağlık politikalarının desteklenmesi…Bunlar çok rahat çözebileceğimiz konular. Ben teknik işleri çok rahat yaparım. Gerçekten önemli olan, bu kentteki sinerjiyi tüm Türkiye’ye yayabilmek. Bunun adını istihdamın geliştirilmesi ve işsizliğin ortadan kaldırılması şeklinde koymaya çalıştım. Bence İstanbul Belediyesine böyle bir sorumluluk düşüyor. Belediyelerin böyle bir işlevi var mıydı? Yoktu. Son dönemlerde belediyeler bunu maalesef siyasi mekanizmaların ve partilerin yerel ayakları olarak bu yardımları organize etme ve sadaka anlayışı içersinde yandaş oluşturma noktasına getirdiler. Hiç doğru değil. Ama belediyeler gerçekten bir yerel kalkındırma aracı olarak devam etmek durumundalar. Ben ufak yerlerde büyüdüm. Mesela Türkiye’nin 2000-3000 nüfuslu yerleşmelerinde belediye vardı, yeterli sermaye ve müteşebbüs yoktu, belediye oteli vardı, gazinosu, düğün salonu, fırını vardı! Bunlar halen de varlar. Şimdi bakın, belediye orada hem ortak hizmetleri yapmaya çalışıyor hem de ekonomiyi oluşturuyor esasında. Şimdi bu kente getireceksiniz büyük modeli. Belediye şimdi daha fazla organize şekilde ve daha farklı yöntemlerle kaynak yaratmak durumunda.

Peki ya giderek artan bir göç var İstanbul’a? Tüm bu kaynak üretimini çok hızlı bir şekilde artan göçle nasıl dengelemeyi düşünüyorsunuz?

Tabii bir göç olgusuyla karşı karşıyayız. İstanbul’da göçü teşvik edecek politikalardan olabildiğince kaçınmak lazım. Bu coğrafyaya sığmıyoruz ve sorunlar daha karmaşık hale geliyor. Ancak İstanbul Belediyesi olarak gelene “Gelme!” diyebilir miyiz? Hayır. Gelenelerin yüzdelerine bakıyoruz. Büyük çoğunluğu aş diyor. Başka sebepler de var ama büyük oranda aş ve iş için geliyorlar. Mutlu olsalar inanın ki gelmezler. Buraya geldiğinde de ya sigortasız, kötü şartlarda çalışıyor. Yani bu kentte de böyle yaşıyor büyük çoğunluğu o insanların. Belki Anadolunun herhangi bir kentinde aylık bin liraya geçiniyorsa, burada o şartlarla iyi koşullarda geçinme şansı yok. Burada önemli olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin istihdam konusuna katkı sağlayabilmesi. Biz de projelerimizi oluştururken olaya sadece teknik gözle bakmadık. Her bir projemizde kente ait bir vizyon oluşturabilmek için tarif yapacağız. Bu kent tesadüfler kenti.

Tesadüf derken neyi kastediyorsunuz?

Yol haritasını çizememiş hiçbir zaman. Eylemlerini ve icraatlarını bir planlama disiplini içerisinde yapmamış. İmparatorluğun başkentiydi burası. Cumhuriyete geçtiğimizde ise diğer kentlere göre inanılmaz artıları varmış. Liman, mevcut istihdam, nüfus vb. gibi. Cumhuriyetin ilk yıllarında sanayi İstanbul’da yer seçmeye başlamış. Yanlış planlamışız, Haliç’te yer seçilmiş, Levent’te yer seçilmiş. Ama olanaklar burayı sanayi kenti yapmış. 80’den sonra, Özal’lı yılları hatırlayın. Türkiye kabuk değiştirdi. Bir şekilde küreselleşme olgusu bizi dışarıyla etkileşir hale getirdi. Baktığınızda yabancı sermaye gelmeye başladı. İstanbul potansiyelleri itibariyle bu dönemde hizmet kenti olmaya başladı. Şimdi geçen sene itibariyle baktığınızda en fazla altı milyon turist gelmiş. Ben bu rakkamı, Londra’ya, Paris’e, Milano’ya bakınca düşük buluyorum ve bunu da tesadüfi olarak yorumluyorum. Bu kentin bir vizyonu olacak, hedefleri olacak. Bu hedeflerin içersinde ne kadar alana yayılacak, ormanlarını, su havzalarını nasıl koruyacak, ne kadar nüfusta duracak, hangi sektörlere yatırım yapacak, hangi sektörleri hangi kentlere göndermeyi teşvik edecek, ne kadar ilave üniversite açılacak gibi politikalarınız olacak. Bu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin işi. Bahsettiğimiz vizyonun parçası olan projeler yapmaya çalışacağız ve her projemiz mutlaka bir istihdam aracı olacak, çevresine sinerji dağıtacak. Hep bu kapsamda hazırlamaya çalıştık projelerimizi.

