yarındır | " /> yarındır | "/>

En Sıcak Konular

Dün dündür, bugün artık yarındır

20 Ocak 2009 17:32 tsi
Dün dündür, bugün artık yarındır Her yeri geldiğinde söylüyoruz, Ergenekon alelade bir çete davası değil. Türkiye’nin geleceğiyle doğrudan ilgili. Herkesin bir sözü, bir tavrı olması lazım. Özellikle de siyasetin eskilerinin. İyibilgi onlardan birini hatırlatıyor ve soruyor…

Türk siyasetinin 60’lı yıllardan itibaren, hiç tartışmasız en önemli siyasi aktörlerinin başında gelen isim, Süleyman Demirel’dir.

Demirel, 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından yeniden şekillendirilen siyaset tablosunun unutulmaz simalarından oldu. Demirel’i “unutulmaz” yapan, “baş rollerde” olduğu dönemlerin siyasi gelişmeleri değildi sadece, O’nun bu gelişmeler karşısındaki tutumu ve üslubuydu da.

Önceleri o, “Menderes’in Su Müdürü” idi. Giderek “Süleyman Demirel” oldu. Sonra o’na, siyasette bir türlü eskimeyen bir figür oldukça, “baba” denir oldu. 1965’te Türkiye’nin en genç başbakanı oldu. İzleyen yıllarda Fikret Kızılok’un da bir şarkısına konu ettiği gibi, Türkiye için “hep Süleyman” devri başladı…

"Şapkamı alır giderim"

12 Mart Muhtırası olduğunda başbakandı. “Şapkasını alıp” geri çekildi. “Şapkamı alır giderim” onun darbelere karşı tutumu konusundaki veciz sözlerinden sadece biridir. 

70’li yılların sonunda, Milliyetçi Cephe hükümetlerinin başbakanıydı. Ülke sağ-sol kamplara bölünmüştü. Her gün 20 insan hayatını kaybediyordu. 1977 1 Mayıs katliamı, 16 Mart 1978 öğrenci katliamı, Çorum, Malatya, Maraş olayları gibi çok sayıda insanın hayatını kaybettiği olaylar yaşanıyordu ve o, “bana milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz” diyordu.

12 Eylül 1980’de Türkiye ile birlikte bir “darbe” daha yedi. 12 Eylül öncesinde “kanlı bıçaklı” olduğu bir başka siyasetçiyle, Bülent Ecevit’le beraber Zincirbozan’a yollandı. Şapkası elindeydi.

Söz konusu olan koltuksa...

1987’de Turgut Özal, 12 Eylül darbecilerinin getirdiği siyaset yasağını referanduma götürdü. Referandumda “evet” çıkması için çok özlediği meydanlara döndü. Küçük bir farkla “evet” çıktı ve o da tekrar siyasete döndü. Referandum döneminde, “Darbe Demirel’e yaramış, demokrat olmuş” dedirten söylemleri oldu. Referandumdan sonra demokrasi gelmişti; çünkü Demirel bir kere daha siyaset arenasındaydı…

Dün dündü ve bugünse bugündü. O günden sonra Süleyman Demirel’in ağzından darbeye, darbeciliğe karşı kayda değer açık ve net bir tutum sergileyen sözler duyan olmadı…

1991’de SHP ile kurduğu koalisyon hükümetiyle yeniden iktidardaydı. Kürt sorunu gündemin en yakıcı sorunuydu. Diyarbakır’da başbakan olarak “Kürt realitesini tanıyoruz” dedi. Bu, o’nun, sonrası gelmeyen ve herhangi bir şekilde icraata yansımayan sözlerinden biriydi.

1993’te Turgut Özal’ın hala spekülasyonlara konu olan ölümünün ardından, arkasına dahi bakmadan Çankaya’ya çıktı. O cumhurbaşkanı olmuştu ya, Türkiye artık “daha da” demokrat olmuştu.

“Arkasına dahi bakmadan” deyişimiz boşuna değil. Tansu Çiller, Demirel’e rağmen DYP’ye genel başkan ve Türkiye’ye de başbakan oldu. Demirel’in siyasetteki yol arkadaşları İsmet Sezgin, Hüsamettin Cindoruk gibi isimlerin giderek etki ve etkinliklerini kaybederek siyasetten emekli duruma gelmeleri de Tansu Çiller vakasıyla birlikte gerçekleşen bir gelişme oldu.

