Arapça kanal | " /> Arapça kanal | "/>

En Sıcak Konular

TRT'den Arapça kanal

17 Şubat 2009 11:08 tsi
TRT'den Arapça kanal 'Türkiye örneğin TRT- Sabaa (yedi) gibi bir kanalı Arapça yayın ile devreye sokabilir ve kendi politikalarını Arap halklarına ve dünyanın dört bir yanında yaşamakta olan Araplara (toplam 350 milyon) anlatabilir ve sağlanan saygınlığına güç kazandırabili

Hüsnü Mahalli / Akşam

TRT-Sabaa

Geçen hafta İran Dışişleri Bakanı Muttaki, Bağdat'tan sonra Erbil ve Süleymaniye'ye giderek her iki Kürt kentinde İran konsolosluğunu açtı. Aynı sıralarda İran topçusu, Kuzey Irak'taki PEJAK kamplarını bombalıyordu.
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad ise 3 Şubat 2008'de Amerikan işgali altındaki Bağdat'a giderek ''Size rağmen ben buradayım' dedi.
Başta Cumhurbaşkanı Talabani, Başbakan Maliki ve Kürt lider Barzani olmak üzere tüm Iraklı yetkililer en az 3-4 kez Tahran'a giderek İran ile ilişkilerinin ne denli önemli olduğunu yansıttılar.
Ama tüm bu süre içinde İranlı muhalif grup Halkın Mücahitleri örgütünün binlerce elemanı ve İran Kürdistan Partisi ile Komala örgütünün lider kadroları ve silahlı militanları Irak'ta barınıyor, İran'a yönelik faaliyetlerini sürdürüyordu.

PEJAK ise son dönemlerde gündeme gelen başka bir İranlı Kürt grup.
Özetle İranlılar Bağdat, Erbil ve Süleymaniye ile ilişki kurup geliştirirken hiçbir konuda herhangi bir çekincesini gündeme getirmedi. Daha açık bir ifade İranlılar  kendi Kürt sorununu Bağdat ve Erbil ilişkilerine karıştırmadı. Tüm konu ve gelişmelere pragmatik yaklaşarak Tahran'ın Irak'ta ve bölgede ne kadar daha aktif ve etkin rol oynayabileceğine baktı.
İranlılar aynı davranış biçimini Araplarla ilişkilerde de uyguladı.
Başını Suudi Arabistan ve Mısır'ın çektiği Sünni blokun tüm kuşatma çabalarına karşın Ahmedinecad Arap alemine yönelik açılımlarına hiç ara vermedi ve Lübnan'da Hizbullah ve Filistin'de Hamas'a verdiği destekle bu coğrafyada çok önemli prestij ve saygınlık kazandı.
Bununla yetinmeyen Tahran, Arap dünyasına yönelik televizyonlar kurarak etkin bir yayın politikası sürdürüyor. Hatta bu televizyonlardan birini kendi toprakları üzerinde değil Arap aleminin  demokrasi merkezi Beyrut'tan yayın yapıyor.

Peki Türkiye ne yapıyor?
1 Mart Tezkeresi'nin reddedilmesi ile Arap aleminde çok önemli prestij ve saygınlık kazanan Türkiye son beş yılda İran dahil bu coğrafyaya yönelik çok önemli açılımlarda bulundu.
Ancak Türkiye günümüz dünyasında her nedense bu çabasında kendini çok daha iyi pazarlayabilirdi.
Daha açık bir ifade ile Türkiye doğru politikalarından dolayı bölgede kazandığı saygınlık, güven ve prestiji pekiştirmek için özel bir çaba harcamadı. Oysa Türkiye örneğin TRT- Sabaa (yedi) gibi bir kanalı Arapça yayın ile  devreye sokabilir ve kendi politikalarını Arap halklarına ve dünyanın dört bir yanında yaşamakta olan Araplara (toplam 350 milyon) anlatabilir ve sağlanan saygınlığına güç kazandırabilirdi.
Tıpkı TRT-Şeş ile kendi Kürt vatandaşını ve bölgedeki diğer Kürtleri kazanma yolunda attığı önemli adım gibi.
Ama aynı Türkiye bu adımı pekiştirmek için içte ve dışta çok daha aktif davranmalı.

