ABD ne yapacak? | " /> ABD ne yapacak? | "/>

En Sıcak Konular

Çok kutuplu bir dünyada ABD ne yapacak?

26 Aralık 2008 15:57 tsi
Çok kutuplu bir dünyada ABD ne yapacak? Temel soru, Bush yönetiminden karşıtlığı tavan, güvenirliği dip yapmış, başta Ortadoğu olmak üzere dünya çapında imajı yerle bir olmuş, ekonomik krizde burnu iyice sürtülmüş bir Amerika miras devralacak olan Barack Obama'nın yeni süreci nasıl yöneteceğid

Ali Akel* / Yeni Şafak

Çok kutuplu bir dünyada ABD ne yapacak?

Amerika Birleşik Devletleri'nin tek kutuplu dönemi sona erdi. 21. yüzyılda uluslararası ilişkiler kutupsuzlukla (buna çok kutupluluk da diyebiliriz) tanımlanacak. Güç dağılacak; ulus devletlerin etkisi azalacak, devlet olmayan aktörlerin gücü artacak."

Yukarıdaki cümleler, Washington'daki önemli düşünce kuruluşlarından Dış İlişkiler Konseyi (CFR) Başkanı Richard N. Haass'a ait. Dönemin Rusya Devlet Başkanı -şimdiki başbakan- Vladimir Putin, 2007'deki Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşmada, "Bugünkü dünyada tek kutuplu dünya sadece kabul edilemez değil, aynı zamanda imkansızdır" şeklindeki sözleriyle tek kutuplu dünyanın sonunu çok daha önce ilan etmişti. Ancak Haass, Foreign Affairs dergisindeki analizinde sadece tek kutuplu dünyanın sonunu ilan etmiyor, kurulmakta olan yeni dünyanın yeni aktörleri de tanıtıyor. Haass'a göre, çok kutuplu dünyanın ana güçleri Çin, Avrupa Birliği (AB), Hindistan, Japonya, Rusya ve Amerika olacak. Yeni dünyanın bir de bölgesel güçleri var; Latin Amerika'da Brezilya, Arjantin, Şili, Meksika ve Venezüella, Afrika'da Nijerya ve Güney Afrika, Ortadoğu'da Mısır, İran, İsrail ve Suudi Arabistan, Güney Asya'da Pakistan... Liste uzayıp gidiyor... IMF, Dünya Bankası, Afrika Birliği, Arap Ligi gibi organizasyonlarla, OPEC ve Şangay Örgütü gibi ticari organizasyonları, El Kaide, Hamas, Hizbullah, Mehdi Askerleri gibi örgütleri, dünya çapında etkili El Cezire, CNN ve BBC gibi medya kuruluşlarının bu listede yer aldığını belirtmekte fayda var.

DEĞİŞİM AMA HANGİ YÖNE?

Yeni bir dünya düzeninin temellerinin atıldığı bu dönemde söz konusu ana aktörler dünya nüfusunun yarısını, küresel gayri safi milli hasılanın yüzde 75'ni oluşturuyor, savunma harcamalarının yüzde 80'nini gerçekleştiriyorlar. Amerika, 14 trilyon dolarlık en geniş gayri safi milli hasılası, yıllık 500 milyar doları aşan askeri bütçesi ile bu güçler arasında birinci güç olma özelliğini koruyor.

Temel soru, Bush yönetiminden karşıtlığı tavan, güvenirliği dip yapmış, başta Ortadoğu olmak üzere dünya çapında imajı yerle bir olmuş, Rusya-Gürcistan krizinde karizması çizilmiş ve süregitmekte olan ekonomik krizde burnu iyice sürtülmüş olan bir Amerika miras devralacak olan Barack Obama'nın bu süreci nasıl yöneteceği? Bush'un 2000'lerin başında "ya bizimlesinizdir ya da bize karşı" sözlerindeki güçlü bir Amerika bugün yok artık. Tüm bunlara ilave olarak, değişim vaat eden Obama'nın böylesine karmaşık bir görüntü sergileyen dünyada 'çok taraflı diplomasi, diyalog, barışçıl yöntemler'le ne derece etkili olabileceği büyük bir soru işareti. "Değişim" diyen Obama'nın güç dengelerinin bu kadar dağıldığı bir dönemde tersine bir değişime mi uğrayacak, yoksa gerçekten vaad ettiği değişimi getirebilecek mi?

