En Sıcak Konular

Devlet Bahçeli ile Türkeş'in farkı!

9 Aralık 2008 11:20 tsi
Devlet Bahçeli ile Türkeş'in farkı!

Markar Esayan 'Bahçeli ile Türkeş"in farkı' isimli yazısında şu soruya yanıt aradı: 'Türkeş acaba Bahçeli"nin birçok konuşmasında iddia ettiği gibi işbirlikçi bir iç mihrak mıydı?

Markar Esayan / Taraf

- Milliyetçilik çok netameli bir kavram. Tıpkı dinler gibi, insanların en özel alanlarına, ruhlarına, evlerine, yüreklerine ve akıllarına vizesiz girebilme maharetine sahip.

Modernitenin din karşısındaki en büyük “zafer”lerinden biridir ulus-devlet ve bunun kutsal alanını, kutsal sözünü yaratan milliyetçiliği kurgulayabilmesi.

Dinin insan ruhunda tutunduğu alan ile milliyetçiliğin hitap ettiği yer genellikle de kesişir. Lakin milliyetçilik, modern bir kavram olarak dinin evrenselliğini yadsır, kendini verili bir millet tanımının içine hapseder.

Dinin evrensel olma iddiası milliyetçilik ideolojisinin en büyük düşmanıdır. Türkiye tarihinde de her ne kadar Türk-İslam sentezi sıkça denenmiş olsa da, Müslümanlığın evrensellik iddiası nedeniyle birkaç adım attıktan sonra kısa devreye uğrar.
Mamafih, milliyetçiliğin dinin organizasyon yeteneğine öykünerek geniş kitlelere yaptığı ideolojik sesleniş, küçümsenmeyecek denli güçlüdür.

Ulus-devlet kavramının din veya evrensellik karşısında önünde sonunda yenilgiye uğrayacağını düşünenlerden değilim. Ulus-devlet yapısı ve onun harcı olan milliyetçilik, küreselleşme gibi güçlü konjonktürlerden menfi etkilense ve etki alanlarında kayıplara uğrasa da, insan uygarlığının artık hiçbir zaman yok sayamayacağı bir olgu olarak çok uzun yıllar –ama dönüşerek, ama yeraltına inerek, sonra tekrar çıkarak- mevcudiyetini koruyacak gibi duruyor.
Deprem dedenin nasihatini hatırlarcasına “milliyetçilikle” yaşamaya alışmak zorundayız hâsılı.
***
Ben yazıya tam bu minvalde devam edip milliyetçiliğin bu “imkân”lar sayesinde insanları ırka, kana, harsa göre tasnif ettiği gibi, acılarını da tasnif ettiğini söyleyecek, lafı da 1915 kayıpları hakkında düzenlenen “Özür diliyorum” kampanyasına getirecekken, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli"nin söz konusu girişim hakkındaki zehir zemberek açıklaması geldi.
Muhtelif sıfatlara sahip işbirlikçi mihraklar
Bahçeli, bu girişime önayak olan kişilerin “Ermenilerden özür dilenmesi” amacıyla başlatmak istedikleri kampanyanın, “yozlaşma ve çürümenin ulaştığı vahim durumu göstermesi bakımından ibret verici” olduğunu söylemiş.

Şöyle de devam etmiş: “Adlarının başına yerleştirilen muhtelif sıfatlarla kamuoyuna seslenme imkânı bulan işbirlikçi mihraklar, hayati millî çıkarları ucuz pazarlıkların malzemesi haline getiren AKP iktidarının oluşturduğu teslimiyetçi zeminden cesaret almakta ve özür talep etme noktasına kadar cüret kazanmaktadır.

Ortada utanacağımız bir suç ve adına özür dileyeceğimiz bir suçlu yoktur. Hiç kimsenin, mirasçısı olduğumuz ecdat yadigârını aşağılama, suçlu gibi tanımlama ve özür talep etme hakkı ve haddi değildir. Ancak bu talebin ısrarı halinde kimin kimden özür dilemesi gerektiği yeniden tartışılmalı, Ermenilerce mezalime maruz kalan milletimizin, suikasta kurban giden Osmanlı devlet adamlarının, katledilen Cumhuriyet diplomatlarının ve henüz acıları çok yeni olan Karabağ katliamlarının özrünü beklemek, en doğal ve tarihî hakkımızdır.”
Ne iyi olurdu Bahçeli bizi şaşırtsaydı, değil mi?

Mesela Türkeş"in tam da 1993 yılında Karabağ savaşının en kanlı günlerinde Ermenistan Devlet Başkanı Petrosyan"la Paris"te buluşması gibi...

Görüşmede nelerin konuşulduğunu, buluşmayı ayarlayan Samson Özararat şöyle anlatıyor:

“Paris dönüşü Türkeş"le birkaç kez yeniden buluşup neler yapılabileceğini konuştuk. Kesin bir plan yapmadık. Bu, bir tür beyin fırtınasıydı. Değişik seçenekleri konuştuk aramızda... Karşılıklı diyalogun çoğaltılmasını, gidip gelen heyetlerin arttırılmasını düşündük. Sınırın açılmasını ve halklar arasında karşılıklı ziyaretlerin yapılmasını... Türkiye-Ermenistan sınırına 1915"te ölenlerin anısına müşterek bir anıt dikilmesi de konuşuldu. Anıtın Ermenistan"a bakan yüzünde Türkçe, Türkiye"ye bakan yüzünde ise Ermenice "Verdiğimiz acılardan dolayı üzgünüz" yazacaktı.”
Türkeş acaba Bahçeli"nin bu açıklamasında iddia ettiği gibi işbirlikçi bir iç mihrak mıydı? Ecdatlarını mı aşağılıyordu?
Hiç zannetmiyorum.
Türkeş, şartların bugünkü kadar elverişli olmadığı o sert günlerde dahi, sorunun böyle hiçbir şey söylemeyen homurtularla değil, karşılıklı diyalog ve birbirini anlamaya çalışmakla çözülebileceğini kavrayan bir liderlik örneği sergiliyordu.
İki zihniyet arasındaki kalite farkı ne kadar belirgin değil mi?
Tarihi ecdadın yazdığı pür-i pak bir destan olarak tahayyül eden ve “bizler-onlar” cenderesinde sıkışmış bir zihniyete tekabül eden bu tür demode bir milliyetçiliğin kendi tabanına bile seslenmekte kifayetsiz kaldığı bir çağda yaşıyoruz artık.
Belki merhum Türkeş"in fark ettiği gerçek tam da buydu, ne dersiniz?



Bu haber 584 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,462 µs