Yani Başbakan Erdoğan, Ahmedinecad'dan 5 ay sonra Bağdat'a gitmemeliydi. Dışişleri Bakanı Babacan, Muttaki'den önce Erbil ve Süleymaniye'de Kürt liderlerle görüşmelerde bulunarak Erbil'de bir konsolosuluk açabilir ve bu bölgede her alanda İran'dan çok daha avantajlı durumda olan Türkiye'ye yönelik sıcak duygu ve tutumların pekişmesine katkıda bulunabilirdi.

Ama Türkiye he nedense bu tür inisiyatif almada çok çekingen davranmakta ve bu nedenle geç kalmaktadır. Örneğin çok uzun tartışmalardan sonra Murat Özçelik'i Erbil'e gönderen Ankara sanki gizli işler çeviriyormış gibi bu ziyaretlerin haber olmasını bile istemiyor. Aynı Ankara,
Talabani'nin Türkiye'deki temsilcisi Behroz Galali'yi muhatap almıyor ve onu görmezlikten geliyor. Oysa Talabani Türkiye ile ilgili  herhangi bir karar almadan mutlaka çok sevdiği ve görüşlerine önem verdiği Galali'yi arar ve onu dinler.

İşte ilginç ve garip olan da bu.
Üstelik Türkiye Özçelik'in dışında da da Kuzey Irak'taki Kürt liderlerle farklı kanallarla da görüşüyor.
Tüm bu görüşmelerde eksik olan tek şey resmiyet ya da başka bir ifade ile 'Kürt Federe Bölgesi'ni tanımama.
Her şey de bu konuda düğümleniyor.
Oysa Türkiye'nin tüm bu çekincelerine gerek yok.
Türkiye gelecekte kendi ulusal çıkarına aykırı gelişebilecek her hangi bir duruma karşı kendini savunabilecek ve kaynağı ne olursa olsun her türlü tehlikeyi önleyebilecek durum ve güçtedir.
Daha net bir ifade ile Türkiye bölge politikalarında çok daha açık ve cesur davranmalıdır.

Elbette Türkiye, İran'ın rakibi ya da düşmanı değil ve İran da benzer durumda değil. Her iki ülke bu coğrafyanın en önemli iki kardeş ülkesidir ve bölgede daha fazla prestij ve saygınlık peşindedir.
Bu saygınlık ve prestijin bir sonraki adımı ise daha fazla ekonomik ve sosyal çıkar ve psikolojik üstünlük demektir.
Her iki dost ve kardeş ülke de bunu hak ediyor.
Hiçbir şey kendiliğinden gelişmiyor.
İster İran ister Türkiye olsun her iki ülke bölgenin barış, güvenlik, istikrar ve esenliği amacıyla ayrı ve birlikte adım attıkları sürece bu bölgede herkes kazanacaktır.
Kaybedenler ise bu iki ülkeyi düşman kılmak isteyen coğrafyamızın ortak düşmanlarıdır.
Bunların kim olduğunu sanıyorum hepiniz biliyorsunuz.
Tıpkı İsrailli generalin küstahlığının ne anlama geldiğini bildiğiniz gibi. Çünkü bu ve benzeri tüm İsrailli generallar ve politikacılar dünyanın dört bir yanından göç ederek Filistin halkının toprağını ele geçirip 60 yıl önce İsrail devletini kurdular.
Oysa Türkler bin yıldır Anadolu'da, Kıbrıs'ta ve bu coğrafyanın tümünde Kürtlerle, Acemlerle, Araplarla hatta Ermenilerle vardı ve düşmanların tüm pis oyunlarına rağmen hep var olacaktır.



Bu haber 521 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,473 µs