OBAMA'NIN ÖNCELİĞİ NE?

Obama yönetiminin önceliği ekonomik krize vereceği ve en azından ilk iki yılında krizi çözmek için çaba göstereceği hususunda herhangi bir soru işareti yok. Ancak bunun şu anlama gelmediğinin altını da çizmek gerekiyor: Önceliği ekonomik krize vermek demek diğer konuların bu süre için rafa kaldırmak veya soğutmak anlamına gelmiyor, başında kim olursa olsun Washington yönetiminin böyle bir lüksü yok zaten. Ortadoğu konusu ekonomik krizle birlikte Obama yönetiminin gündeminde hep yan yana duracak. Irak'tan ABD askerinin çekilmesi, İran'ın nükleer silahlanma konusu Pakistan ve Afganistan'da bir türlü düşmeyen tansiyon, İsrail-Filistin, İsrail-Suriye çatışması gündemin en üst sıralarındaki yerlerini uzun süre koruyacaklardır.

Bir önceki yazıda Obama'nın ulusal güvenlik ekibini tanıdığımıza göre bu konularda ne tür politikalar ve yaklaşımlar izlenebileceğini artık tartışabiliriz. Ulusal güvenlik takımında sadece şeflerin belli olduğunu, politikaların icra edilmesinde asıl fonksiyonu yerine getirecek olan bakan yardımcıları ve müsteşarlar gibi alt kadroların henüz belirlenmediğini not düştükten sonra konu başlıklarına geçebiliriz.

İRAN İLE DİYALOG; HAMAS VE HİZBULLAH İLE DOLAYLI TEMAS

Daha başkan aday adayı iken ne diyordu Obama hatırlayalım: "Amerika dostlarıyla konuştuğu gibi düşmanlarıyla da konuşmaktan korkmamalıdır." Obama'nın sözünü ettiği o günler geldi ve resmi olarak başlamasına da sayılı günler var. Bu sözleri söylediği zaman rakipleri tarafından köşeye sıkıştırılmaya çalışılan Obama artık yalnız da değil. Dış İlişkiler Konseyi (CFR) ile Brookings Enstitüsü'nün 15 uzmanıyla 18 ay çalışarak hazırladığı "Gelecek Başkan için Bir Ortadoğu Stratejisi: Dengenin Yeniden Kurulması" başlıklı geniş çalışmada, Obama'nın "çok taraflı diplomasi ve diyalog" öngören konuşmalarıyla birebir örtüşen, hatta Obama'nın söylediklerini aşan önerilerde bulunuyorlar. Bu yaklaşımı söz konusu iki düşünce kuruluşu ile sınırlamak da yanlış olur. Ortadoğu bölgesindeki muhafazakar (onların kullanış biçimiyle İslamcı) "siyasi partilerin ve örgütlenmelerin sistemi ele geçirmek için demokrasiyi bir araç olarak görmekten başka amaçlarının olmadığı"nı iddia eden Neo-con sözcülerinin söylediklerini bir kenarda tutacak olursak, Washington'a bugün hakim olan dil, Obama'nın yüksek sesle ifade ettiği dil. Washington'ın büyük çoğunluğu ABD'nin kendisine düşman gördükleriyle konuşması ve diplomasiyi geliştirmesi gerektiğini düşünüyor. Başlıklar altında özetleyecek olursak, Obama 20 Ocak'ta göreve geldikten sonra önümüzdeki döneme şu yaklaşımların öne çıkacağını söylemek mümkün:

Irak'ta işgalin sona ermesi: George W. Bush döneminde ABD'nın Ortadoğu politikası Irak üzerinden şekillendi. Son iki yıldır Irak'ta gelişen göreceli istikrarın yeni dönemde daha sağlam zemine oturtularak, Irak'ın ABD dış politikasını "tanımlayıcı" unsur olmaktan çıkartılmaya çalışılacak. Irak'tan 16 ayda asker çekme sözü veren Obama son dönemlerde bölgeden gelecek olan raporları dikkate alacağına dair mesajlar veriyor. Bağdat ile imzalanan SOFA anlaşması da Obama'nın bu konuda esnek davranması için hareket kabiliyeti tanıdı. Bu bağlamda, ABD'nin Ortadoğu'daki politikalarında Irak'ı öncelikli unsur olmaktan çıkartmak isteyen Obama'nın ve yönetiminin verilen söz konusunda bir süre kulaklarının üstüne yatmaları pekala mümkün. Temkinli ve daha geniş bir zamana yayılmış olan politikaları geliştirmeye çalışacaktır yeni yönetim.