Örneğin İstanbul’da fuar alanlarını biz geliştireceğiz. Olimpiyat stadı ve yakın çevresindeki bazı alanları belirledik. Mutlaka havaalanlarına yakınlık, mevcut raylı sistemlere daha çabuk bağlayabileceğimizi düşündük. Ama arkasında çok ciddi bir kaçak yapı bölgesi var. Buralarda mutlaka bir aktivite yaratacağız, bir sinerji oluşturacağız, bu kaçak yapı bölgelerini yenilemeye başlayacağız.

Bahsettiğiniz şey kentsel dönüşüm mü? Eğer kastettiğiniz oysa son zamanlarda olumsuz anlam yüklü bir kavram hale geldiğini düşünüyor musunuz? Örneğin rantsal dönüşüm gibi adlar takılıyor…

Kentsel dönüşüm tanımını maalesef tükettik. İstanbullu da çok rahatsız oluyor. Ben bildiğiniz gibi şehir planlamacısıyım. Ne yazık ki belediye başkanlarımıza ve belediyecilerimize öğretemedik kenstel dönüşümün ne olduğunu. Çok komik uygulamalarla karşı karşıya kaldık.

Sulukule’de yaşananlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sulukulede yaşananlar üzüntü verici ve siyaset adına da acı verici bir mesele. İstanbul Büyükşehir Belediyesi çoğu zaman Toplu Konut İdaresi Başkanlığı desteğiyle İstanbul adına kentsel dönüşüm projeleri uygulamaya başladı. Ben Şehir Planlamacıları Odası İstanbul Şube Başkanı’ydım, sene 2002-2003 döneminde biz İstanbul’da çok sayıda etkinlik yaptık. Konut sorunu ve kentsel dönüşümü kavramlarını gündeme ilk kez taşımıştık, kentin dokusunu yenilememiz lazım diye. Bu fiziksel doku suçu da üretiyor, çocuklarımızı da mutsuz ediyor, yani hepsi peşinden geliyor bunun aslında. Ama bu kentsel dönüşüm meselesini öğretemedik. İnşallah Allah bize nasip eder, biz nasıl uygulandığını gösteririz. Avrupa’da buna benzer örnekler başarıyla uygulanırken burada ne yazık ki bir mesafe alınamıyor.

Mesafe alınmasında neden başarısız olundu?

Birikim ve bilgi eksikliğimiz var. Ve niyetimiz kötü. Mesela İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin depremle ilgili yaptığı iyi çalışmalardan bir tanesi İstanbul’un jeolojik haritasını bitirdiler. İyiye iyi demek lazım. Mevcut durumu tespit ettiler. Mikro-bölgeleme dediğimi, çok detaylı bütün afet risklerini içericek haritalar yapıldı. Eyleme geçilmeden bir şey ifade ediyor mu? Hayır etmiyor ama onlar olmadan da bazı kararları alamazsınız.

