büyük transformasyonu | " /> büyük transformasyonu | "/>

En Sıcak Konular

Küçük'ün büyük transformasyonu

28 Ocak 2009 10:59 tsi
Küçük'ün büyük transformasyonu ‘Nereden nereye’ deyişi bir insana bu kadar mı yakışır. O ki kıymeti anlaşılamayan bir ‘Lenin’ idi, hadi olmadı solun ‘Celal Bayar’ı’ olacaktı… Olmadı; Kemalist oldu. Ama bir hatırlatan da çıkıyor işte: Quo

Türkiye İşçi Partisi (TİP), Türkiye sol hareketinin tarihinde önemli bir deneyim. Önemi, solun en çok kitlesel olduğu ve bunu bir parti çatısı altında örgütleyebildiği ve ilk defa TBMM’ye girmesinden ileri gelmiyor sadece. TİP, solun değişik renklerini de kendi bünyesinde toplayabilmişti ve demokratik, reformist yollarla sosyalizme geçebilmeyi öngörüyordu.

1961 yılında bir grup sendikacı tarafından kuruldu. Bu sendikacılar arasında Şaban Yıldız, Kemal Türkler, Kemal Sülker, İbrahim Güzelce hemen akla gelenlerdir. Ardından dönemin sosyalist aydınları da TİP içerisinde yer aldılar. Bunlar içerisinde Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Çetin Altan, Cemal Hakkı Selek vardı ve Aybar partinin ilk genel başkanı olmuştu. Aybar “güleryüzlü, insancıl sosyalizm” adı altında bir anlayışı geliştirme çabasındaydı. 1968’de Sovyetler Birliği’nin Çekoslovakya’yı işgaline karşı çıkması, parti içerisinde derin çatlaklar oluşmasına neden olmuştu.

TİP 1965 seçimlerinde meclise 15 milletvekiliyle girdi. Mecliste demokratik hak ve özgürlükleri savundu, Amerikancılığa karşı çıktı. 12 Mart Muhtırası’nın ardından parti programında “bölücülük” yapıldığı gerekçesiyle kapatıldı. Daha sonra Behice Boran önderliğinde yeniden kurulmasına rağmen, kayda değer bir varlık gösteremedi. 12 Eylül darbesinden sonra TKP ile birleşerek TBKP (Türkiye Birleşik Komünist Parti) adını aldı. Liderleri Nihat Sargın ve Haydar Kutlu (Nabi Yağcı) Türkiye’ye dönerek teslim oldu. Parti daha sonra kendisini feshetti.

Yalçın Küçük TİP’ten neden ihraç edildi?
Yalçın Küçük, TİP’in önemli olduğu 1960’lı yıllarda kendisi “önemsiz”, kendisinin “önemli” olduğu 70’li yıllarda ise TİP’in “önemsiz” olduğunu söyler ve bu, aşağı yukarı doğrudur da.
TİP’in 2. Kongresi’nde Yalçın Küçük, Metin Çulhaoğlu, İlhan Akalın, Mesut Omdan ve çevresindeki isimler “Troçkist” oldukları suçlamasıyla partiden ihraç edildiler.

Küçük, beraberindekilerle 1979’da “Sosyalist İktidar” isimli bir dergi çıkarmaya başladı, ama herhangi bir etki yaratamadı.

Küçük “sosyalist devrim” ve “iktidar” peşindeydi, CHP’ye karşı net ve keskin bir tutum almaktan yanaydı, radikal sol örgütlerle daha yakın ilişkiler kurulmasını istiyordu; oysa TİP “reformist” bir parti idi. Hayatın akışı kimi nerelere getirdi…

Yalçın Küçük, 29 Ekim 1998’de Türkiye’ye bir “ulusalcı” ve “Kemalist” olarak döndü… Ve Ergenekon kapsamında savcılıkta verdiği ifadede “Apo ile yaptığı görüşmelerde M. Kemal’i küçük gördüğü” yönündeki sorulara karşı çıktı. Tahliye edildiği gün kapıda bekleyen gazetecilere yaptığı açıklama da hayli ilginçti: “Cumhuriyet için mücadele ediyoruz”…

“Türkiye devriminin Lenin’i veya Celal Bayar’ı olmak”
Yalçın Küçük, Bolşevik Devrimi lideri Lenin’e benzetilmekten haz duyan biriydi. Bunun için fiziksel görünüm itibarıyla da Lenin’e benzemek çabası içinde olmuştur. Kalpak, kırmızı kaşkol, sakal uzatma şekli vb.