İran'ın Nükleer Programı: Kampanyadaki konuşmaları sırasında İran'ı kastederek "ABD, düşmanlarıyla konuşmaktan korkmamalı" diyen Obama'nın ve yönetiminin, bu konuda önceliği diplomasiye ve diyaloga vermekten başka seçenekleri yok. Diplomasi sonuç vermez, İran gerçekten nükleer programı konusunda dünyayı ikna edemez ve nükleer programı konusunda ısrar ederse ne olacak? Askeri bir seçenekten sadece "atılabilecek en yanlış" adım olarak söz ediliyor. Ancak diplomatik yöntemler sonuç vermezse, dünyayı ikna edememiş bir İran'a karşı uluslararası desteğin alındığı ağır yaptırımların kapısı da açılmış olacak.

İran konusunda yükselen soru Obama'nın ekibinin içinde bu konuda bir sorun yaşanıp yaşanmayacağına dair. Bir çatışmadan değil ama bir çekişmenin yaşanabileceği konusunda kimi öngörüler var ki, bunlar şimdilik iki isime işaret ediyor. Müstakbel Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile Beyaz Saray Genel Sekreteri Rahm Emanuel. Kampanyası sırasında "İran İsrail'e saldırırsa ne yaparsanız?" şeklindeki bir soruya, hiç düşünmeden "Yok ederim" şeklinde çok keskin bir cevap veren Hillary Clinton'ın, alt kadrosunda yer alacak olan isimlere göre bu konuda sert gitmesi mümkün. Ancak, Obama ile çatışması çok uzak bir ihtimal.

Tam adıyla Rahm İsrail Emanuel'in İran'ın yanı sıra İsrail-Arap barışı konusunda şahin bir tavır takınması ihtimali yüksek. Beyaz Saray'da önemli bir yer işgal edecek olan Emnaul'in sözkonusu politikalarda ne derece etkili olacağını ise önümüzdeki günlerde göreceğiz.

HAMAS'SIZ VE HİZBULLAH'SIZ ÇÖZÜM OLMAYACAK

Somut olarak çözülmeyi bekleyen birçok sorun olmasına rağmen öncelikle aşılması gereken psikolojik bir duvar var. İsrail-Filistin barışı için umut veren tek gelişme ise değişen/ değişecek olan kadro ile birlikte Washington'da da Hamas'ın dışlanarak çözüm bulunamayacağına dair yaklaşımın sinyalleri. Hamas yetkilileri Türkiye'ye geldiği zaman Washington'dan yükselen öfke seslerinin yerini şimdi Hamas'ın nasıl "kazanılabileceği" konusunda yükseliyor. Aynı durum Lübnan ve Hizbullah için de geçerli. Anlaşılan o ki, Obama yönetiminin dış politikasının temelini oluşturacak olan çok taraflı diplomasi sürecine, dolaylı da olsa Hamas ve Hizbullah'ın da dahil edileceği.

İsrail-Suriye Barışı ve Ankara sürecinde ise, Suriye'nin Annapolis Konferansı'na davet edilmesi büyük bir aşama olarak görüldü ancak göreceli bu durum Ankara'nın attığı adımla somut bir nitelik kazandı. Yaklaşık bir yıldır Ankara'nın arabuluculuğunda devam eden İsrail-Suriye görüşmelerine mesafeli davranan mevcut yönetime karşın yeni kadrolar, bu sürecin nasıl geliştirilebileceği üzerinde çalışıyor. Filistin, Hamas, Hizbullah, Lübnan ve de yeni yönetimin öncelik vermek istediği İran ve özellikle de Pakistan konularında mesafe kat edebilmesi noktasında, dolaylı devam eden İsrail-Suriye görüşmelerinden sonuç alınması çok büyük ehemmiyet taşıyor. Saban Center'in başındaki isim olan Martin Indyk'in "Obama yönetimi ne yapıp etmeli bu süreci geliştirmeli" demesinin sebebi de bu zaten.

*Yeni Şafak Washington Temsilcisi



Bu haber 563 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,718 µs