2002’den itibaren, hükümet el değiştirdikten sonra İstanbul’da bizim yanlış bulduğumu bu tür uygulamalar başladı. Ne gibi yanlış uygulamalar? Örneğin bu deprem haritalarıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kentsel dönüşüm adı altında proje uyguladığı alanları çakıştırdık. Bir tanesi çakışmadı! Sulukule çakışmıyor, Başıbüyük ve Beyoğlu çakışmıyor. Deprem önceliği yok. Arazilere bakıyorsunuz, mutlaka kamu arazisi oluyor uyguladıkları alanlar. Ve diğer alanlara göre yapı yoğunluğu düşük, daha az yapı var. Yani orada geliştirme şansına sahipsiniz, ilave inşaat hakkı vererek orada bir yeni bir yapılanma hakkı oluşturabiliyorsunuz. Ya da kentin özellikle kendi hakkına sahip çıkamayacak sosyal ve ekonomik grupların yaşadığı alanları seçmişler. Sulukule meselesinde de, ben hem Oda Başkanı’yken hem milletvekili adayı olduktan sonra da MHP İl Başkanı’mızla beraber çok gittim ziyaretlerine. Çok üzüldüğüm bir konudur. Çünkü orada bir dram var. Yani o insanların orada bir kültürü var ve yüzyıllardır oradalar, onlara sahip çıkmak gerekiyor. Orada bir yoksulluk var gerçekten. O yoksulluk insanları kötü alışkanlıklara da itmiş. Yoksul insan çaresiz insandır. Oradaki anne de anne. O da üzülüyor çocukları için. Bir anne bize şunu söyledi: Konutlara taşınması sürecinde camı çerçevesi indirilmiş binasının. “Ben peyniri burada 200 gram alıyorum, oğlum” dedi. “Orada bana 200 gr peyniri kimse satmaz.” Bu üzüntü verici bir durum. Bu insanları aldınız, götürdünüz. Uzun vadeli ya da bedava konut verdiniz. Bu insanların bir aşı ve işi yok. Bunlar gene olmayacak. Avrupa’da kentsel dönüşüm projelerinin mutlaka bir ekonomik ve sosyal ayağını kuruyorlar. Bizim gibi yoksunluk meselesiyle bu denli karşı karşıya değiller. Her projelerinde mutlaka daha çok ekonomik ve sosyal boyutu öne çıkıyor. Burada hiç öyle bir şey yok. Ben Başıbüyük’de çok itiraz ettim, çok isyan ettim, belediye başkanlarına, TOKİ başkanına. Öyle ya da böyle bu insanlar bir şekilde buraya göçtüler, geldiklerinde siz onlara dediniz mi ben size ucuz arsa veriyorum, ucuz konut veriyorum…Teşvik ettiniz İstanbul’a gelmesini. Ve çok açıkça söylüyorum, belediyeler suistimal yaptı, o binalar yapıldı. Kamu ve belediyeler izin vermeseydi bu kent böyle yanlış gelişmezdi. Kimsenin de yanlış yapma şansı olmazdı. Bir daha altını çizeyim: Rüşvet aldılar bu kaçak binaları yaptırttılar. Kamu arazilerini bu insanlara birileri sattı, bedava almadılar, gelip de işgal etmediler. Adına bugün arazi mafyası dediğimiz organize gruplar bu belediye ya da hazine arazilerini bu insanlara sattı. Parayla verdiniz. E şimdi diyorsunuz ki işimiz bitti sizinle, bura kentin değerli bölgesi oldu, sizi, örneğin Hadımköye gönderebilirim. Ben ne yapacam burada? Ben daha üst gelirli için konut yapacağım. Böyle yağma yok! Ama kimsenin kamu malını işgal etme hakkı da yoktur, onun da altını çizeyim. Zaten kimse öyle bir beklenti içersinde değil, başını sokacak bir ev derdinde insanlar. Terörist muamelesi yapıldı o insanlara. Olay oluyor, kadınları copluyorlar. Olacak iş değil. Buna kim sebep oluyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Ne yapıyorsunuz? Orada konut üretmeye .çalışıyorsunuz, çirkin bir mahalle kurup, daire satmaya çalışıyorsunuz. Yok böyle bir şey! Onun için diyorum, kentsel dönüşüm projelerini halk rantsal dönüşüm olarak nitelendiriyor ve doğru da söylüyor! Çok ciddi tedirginlik içersinde insanlar. Sıra bize ne zaman gelecek diye. Bu süreci tersine döndürmek lazım.

Siz bu süreci tersine döndürebileceğinize inanıyor musunuz yoksa iş işten geçmiş mi?

Sıkıntılar büyük ama bence kentliyle birlikte hareket etme konusunda iş işten geçmemiş durumda.

iyibilgi.com

 



Bu haber 1,047 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,412 µs