12 Eylül’de cezaevinden çıktıktan sonra, “cezaevi yatmış olmak” ile sağladığı prestiji, o yıllarda toparlanma çabasına giren radikal sol örgütler üzerinde politik bir yatırıma dönüştürmeye çalışmıştır.

Bu çerçevede “Acilciler”, “TKEP”, “Dev-Sol” gibi çeşitli örgütlerle, onların taraftarlarıyla iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır. Bu örgütlerin taraftarlarına açlık grevi türü eylemler yaptıklarında evinin kapılarını açarak sempati toplamıştır.

Ancak Yalçın Küçük’ün hesaba katmadığı şey, bu örgütlere “önderlik” yapmaya, “taktik ve politika” nasihat etmeye kalkıştığı anda, işin renginin değişeceğiydi. Nitekim öyle olmuş ve Yalçın Küçük’ün, “solun Celal Bayar’ı olma” yönündeki beklentileri hüsrana uğramıştır.

Kürtleri ve PKK’yı 1988’de keşfetti
Yalçın Küçük, 1988’de PKK’nın o dönem Avrupa’dan yayın yapan Serxwebun isimli aylık yayın organından Toplumsal Kurtuluş isimli dergisinde yazılar iktibas etmeye başladı. Dergi yazı işleri müdürleri bu nedenle yargılandı. Ama Yalçın Küçük, soldan ümidini kesmiş ve PKK’ya yönelmeye karar vermişti bir kere; bu ilişki devam edecekti…

1988’de Toplumsal Diriliş, ardından Halk Gerçeği, Yeni Ülke ve sonuçta Özgür Gündem adıyla yayın hayatına başlayan ve tümünün ortak özelliği “PKK’ya yakınlık” olan dergi ve gazetelerde Yalçın Küçük ismi, giderek daha fazla görünür oldu. Özgür Gündem Yayın Kurulu’nda yer aldı. “Apo kardeşim” hitaplı yazılarıyla dikkat çekti.

Bu dönemdeki yazılarının tamamında PKK ve PKK lideri Öcalan’a methiyeler düzdü. Son derece “devrimci” bir dil kullandı. Bugünkü gibi “cumhuriyet savunusu” yapmak şöyle dursun, “gerilla” ve “serhildanın” Türkiye’ye yaygınlaşması gerektiğini savundu.

Yalçın Küçük bu dil ve değerlendirmeleri nedeniyle Kürtler ve PKK içerisinde hızla “ünlendi”, saygı ve sempati gördü.

“Ajan” suçlamaları ve Küçük’ün büyük ‘transformasyonu’
“Demirel’in cumhurbaşkanı, Manukyan’ın vergi rekortmeni olduğu bir ülkede daha fazla kalamam” diyerek 1993’te yurtdışına çıktı. Yurtdışına çıkışının “asıl” nedenlerinin bunlar olduğuna inanmak için çok “saf” olmak gerek. Bunun içyüzünü devletin istihbarat birimlerinin bildiğinden ise hiç kuşku duyulmamalı!. Zira yurtdışından Türkiye’ye döndüğünde Demirel hala Cumhurbaşkanı idi. Gidişinin arka planı hayli tartışmalı, ama dönüşünün nedenlerini anlamak için ciddi verilere sahibiz…

1998’de Türkiye PKK’ya karşı yıllardır yapmaktan uzak durduğu bir politika değişikliğine gitti ve Suriye üzerinde baskı uygulamaya başladı. 9 Ekim 1998’de Abdullah Öcalan Suriye’yi terk etmek zorunda kaldı ve sonuçta soluğu İmralı’da alacağı bir takibata alındı.

Öcalan’ın Şam’ı terk ettiği günlerde Küçük de Paris’ten Türkiye’ye dönmek için bavullarını topluyordu. Nitekim 29 Ekim’de Türkiye’ye dönerek teslim oldu. MED-TV’deki programlarından dolayı yargılandı.

“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldur” derler, ama o kadar da değil. İşte biz hatırlatıyoruz. Dileyen verdiğimiz ipucunu araştırsın, burada verdiğimiz verilerden çok daha fazlasıyla karşılaşacağını garanti ederiz: Yalçın Küçük Avrupa’daki son yıllarında başta eski DEP Genel Başkanı ve Özgür Gündem gazetesinin sahibi Yaşar Kaya olmak üzere, önde gelen birçok Kürt siyasetçi tarafından “MİT ajanı” olmakla suçlanmaktaydı.

