ödün değil haktır! | " /> ödün değil haktır! | "/>

En Sıcak Konular

Filistin devleti ödün değil haktır!

17 Şubat 2009 16:40 tsi
Filistin devleti ödün değil haktır! İsrail düşmana ödün vermeyi reddediyor. Fakat Filistin devleti bir ödün değil hak olduğu gibi, İsrail’in varlığının da garantisidir. İsrailli liderler, Filistin devletinin kurulmaması durumunda güvenliklerinin daima komşularının ıstırabının tehdidi

Bruce Anderson / The Independent / Radikal

Batı bir krizle meşgulken, diğer yanda bir trajedi gözler önüne seriliyor. Mali sistem er geç düzelecek. İsrail/Filistin barış sürecindeyse, böyle bir sürecin hâlâ var olup olmadığı belli olmadığından, benzer bir iyimserlik söz konusu değil. Süreç yok, barış yok; şu anda 1967’den beri herhangi bir zamandakinden çok daha geride bir konum söz konusu. İsrail, nihai imhasına yol açacak bir rotada gitmeye kararlı görünüyor.
Burada korkunç bir ironi var. Olayların gelişim şekli Adolf Hitler için öldükten sonra gerçekleşen bir zafer. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, 2. Dünya Savaşı’nın yarattığı son zehir kalıntıları Avrupa’nın damarlarından atılabildi. Ortadoğu’nun damarındakilerse atılamadı. İsraillilerin neden böyle tepki verdiklerini anlamak zor değil. Beethoven, Goethe ve Mozart’ı üretmiş bir ırkın ellerinde bir Holokost yaşadığınız zaman, insanlığın iyiliğine güveninizi, kendi askerleriniz dışındaki her şeye inancınızı kaybedersiniz.

