ve meydanlar | " /> ve meydanlar | "/>

En Sıcak Konular

Gazze: Dünya niye suskun ve meydanlar

4 Ocak 2009 15:46 tsi
Gazze: Dünya niye suskun ve meydanlar Artık çok açık: İsrail Gazze’yi yok etmek istiyor. Dünya izliyor. Gazze karşısında dünyanın hali nedir? ABD-İsrail, Gazze ve dünyanın hali, bugüne kadarki birçok tahlili altüst eden bir anlama sahip. Ama “umutsuz” değiliz: Çünkü dünyanın

İsrail, başlattığı kara harekatıyla yılın son günlerine doğru füze ve bombardımanla başlattığı “Gazze’yi yok etme” harekatını bir üst düzeye tırmandırdı. İsrail ordusu, tanklar, toplar, helikopterler, savaş uçakları ve füzeler eşliğinde Gazze’yi işgal ediyor. Hamas ve Filistin halkı bu işgal ve yok etme harekatına karşı kendini savunuyor.

Artık hiç kimsenin kuşkusu olmasa gerek: İsrail saldırısı ne “güvenlik” ne de benzer bir kaygı ile gerçekleştiriliyor. İsrail saldırısını “savunma” veya “teröre karşı güvenlik” türü açıklamalarla gerekçelendirmeye çalışanların hiçbir inandırıcılıkları yok.

Türkiye’nin diplomatik alanda yoğun temasları var. Arap ülkelerinden de tepki açıklamaları geliyor. Ancak hemen bütün siyasi yorumcuların üzerinde ortaklaştıkları bir husus var ki, o da, Arap ülkelerinin aslında yaşanan vahşete sessiz kalarak Hamas’ın yok edilmesini amaçladığı iddia edilen bu vahşete ortak oldukları. Öte yandan ABD’den gelen açıklamalar, genellikle dünya kamuoyunda ortaya çıkan infialle dalga geçercesine “Hamas roket saldırılarını durdursun” yönünde oldu. AB’nin İsrail’e yönelik “saldırıyı durdur” açıklamalarının ne denli etkili olduğu ise zaten ortada. Olağanüstü toplanan BM Güvenlik Konseyi de herhangi bir karar alamadı.

Tabloyu ana hatlarıyla bu şekilde özetlemek mümkün. Bu tablodan çıkarılması gereken önemli sonuçlar var.

Birincisi, Obama başkanlığındaki ABD’nin genel olarak dünya, özel olarak ise Ortadoğu açısından politikalarında köklü değişiklikler bekleyen öngörülerin açık ve net bir şekilde boşa çıkmış olmasıdır.

Adının “Obama” olması, Afro-Amerikan kimlikli olması, bir savaş konseptiyle işbaşına gelen Bush yönetimine muhalefet içerisinde ABD başkanı seçilmesi gibi hususlar üzerine yaratılan “iyimser” hava, Obama başkanlık koltuğuna oturmadan hemen önce çökmüş durumdadır.

Bu konuda temkinli bir dil kullanma gereği duymadan, Obama’nın mevcut ABD politikalarını sürdüreceğine yönelik net bir tespit yapmamız, yaşanan Gazze vahşetinin ortaya koyduğu net sonuçlardan biridir.

Bunda şaşacak bir şey de olmasa gerek: ABD, varlığını bir küresel süper güç olarak konumlandırmaktan vazgeçmeyeceğine göre, muhalefet odaklarına yönelik temel politikalarında bir değişiklik beklemek safdillikten başka bir şey olamazdı. Bunun Ortadoğu’ya yansıması ise, İsrail ile mevcut stratejik işbirliğini Hamas, İran, Hizbullah gibi dayatılan konsepte karşı duran dinamikleri tasfiye amacını gerçekleştirmeye çalışmaktan geri durmayacağıdır. Gazze gerçeği gözler önündeyken farklı öngörü ve beklentiler dillendirmenin hiçbir makul gerekçesi yoktur, kalmamıştır.

