Siyasetin Ergenekon dehlizleri...

18 Ocak 2009 18:39 tsi
Ergenekon’da son dalganın kazıları kolay kolay hafızalardan silinmeyecek. Ergenekon’un Susurluk’la örtüşen bir noktaya gelip dayanması, davanın bundan sonraki seyrinde en kritik gelişme. Bu, ısrarla susan bazı siyasi aktörlerin adlarını

Ergenekon’u yakından izleyenler açısından Ergenekon soruşturmasının Susurluk’a çıkması sürpriz ve şaşırtıcı olmadı.

Geçtiğimiz duruşmalardan birinde Ergenekon davasını yürüten 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Susurluk Raporu’nu istemeye karar vermesi, önemli bir gelişmeydi.

Bu vesileyle bir kez daha yinelemiş olalım: Ne Susurluk, ne de Ergenekon üç-beş kişinin bir araya gelerek oluşturdukları suç örgütleri değildir… “Devletin derinliklerinden” beslenen bir yapıdan söz ettiğimizi ve böyle bir yapının tasfiye edilmeye çalışıldığını unutmayalım.

Dolayısıyla yürütülen davada ne kadar derine inilirse, o kadar Susurluk’u da aşan sarsıcı sonuçlara ulaşılmış olacaktır. Son dalgada kazılardan çıkan silah ve bombalar, ürkütücü ve yeterince fikir vericidir…

Ergenekon operasyonu yeni dalgalarla devam edecek mi, göreceğiz, ama burada bir isme dikkat çekmek istiyoruz: O isim bir siyasetçi.

Susurluk kazası meydan geldiğinde olayın üzerine gitmesiyle değil de, üstünü örtme gayretiyle hatırlarda kalan bir siyasetçi. Susurluk kazasında ölen katliam sanığı Abdullah Çatlı için “vatan için kurşun atan da, yiyen de şereflidir” vecizesinin sahibi olan bir siyasetçi. 2002’de AKP’nin iktidara geldiği seçimlerde Türkiye siyaset sahnesinden silinen siyasetçilerden biri. Yani, Tansu çiller…

Eski Özel Harekat Daire Başkanvekili sıfatlı Susurluk hükümlüsü İbrahim Şahin’in son dalgada gözaltına alınıp tutuklanması, Şahin’in evinde yapılan aramalarda ele geçirilen bir krokinin emniyet ekiplerini Ankara’da bir Ergenekon cephaneliğine ulaştırması, Susurluk’u olduğu kadar bu siyasetçinin adını da gündeme getirecek. Sedat Bucak, Mehmet Ağar gibi kişilerin adlarının sıkça zikredilmesi, ama Tansu Çiller adının “siyasete yeniden dönecek mi” rivayetleri dışında pek ağza alınmaması, oldukça ilginç. Oysa adı geçenler, dikkat edilirse, “uygulamacı” devlet görevlileri. Oysa Çiller, dönemin siyasi sorumluluğunu taşıyan bir isim ve konuma sahip.

Peki o dönem nasıl bir dönemdi?

Diğer bir ifadeyle sorarsak, 90’lı yıllar size neyi hatırlatıyor? “Terörle mücadele” adı altında çok sayıda “faili meçhul” cinayet, binlerce köyün yakılarak boşaltılması ve çeteleşme… Bu arada “terörle mücadele”nin, bu süreçte adeta bir “sektör” haline geldiğini görüyoruz. İnsanların adeta haraca bağlanmasının yanı sıra uyuşturucu ticareti gibi kirli işler de bu dönemde uç verdi, gelişti…

Tansu Çiller, 1993 yılında dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın hala spekülasyonlara konu olan ölümünün ardından Süleyman Demirel’in Çankaya’ya çıkmasıyla DYP liderliğine ve peşinden başbakanlığa geldi. Ve özetlediğimiz o dönemin siyasi sorumluluğuna imzasını attı.

Hatırlatmadan geçmeyelim: Yılların politikacısı Demirel, Çiller’in boşalttığı koltuğa oturmasından hiçbir zaman hoşnut olmadı. Liderliğe seçilmesine muhalefet ettiği gibi, Çiller’in başbakanlığı süresince de yıldızları pek barışık olmadı.

Ergenekon savcıları Tansu Çiller’in ifadesine başvurma ihtiyacı duyarlar mı, göreceğiz. Fakat buna gerek kalmadan da Çiller’in açıklaması gereken önemli gerçekler var. Bunu “laf olsun” diye söylemiyoruz: Bizi izlemeye devam edin…

Hasan Soylu www.iyibilgi.com

Bu haber 829 defa okundu.