28 Şubat'ı "iyi" idare etti, yoksa...

Ünlü 28 Şubat “postmodern” darbesi olduğunda cumhurbaşkanı idi. Genelkurmay’la işleri “fevkalade” iyi götürdü; yoksa darbenin “modern” olanı gerçekleşebilirdi. Kendisini ve o dönem yürüttüğü trafiği insanların böyle hatırlamasını sağladı.

Bülent Ecevit’in koalisyon hükümeti döneminde görev süresi dolmuştu. Ama Ecevit’le kafa kafaya verip, görev süresinin bir 7 sene daha uzaması için formüller aradılar. Olmadı. Ahmet Necdet Sezer formülü bulundu. İyi mi oldu, kötü mü oldu; herkesin kendince yorumlamasına açık bir şey bu…

Şimdi bu ana hatlarıyla “Demirel” özetini niçin yaptık; sadede gelelim…

Ergenekon soruları

Süleyman Demirel, hazır henüz aklı ve idraki yerindeyken, Türkiye’nin bugünkü gündemi üzerine neden konuşmaz?

Örneğin Ergenekon davasıyla ilgili, “hukuka dikkat etmek lazım” kabilinden sözler dışında bir yorum yapmıyor.

Oysa Türkiye’de “derin devlet” veya “derin devlet oluşumları” ile ilgili en derin bilgiler, gözlemler, deney ve tecrübeler kendisinde mevcut.

Bakın 4 Nisan 2005’te pek sevdiği gazetecilerden biri olan Sabah gazetesinden Yavuz Donat’a “derin devlet”le ilgili neler söylemişti:

“Sayın Demirel... Derin devlet nedir?.. Derin devlet var mı?
- Türkiye Cumhuriyeti devletinin kanunları var... Kurumları var... Kuralları var.
Derin devlet?
- Kanunlar içerisinde kurulmuş organlar var... İstihbarat örgütleri var... Güvenlik birimleri var... Buralarda keyfilik, insan haklarına aykırı bir şey yok... Olmamalı da.
Efendim, derin devlet?
- Çok itina ile söylüyorum, devlet yönetiminde zaaf belirirse...
Zaaf nasıl belirir?
- Şöyle... Devletin kanunları vardır, uygulanamamaktadır... Valisi, kaymakamı vardır... Hakimi, savcısı vardır... Askeri, polisi vardır... Ama kanunlar uygulanamadığı için huzur yoktur.
Böyle durumda derin devlet mi devreye girer?
- O zaman bu huzuru biz tesis edelim niyeti ile devletin içinden ve dışından talepler gelir... Bu bir devlet boşluğudur... Devlet, boşluğu kabul etmez... Türkiye maalesef bunu yaşamıştır.
Derin devlet olayı bu mudur?
- Bu yaşandı... 1977-1978'lerde... 1979'da biz idareyi devraldığımız zaman tam bir devlet boşluğu vardı.
Devlet boşluğu olunca da devreye derin devlet giriyor... Öyle mi?
-Derin devletin içinde kimler var?.. Olaya şöyle bakacaksınız... Derin devletin içindekiler yani normal zamanlarda belirli yetkileri kullanma durumunda olanlar, bir de bakarsınız, kurtarıcı haline gelmek isterler... Öyle hissederler kendilerini... Oysa kimse onlara görev vermemiştir.”

Ne anladınız bu sözlerden? Boşuna kendinizi yormayın. O, çok şey söyleyip hiçbir şey söylememenin ustasıdır. Bu sözler de “derin devlet”i meşrulaştırmaktan başkaca bir manaya gelmemektedir.

Türkiye Süleyman Demirel’den bir “hizmet” daha bekliyor. Biz de bu beklentiye aracılık ediyoruz:

Sayın Demirel, sizce nedir bu Ergenekon olayı? Darbe, darbecilik bu ülkenin kaderi midir? Bu makus talihe mahkum olmayı aşacak olgunluğa geldik mi gelmedik mi? Anılarınız var, tecrübeleriniz var: Türkiye Ergenekon ve Ergenekon zihniyetini aşabilecek mi? Olup bitenlere üzülüyor musunuz, seviniyor musunuz; ne hissediyorsunuz?

Dün dündür; ama bugün, artık yarındır…

Hasan Soylu www.iyibilgi.com



Bu haber 2,466 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,188 µs