İkincisi, ABD “imparatorluğuna” karşı farklı kutupların varlığına ilişkin tahliller, en azından verili koşullarda, yeniden gözden geçirilmek durumundadır. Rusya-Çin merkezli bir “Avrasya” ekseni gerçekten var mıdır? Dünya siyasetine ve dengelerine etkisi bakımından bunu “test” etmemiz gerekiyor…

Gazze vahşeti karşısında Rusya’nın tutumu üzerine bir öngörüde bulunabiliyor muyuz? Bu soruyu Rusya’nın yanına Çin’i koyarak da sorabiliriz. Besbelli ki Rusya’nın kendini ABD’den başka bir güç merkezi olarak geliştirmeye yönelik çaba ve hesapları, henüz hissedilir bir etkiye sahip değildir.

Üçüncüsü, AB’nin durumudur. AB, ne kendi başına ve ne de BM bünyesinde, dünya ve Ortadoğu sorunlarında tutum ve politikalarıyla “hesaba katılan” bir güç merkezi değildir, olamamıştır.

Kaldı ki birçok açıdan ABD derken aslında “İngiltere” demiş olduğumuzu da unutmamak durumundayız. İngiltere AB bünyesindeki ABD’dir de diyebiliriz. Böyle olunca, AB’nin kendini yansıtan ve etki yaratan politikalar geliştirememiş olması da gayet anlaşılır olmaktadır.

Dördüncüsü, BM açısından yaşanan durumun bir kez daha “malumun ilanı” gibi bir tablo sergilemiş olmasıdır. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un İsrail’e yönelik “saldırıları durdurun” çağrıları hiçbir etki yaratmamıştır. Olağanüstü toplantıya çağrılan ve Türkiye’nin de “geçici üye” olarak devrede bulunduğu Güvenlik Konseyi hiçbir karar alamamıştır. Libya’nın “acil ateş kes çağrısı” yapılması yönünde yaptığı öneri, ABD vetosunu aşamamıştır.

BM’nin soruna müdahalesi ve sonuç alması yönünde beklenti içerisinde olmak için hiçbir geçerli nedenimiz bulunmamaktadır.

Yani BM, ABD’nin, ihtiyaç duyduğu durumlarda kendini meşrulaştırmak için kullandığı bir tür “arka bahçesi” olma hüviyetini sürdürmektedir.

Ve beşincisi: Dünyada ABD-İsrail konseptine karşı her geçen gün daha da büyüyen bir kamuoyu tepkisinin varlığıdır.

Bu kamuoyu tepkisi ABD ve İsrail’in içerisinde de vardır ve daha da büyümesini beklemek gerekir.

Avrupa’da bu kitlesel muhalefet potansiyeli daha da ciddi boyutlar almaya adaydır.

Ortadoğu’da ABD’nin dümen suyundaki işbirlikçi rejimler, hiçbir zaman olmadığı kadar varlıklarını, egemenliklerini tartışılır kılan bir kitlesel muhalefet gerçeğiyle karşı karşıya bulunmaktadırlar.

Ülkemizde, Türkiye’de de ABD-İsrail savaş ve soykırım konseptine karşı son derece canlı bir kitlesel muhalefet dinamiği vardır; bu, bir kez daha görülmüştür. Saldırılar sürdüğü müddetçe bunun daha da belirgin hale gelmesi hiç kimse için şaşırtıcı olmamalıdır.

Ülkemizdeki tepkilerin bir özelliğine dikkat çekmek gerekir: Muhtemelen Kemalist çevrelerin hoşuna gitmeyecektir, ama, İsrail’in Gazze vahşetini kınayan ve bunu değişik biçimlerde gösterenler sadece “İslami” çevreler değil. Alevilerden bazı sol oluşumlara kadar yaygın bir kitlesel tepki söz konusu.

Aleviler “Gazze, Kerbela’dır” diyerek, sol çevreler “emperyalist işgale karşı direniş” diyerek, insan hakları kuruluşları ve STK’lar yaşanan vahşetin insan hakları boyutuna dikkat çekerek İsrail saldırılarını lanetliyorlar.

Listeyi daha da uzatmak mümkün: Türk, Kürt, Alevi, Sünni demeden Türkiye toplumu Gazze'deki katliama büyük bir tepki gösterdi, gösteriyor.

Üslup ve söylem farklılıkları olsa da, bu geniş bileşimin ortak duygu ve düşüncesinin ABD-İsrail konseptine karşı Filistin halkıyla dayanışma olduğu açıktır.

Gazze saldırısının Türkiye açısından ortaya koyduğu, açığa çıkardığı en önemli sonuç da budur…

www.iyibilgi.com




Bu haber 826 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,552 µs