Memecan ile Babacan ağladı mı?

13 Ocak 2009 15:11 tsi
'Can' şenliği, can sıkıntısı oldu. Egemen Bağış’ın AB’den sorumlu Devlet Bakanlığı’na getirilmesi, Ankara kulislerini uzun süredir meşgul eden tartışmaları sonlandırdı. Başbakan’ın bu tercihi, hem içeri hem dışarı bir mesaj veriy

Avrupa Birliği ile müzakereleri yürütme erkini elinde tutan Dışişleri Bakanlığı’nın, Bakan Babacan’a hayli yük getirdiği ve başta ayrı olan bu mimarinin yine ayrılması gerektiğine ilişkin “beklenti” hayli uzun zamandır biliniyor.

Hatta denebilir ki, AB Genel Sekterliği’ni de bünyesinde barındıran bu yapının ayrılacağı ve ayrı bir bakanlık olarak yeniden tasarlanacağı, elbette başına da bir bakan getireleceğine ilişkin inanç tamdı.

Bu makama aday olanların da aynı süre içinde kendilerini Başbakan’a göstermek, hatırlatmak, işaret etmek yönünde girişimleri de bulunuyordu. Bunların en belirgini, İstanbul-Taksim’de karikatürist Salih Memecan’ın “Yeni Hayat” Apartmanı’nda gerçekleşen bir akşam yemeğinde ortaya çıkmıştı.

Bu yemeği, Nursuna Memecan’ın AB ilişkileri yürüteceği makama getirilmesinin bir girişimi olarak gören hayli haber ve kulis notu basında yeraldı.

Öte yandan bugün AB’den sorumlu Devlet Bakanlığı görevine gelen Egemen Bağış’ın da hayli zamandır bu göreve talip olduğu, layıkıyla yapacak en iyi ismin kendisi olduğu yönünde girişimleri olduğu da biliniyordu.

Elbette, bu görev yine Dışişleri Bakanı Babacan’ın uhdesinde de bırakılabilirdi. Ama Başbakan tercihini Bağış’dan yana kullandığı gibi, AB ile ilişkileri de Babacan’dan ayırdı.

İnternal ağızlar!

Kararın içe dönük yüzünde ilk ortaya çıkan spekülasyonlar, bu “tatlı siyasi rekabete” ilişkin olmadı! Daha farklı bir kulis gelişti. Başbakan’ın bu ataması, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dış politikadaki etkisinin azaltılması hamlesi olarak yorumlandı.

Burada da kalınmadı. Dışişleri Bakanı Babacan’ın Gül’e yakınlığı nedeniyle (bu konu hala Ankara dedikoduların da kesin sonuca bağlanmış değil. Yani Babacan siyaseten Gül’e mi yoksa Erdoğan’a mı yakın bilinmiyor!) AB Başmüzakereciliği sıfatını kaybetmiş bulunuyordu.

Böylece bir yandan Gül’ün dış politika eksenindeki etkisi azalırken, özellile AB konusundaki aktif tutumu da törpülenmiş gibi görünüyordu.

Ankara’nın ağzı hiçbir zaman torba olmadı. Bunun için bu ve benzer spekülasylonların, kulislerin sonu gelmez ve ne kadar doğru oldukları da tartışmalıdır. Ama bunlar hep konuşuldu.

Aynı büzülmeyen torba içindeki bir başka kulis notu da, Babacan ile ilgili. Ali Babacan’ın isminin çok uzun zaman öncesinden yeni bir lider olarak zikredilmesi, AB ülkeleri ile ilişkilerinin çok iyi olması aynı resim içinde değerlendirildi.

Doğal olarak bu yeni atama, bu yöndeki eğilimi de belki azaltmış olabilir diye söylendi.

External ağızlar!

İç kulisler kadar muğlak olmayan dış analizler ise, Başbakan Erdoğan’ın AB’ye bakışında nasıl bir değişiklik olacağını araştırıyor. Bundan kasıt, uzun zamandır AB’ye yönelik icraatların yavaşlamış olması, başta AB ülkeleri olmak üzere Türkiye’deki taraftarlarının da bu ataletten huysuzlanmaları.

Başbakan’ın Bağış ataması, 4 yıl aradan sonra AB’nin başkenti sayılan Brüksel ziyaretinin de hemen öncesine denk düşüyor. Bu da demek ki, atamadan AB’ye de bir mesaj var.

Erdoğan’ın 18-19 Ocak’ta gerçekleşecek ziyaretinin gündemi, AB ile ilişkileri toparlayıcı bir yapısının olacağını, ilişkileri ve çalışmaları yeniden hızlandıracağı, ama en önemlisi Türkiye’nin AB’ye yönelik politikasının değişmediğinin altını çizeceği bir çizgi izliyor.

Ama bu yapılırken, örneğin AB’nin bir türlü ve nedensiz açmadığı 10 müzakere başlığı ile bazı AB ülkelerinin kasıtlı tutumları unutulacak değil.

Sonuç olarak burada AB tarafından anlaşılması gereken, ilişkiler yeniden toparlanabilir notu. Fakat toparlansın toparlanmasın, Türkiye-AB ilişkilerinde tek bir patron var. Onun ismi de Recep Tayyip Erdoğan.

www.iyibilgi.com

Bu haber 1,141 defa okundu.