No He can't!.. They can!

20 Ocak 2009 12:29 tsi
Bu kadar büyütülmüş beklentileri bir fani karşılayabilir mi?

iyibilgi Ankara

O gün bugün! Bush gidiyor, Obama geliyor. Ama hem kendi ülkesinde hem de dünyada Obama’ya yönelik beklentiler o denli yüksek ki, “bir fani”nin bunun altından kalkması neredeyse imkansız.

Barack Obama çok muhtemelen hem küresel hem de yerel umutların tamamını karşılayamayacak.

Ama temel olarak; kendi ülkesinde ekonomik krizi aşması, dünyada ise ABD’nin tek başına değil diğer ülkelerle birlikte hareket etmesini sağlaması “şimdilik kâfi” sayılabilecek.

Yeni Başkan’ın tüm seçim kampanyasının ana başlığı olan “Yes, We Can” (Başarabiliriz) de buna denk düşüyor aslında.

Obama’nın tüm söylemlerine hakim olan, “özgürlük ve demokrasi” tınısının, iddialı bir yorumla yazalım, aslında ABD toplumunda tam bir karşılığı yok.

ABD, özellikle günlük işlerini yapan sıradan Amerikalılar için gerçekten de özgür bir toplum. Demokratik tüm eylemler en esnek sınırlara sahip.

Bu yüzden Obama’nın bu söylemleri ancak iki eksene oturuyor. Daha çok demokrasi, Başkan Bush yönetiminden iyice bunalan toplumun buna gösterdiği reaksiyor.

Özgürlük ise daha ziyade “siyah” bir değişimin işareti. 2050’de ABD nüfusu 438 milyon olacak. Bunun da ancak yüzde 47’sini beyazlar oluşturacak.

Obama’nın yükselişi bu anlamda okunduğunda belki de ABD’nin değişmekte olan doğasına bağlamak mümkün. Yeni Başkan’a özellikle gençler ve liberal kesimler tarafından gösterilen teveccühün ardında da bu olabilir.

Evet, Birleşik Devletler şu an dünya üzerindeki en kozmopolit toplum. Aynı yılın yani 2050’nin projeksiylonları, siyahları yüzde 53 gösterirken, hispanikleri yüzde 29, siyahları yüzde 13 ve asyalıları yüzde 9 olarak tahmin ediyor.

Bu “karmaşıklık”, Obama’nın yönetim ekibi için de geçerli. Başkan’ın üst düzey danışmanlarının çoğu, tabloya uygun. En önemli danışmanlarından Valiria Jaret İran’da büyümüş biri.

Ama bu örnekleri çoğaltmaya gerek yok. Çünkü bizzat Obama öyle değil mi?

Yani 2005’te yüzde 67 olan beyazların önümüzdeki yaklaşık 40 yılda yüzde 20 düşeceği gerçeği, Obama’nın kritik demografiyi stratejik biçimde yöneteceğine inançtan mı kaynaklanıyor?

Yoksa, küresel dengelerde Bush yönetiminin hasarını yamayacak olmasından mı? Her ikisi de doğru.

Ekonomi için biraz daha, toplumsal dönüşümün yönetimi için hayli ama dış politika için çok az bekleyeceğiz. Obama yönetimi muhtemelen ne yapacağının ilk somut işaretlerini bu alanda verecek.

Dünya için Obama’nın ve yeni ABD’nin nasıl olacağı bu pencereden anlaşılacak. Bugün umutları karşılamak için Obama’nın arkasında yüzde 80’lik bir kamuoyu desteği bulunuyor.

Amerikalıların pek sevdiği anketler, beklentilerinin karşılanması sürecinde sabırlı olmak gerektiğinin de farkında.

Fakat dünyanın işleri pek öyle yürümüyor. Bu, her şeyin Obama’nın elinde olmadığı anlamına gelir. 'Değişim' kelimesine tarihindeki en büyük popüleriteyi kazandıran Obama'nın, 'değiştirmek' için istekli olması yeterli olabilir mi?

Yoksa, 'değiştirmek' için popüler olmasını sağlayanlara mı bakmak gerekir? Öyle ise, 'değişim' ne Obama'ya kutsal bir ikon gibi inananların ne de küresel aktörlerin umutlarının neye göre 'değişeceği' sorgulanmalı!

Bugün, “seçilmiş Başkan” Barack Obama, Washington DC’de, Abraham Lincoln’den yadigar İncil’in üzerine yemin ederek göreve başlayacak ve muhtemelen hem J.F. Kennedy hem de Dr. King’den alıntılarla süslenmiş güçlü bir söylev vererek "Başkan" olacak.

Ama ondan sonra, Beyaz Saray'da siyah bir başkan olarak gerçek hayatla tanışacak!

Bu haber 1,462 defa okundu.