Önce MED-TV’de ve Özgür Politika gazetesinde bu yöndeki suçlamaları, bu suçlamaları içeren yazıları cevaplamaya çalışan Küçük, son olarak katıldığı programlardan birinde “ben artık Türkiye’ye dönüyorum” diyerek tartışmalardan çekildi. Yaşar Kaya’nın bu yöndeki yazıları, dönemin Almanya’da yayın yapan Özgür Politika gazetesinde ve çok sayıda internet sitesinde yayınlanmıştır.

Kendi derdine düşen Öcalan’ın koruyucu şemsiyesi artık bir işe yaramıyordu ve Küçük’ün başkaca bir yolu kalmamıştı. “Dönüş”ün sebeb-i hikmeti buydu. Apo aradan çekilince, dilediği gibi Kürtlere akıl hocalığı yapma, yol-yordam gösterme, nasihat etme imkanı kalmamıştı. Eski saygınlık ve itibarından da eser kalmamıştı. Çünkü saygınlık ve itibarı, “Apo kardeşim, başkan kardeşim” diye hitap ettiği Öcalan’la yürüttüğü “derin” ilişkiyle doğrudan bağlantılıydı.

‘Durumdan vazife çıkarmak’
Hoca, “durumdan” yeni bir vazife çıkarmıştı. Anlaşılan, artık “kaybeden” tarafta olmak istemiyordu. Türkiye yeni türde bir “darbe” ortamı yaşıyordu ve esen rüzgara göre yelken açmakta bir mahsur görmedi…

Türkiye, “gerekirse bin yıl sürecektir” denilen bir “28 Şubat” sürecini yaşıyordu.  MGK yeni bir “Milli Siyaset Güvenlik Belgesi” hazırlamış ve bu belgede yer alan “tehdit ve tehlike” önceliklerini güncellemişti. Ordunun siyaset üzerindeki etkisi gayet net ve ağırlıklıydı.

Yalçın Küçük, bir kez daha “rüzgarın yönüne göre” tutum almıştı. Bu kez “sağlam” hesap yaptığını düşünmüş olmalıdır. “Sosyalist devrimci” olmak tutumundan “Kemalist-ulusalcı” olmaya yönelik yaşadığı “transformasyon”dan rahatsızlık duyduğunu gösteren herhangi bir emare yok. Bu uğurda Türkiye Üzerine Tezler’de yaptığı Kemalizm tahlillerini de unuttu. Kendisiyle adının yan yana gelmesinden dahi rahatsızlık duyduğu Doğu Perinçek’le iyi bir “mahpus arkadaşı” olamadı, ama “yol arkadaşı” olmayı içine sindirdi.

Kendisini yıllarca bir “devrimci, sosyalist” olarak lanse eden Küçük, araştırmacı kimliğiyle elde ettiği değer ve kariyeri, politika alanında Kemalizm merkezli rüzgarlara varlığını teslim ederek nereye varacağını hesaplamıştı bilinmez, ama Ergenekon davasını, değişen dengeler içerisinde Türkiye’nin kendisine daha aydınlık bir gelecek arayışına gireceğini çok da hesaba katmadığı anlaşılıyor…

Meraklısına not
Yalçın Küçük, bugünkü hallerinin aksine, Kemalizm’e en ciddi ve kapsamlı eleştiriyi getirenlerin başında gelen bir isim idi.

Türkiye Üzerine Tezler’in ilk üç cildinde Kemalizm’in bir “burjuva ideolojisi” olmasından tutun da, İnönü, Sakarya savaşlarının “sahte zaferler” olmasına kadar, İngilizlerle içine girilen ilişkiler, SSCB ile ilişkiler, 1940’lı yıllardaki Kars, Ardahan sorununa kadar, resmi tarih tezlerine karşı çok ciddi argümanlar ileri sürmüştür.

Yalçın Küçük, şimdilerde “kanka” olduğu Doğu Perinçek ile de pek yıldızları barışmayan biri idi. Türkiye’ye dönmeye karar verene kadar böyle olan bu durumun değişmesi, araştırmaya değer bir husustur.

Bir diğer not: Avukatlarıyla her görüşmesinde her konuda görüş beyan eden Abdullah Öcalan, acaba Yalçın Küçük için neden herhangi bir “çözümleme” yapma gereği duymamaktadır?

“Derin” mevzular bunlar… “Lanet olsun içimizdeki bu öğrenme ve araştırma isteğine”!

Hasan Soylu www.iyibilgi.com



Bu haber 1,369 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,172 µs