o isim yine aynı yazı | " /> o isim yine aynı yazı | "/>

En Sıcak Konular

Yine o isim yine aynı yazı

3 Şubat 2009 08:14 tsi
Yine o isim yine aynı yazı Türkiye farklı bir politika ortaya koyunca yine benzer isimler yine aynı yazıları kaleme almaya başladı. Jerusalem Post’un “Obama Türkiye’yi bıraksın Mısır’la yakınlaşsın” tezi anlaşılabilir. Ancak o Türk’ün Washington

Türkiye’nin Gazze operasyonuna başından beri sert tepki vermesi İsrail’i rahatsız ediyor. Öyle ki Erdoğan’ın Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e çıkışması durumu daha da ciddi hale getirdi. İsrail Başbakanı Ehud Olmert bakanlarını “Türkiye hakkında ileri geri konuşmayın” diye uyarsa da elbette Türkiye’yi eleştiren yorum ve haberler gözden kaçmıyor. Bunlardan bir tanesi henüz yeni geldi. İsrail basınına göre Tel Aviv Türkiye’ye yüksek teknolojili silah satışını gözden geçirebilir.

Bu haber Türk ordusuna bir mesaj mı tartışılır. Ancak Jerusalem Post’ta dün Bary Rubin imzalı çıkan ve Başkan Obama’ya “yeni stratjisini kurarken Türkiye yerine Mısır’ı tercih etmesini” salık veren yazılarla pek sık karşılaşacağız. Bir İsrailli yazarın Türkiye yerine daha kolay “diyalog” kurabildikleri Mübarek’in Mısır’ını bölgedeki dönüşümü göz ardı ederek Obama’ya fısıldaması ve Obama’nın hiçbir etkisi olmayan Mısır gibi geleneksel ülkelerle ilerleyip ilerlememesi kendisine kalmış. Bu başka bir konu. Ancak Washington Post’ta çıkan bir yazı var ki tartışılmayı hak ediyor.

Türkiye batıdan kopuyor mu?

Washington Post’ta Soner Çağaptay imzalı çıkan yazı tam bir deli saçması. Türkiye’nin batıdan koptuğunu, kadınların Suudi Arabistan’dakilerden daha az hakka sahip olduğunu falan yazıyor. Üstelik Çağaptay bunu ilk kez yapmıyor. Geçtiğimiz ay da Newsweek’de Türkiye’de anti semitizmin yükseliğini bunun da sebebinin Erdoğan olduğunu yazmıştı. Her fırsatta Çağaptay benzer iddialarını sürdürüyor. Üstelik uzun bir zamandır, hem de yerli yersiz.

Çağaptay’ın iddiası artık gülünç olmaya başlasa da yine de kafa karışıklığını gidermek için şöyle bir yanıt vermek gerekiyor:

Türkiye’nin batıdan koptuğu şeklindeki söylemler bölgede yaşanan derin kırılmayı uzman ve analistlerin doğru okuyamadığını gösteriyor. Elbette bundan bir süre önce birisi gelip de “Erdoğan ve Perez tartışacak, Erdoğan toplantıyı terk edecek, kriz çıkacak” diyerek bir felaket senaryosu ortaya koysaydı buna kimse inanmaz, üstelik böyle bir şeyin olacağına kimse ihtimal vermezdi. Ancak Başbakan Erdoğan şu gerçeği herkese gösterdi: Bölgedeki hiç kimse ve hiçbir aktör aynı değil. Bölge dengeleri yeni güçler ve aktörler üzerine inşa ediliyor.

Bölgede yaşanan dönüşüm ve ortaya çıkan yeni aktörler şu şekilde sıralanabilir:

1. Küresel dengelerin bölge üzerindeki yansımaları bundan yedi sene önceki gibi değil. Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan düzen boşluğu yerini Soğuk Savaş sonrası (post-Cold War) tek kutuplu dünya sistemi geçiş dönemine bıraktı. 11 Eylül 2001’de sarsılan bu sistemin etkileri yedi yıl sonra Ortadoğu’yu terk ediyor. Obama’nın başkan seçilmesiyle birlikte ABD Ortadoğu’ya daha uzaktan bakıyor. Şimdiki söylem Müslüman dünyasıyla ilişkileri düzeltmek üzerine. Obama’nın ilk röportajını El Arabiya TV’ye vermesi sürpriz değil.