Statüko gerçekçi değil
Aynı şekilde Filistinlilerin neden böyle davrandığını anlamak da kolay. Sürgüne ve mülteciliğe mahkum edilenler kendilerine zulmedenlere karşı iyi duygular beslemez. Filistinlilerin, Holokost’la ilgili hiçbir kabahati yok. Anlaşılabilir öfke havası içinde bazı Filistin söylemleri Nazi tınıları geliştirdi. Bu bir hataydı. Bu her İsrailli’nin travmasını canlandırdı. Çok sayıda İsrailli, bunu önceden görmüştük hükmüne vardı. Bu kez hiç kimse bizi sığırlar gibi ölüme götüremeyecek dediler. Bu kez önce biz öcümüzü alacağız.
Kendi Yahudi devletlerinin yarattığı koşullar yüzünden çoğu İsrailli iki hayati varoluşsal zorunluluğu ve yetkisi olduğuna inanıyor. Güven içinde yaşamak istiyorlar ve komşularının aynı şekilde bu haklarını kabul etmelerinde ısrar ediyorlar. Bu abes görünmüyor. Ama öyle; zira politik rasyonelliğin en yüksek sınavında sınıfta kalıyor: Gerçekçi değil. Fakat bu, İsraillilerin sığınaklarda yaşaması gerektiği anlamına gelmiyor. Ama tehlikeli bir muhitte yaşamayı seçtiler, bu yüzden bazı tavizler olmak zorunda. Ezilmiş muhaliflere aşağılayıcı bir barışı dayatarak mutlak güvenlik sağlama yanılgısı yerine, İsrail bir arada var olma ihtiyacını anlamalı.
İsrailliler geçen 60 yıldaki başarılarından gurur duyuyor ve haklılar da. Fakat büyük çoğunluğu ahlaki hassasiyetin ahmakça kaybedilmesinden, bunun aynı derecede ahmakça bir stratejik yanlış hesaba yol açmasından sorumlu. Güvenliklerinin daima komşularının ıstırabının tehdidi altında olacağını anlayamıyorlar. Bilhassa liderleri, muhtemelen kalplerinde zaten bildikleri şeyi İsraillilere anlatacak siyasi akıldan ve ahlaki cesaretten yoksun: Barış yapmak için, riske girmek zorunda kalacakları gerçeğini.
Halihazırdaki trajedinin ilk perdesi 1967’de başladı. Cesur küçük İsrail, savaş alanının patronuydu. Arap topraklarının büyük bölümünü istila etti. İsrail’in elinde stratejik ve ahlaki açıdan muazzam değerde kartlar vardı. ‘Zaferde bağışlayıcılıktan’ daha iyi bir an asla yoktur.
İsrail’in toprakla ilgili kazanımlar peşinde olmadığını, yegâne savaş amacının barış ve adalet olduğunu duyurması gerekirdi. Bunları güvenceye almak için, eski Kudüs’teki kutsal yerler hariç, fethettiği toprakları takas etmeye hazır olmalıydı. Böyle bir temel üzerinde ve uluslararası destekle bir anlaşma mümkün olabilirdi. Fakat 1967 öncesi İsrail en dar noktasında sadece 20 kilometre genişliğindeydi. Batı Batı Şeria’dan saldıran bir tank ülkeyi ikiye bölebilirdi. O zaman Cennet Bahçesi’ndeki yılan gibi, günaha girildi.
İsrail’in toprağı azdı. Batı Şeria’nın büyük bölümündeyse yoksul ve üretken olmayan hırpani çobanlar yaşıyordu.
İsrail tarımı bölgeyi süt ve bala boğacaktı, İsrailli mimarlar yeni evler inşa edecekti. Böylece yerleşimler başladı. İşgal edilmiş toprakları sömürgeleştirme teolojiyle de kışkırtıldı. Yehova bildirisine göre, tarihsel İsrail, Batı Şeria’yı da kapsıyordu. İsrail elmayı yedi.
İsrail’in 1967 öncesi Vadedilmiş Toprakları güvenli kılması için, çok sayıda yerleşimin boşaltılması, böylece yaşayabilir bir Filistin devletinin varolması gerekir. İsrail’de bu yönde siyasi bir iradeyi meydana getirmek daima fiilen imkânsız olacaktır. Geçen haftaki seçim sonucu ‘fiilen’i de yok etti.
İsrail bunu yapmak istese de, yeni hükümeti bir Filistin devletine doğru ilerleme sağlayamaz. Katı nisbi seçim sistemi yüzünden İsrail aşırılıkçı partilerin şantajı altındaki zayıf hükümetlere mahkum.
Filistin’le adil barışa ulaşma zorunluluğu İsrail iç siyasetinde harekete geçemeyecektir. Refah içinde bir Filistin devleti, İsrail’in güvenliğini garanti etmez. Bazıları hâlâ fanatizmle ayartılacaktır, ama sorun çok daha idare edilebilir olacaktır. Çoğu Filistinli’nin iyi bir gelecek şansı olursa, çok daha az intihar bombacısı olacaktır.

Alternatifler kabul edilemez
Yıllardır İsrail konvansiyonel tehditlerle başa çıkabileceğini kanıtladı. Bizler gibi, şimdi terörizm ve asimetrik savaşla nasıl başa çıkabileceği üzerinde çalışıyor. İsrail kamuoyu düşmana ödün vererek savaştan kaçma yönündeki herhangi bir cevabı öfkeyle reddedecektir. Ama bir Filistin devleti haktır, ödün değil. Alternatifler var. İsrail iki devletli çözüm iddiasından vazgeçebilir ve Filistinlilere İsrail vatandaşlığı önerebilir: Yani Yahudi devletinin sonu. Ya da etnik temizliği deneyebilir: Yani Filistinlileri Ürdün’e sürmek. Bu da Yahudi devletinin ahlaki bir varlık olarak sonu olur.
Bu alternatifleri kabul edilemez farz edersek, patlamaya hazır küskün bir Filistin nüfusuyla, adalet ya da yüzüne gözüne bulaştırmaya devam etmekten başka seçenek yok. Filistin nüfusunun patlamaya hazır olduğu neredeyse kesin olan bir şey ve alevlerin ne kadar uzağa sıçrayacağını kim bilebilir? İsrail trajediden doğdu. Epik yolculuğunun trajediyle son bulması üzücü olur. Yine de en muhtemel sonuç bu ve İsrail’in hatası bu olacaktır. (16 Şubat 2009)



Bu haber 369 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,053 µs