2. (özellikle Ortadoğu için) “bir dünya tahayyül etme, zorla da olsa kültürel, siyasi ve düşünsel dünya gerçeklerini o tahayyüle uydurmaya çabalama” şeklindeki Bush’un idealist Amerika’sının yerini Obama’nın realist Amerika’sı alıyor. Yeni ABD’nin iddiası yeni bir dünya tahayyül etmektense, hayallerin ve ideallerin temellerini sarstığı o dünya gerçeklerini kabullenme, onlarla işbirliği kurma ve daha fazla istikrarsızlığı önlemek için onu onarma üzerine… Bu sadece Müslüman dünyayla “karşılıklı saygı” esası üzerinden politika yapmayı getirmiyor, diğer yandan BM’nin önemini artırırken, ayrıca uluslar arası kamuoyu ve müttefiklerin sözüne itibar etme ilkesini güçlendiriyor.

3. ABD’nin Irak’a müdahalesiyle bölgenin temelleri yerinden sarsılırken, küreselleşmenin de öne sürdüğü yeni aktörlerle hesaba katılması gereken güç sayısı yeni politika ve anlayışları elzem kılıyor.

ABD’nin bölgede uyguladığı sert politikalar;

a) Saddam’ın Irak’ını yeniden istikrarını kurana kadar denklem dışına itiyor.
b) Saddam’ın Irak’ının güneyini İran’ın nüfuz alanına sokarak, Tahran’a İsrail sınırına kadar uzanan bir etki alanı yaratıyor.
c) Saddam’ın Irak’ında istikrarı bozarak ülke içindeki aktörlerin harekete geçmesine olanak veriyor ve Türkiye’ye Irak üzerinde söz sahibi olma şansı tanıyor ve onu bu şansa zorluyor. Böylece Irak’a müdahale ile İran bölgede önemli bir güç temerküzü elde ederken, Türkiye’ye Irak içindeki çeşitli güçlerle temasa geçerek önemli bir diplomasi ve yine nüfuz alanı sağlıyor.

Geleneksel aktörlerle devam edilemez

Elbette bölgede 2000’li yıllar sonrası küreselleşmenin de getirdiği, daha doğrusu öne çıkardığı yeni aktörler bulunuyor. Küreselleşme yerel olana altyapısı güçlü olduğu takdirde bölgesel ve küresel etki yaratma fırsatı sunuyor. Irak’taki Şii din adamları ve ülke üzerindeki etkileri bunun bir yansıması. Lübnan’da Hizbullah’ın bir güç olarak kendini göstermeye başlaması da… Diğer yandan Hamas da aynı sürecin seçimlerle birlikte ortaya çıkmış bir ürünü. Yıllardır Ortadoğu barışı görüşmeleri Suriye, İsrail, Filistin, Mısır ya da Ürdün arasında yapılıyor. Yıllardır halkları nezdinde meşruiyeti sorgulanan, bir projesi olmayan ve dönüşümü anlayamayan daha doğrusu iktidarlarının devamı için dönüşümü örmezden gelen, kimi zaman da bu dönüşümü engellemeye çalışan aktörlerden bahsediyoruz. Ancak gelinen noktada bu geleneksel aktörlerin dünya ve bölgeyi bir sonuca götürmediği ortaya çıkıyor. Barış görüşmelerine katılması gereken pek çok yeni aktörün varlığından artık rahatlıkla söz edilebilir.

Blair de mi sırtını batıya dönüyor?

İşte bu yüzden Başbakan Erdoğan’ın Davos’ta ortaya koyduğu tavır anlam kazanıyor ve önümüze şu resmi çıkarıyor:
1. Yeni ABD’nin uluslar arası kamuoyuna artık önem verdiği bir dönemde İsrail politikalarıyla yalnızlaşıyor. Öyle ki Türkiye’yi de kaybetmemek uğruna ilk kez alttan alıyor.
2. Türkiye, ABD’nin bölgede etkinliğinin azaldığı, İran’ın ise elini güçlendirdiği bir dönemde bölgeye müdahale ederek halklar nezdinde yumuşak gücünü artırıyor. Bu İran’ın etkinliğini kırması açısından da Washington’un yeşil ışık yaktığı bir açılım.
3. Türkiye “realist” olduğunu iddia eden Obama yönetimine “gözünü aç ve dünya gerçeklerini gör, politikalarını oluştururken Hamas gibi küçük de olsa bölgedeki aktörlere rağmen hareket etme, barışı zora sokma” mesajı veriyor. Türkiye’nin ardından Tony Blair de aynı çağrıyı yineliyor.
4. Türkiye “Ortadoğu’yu ve gerçeklerini ben biliyorum. Mısır, Suudi Arabistan ya da Ürdün… Benim dahlim olmadan atılacak her adıma artık çomak sokma kabiliyetim ve gücüm var” mesajı veriyor ki aslında en önemlisi bu. Çünkü Türkiye bu adımlarıyla Batıya sırtını dönmüyor, aksine yeni dünya düzeninde batı sistemi içinde hareket edebilmek için elini güçlendiriyor.



Bu haber 1,165 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,160 µs