Ekrem Dumanlı
0 0 0000
Bu bir fiyaskodur
Lafı hiç dolaştırmadan söylüyorum: Hafta içi yaşanan kanlı Danıştay saldırısı sonrasında yapılan bazı yayınlar, kelimenin tam anlamıyla bir fiyaskodur. İzninizle sebeplerini sıralayayım:
Araştırmacı gazetecilik nerede?
1) Medya her olayın önce aslıyla ilgilenmelidir sonra faslıyla. Olay nedir? Önce bu soru sorulur olayın fail(ler)i araştırılır, olayın örgütlü mü, münferit mi olduğuna bakılır, bizzat ya da dolaylı azmettiriciler mercek altına alınır... Oysa Türk medyası hain saldırının hemen ardından meseleye siyasî açıdan baktı ve hükmünü verdi. Daha ilk dakikalardan başlayarak laikliğe yöneltilmiş saldırı hükmünü verince, olayın hiçbir detayının önemi kalmıyor. Yargı mensuplarının duygusal açıklamalar içinde -hiçbir hukukî delile bakmaksızın- kanaatlerini söylemesine belki bir bir anlam vermek mümkün; ancak aslî görevi olayları araştırmak olan medya mensuplarına ne oluyor? Ne oluyor ki araştırmacı-soruşturmacı gazetecilik rafa kaldırılıyor, olay tamamıyla siyasî bir mecraya hatta husumet dolu bir hesaplaşmaya kayıyor?..
Bu seferki cinayet farklı
2) Uğursuz eller tarafından işlenen ve laik-anti laik çatışmasını kışkırtan silahlı eylem ilk defa yaşanmıyor bu ülkede. Yalnız bu sefer çok farklı! Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu cinayetlerinde olayın failleri olay esnasında yakalanamamıştı. O yüzden alçak saldırıların üzerinden sis perdesi bir türlü kaldırılamadı. Ancak, şükürler olsun ki, bu sefer katil kaçamadı. Medya ile ilgili; hatta yargı ve siyasetle ilgili, hayal kırıklığı da bu noktada başlıyor; bazı insanlar caninin kimliği, kullandığı silah, teknik takip sonucu elde edilen bilgiler vs. ile hiç mi hiç ilgilenmiyor. Neden? Gerçekten soruyorum neden? Çünkü biz gazetecilerin görevi menfur bir cinayet üzerinden kamuoyu oluşturmak, birilerini yıpratmak, birilerini yüceltmek, kamplaşmaya destek vermek değil! Ortada feci bir cinayet var; önce olayın bizzat kendisi ile ilgilenmemiz gerekir; aksi takdirde hadise başka bir mecraya kayar; nitekim kaymıştır...
Meslekî duyarsızlık
3) Bizim medya değil midir ki daha önce işlenen siyasî cinayetlerden bahsederken hâlâ aydınlanamamış suikastlar deyip efkâr dağıtan. Şimdi suçüstü yakalanmış caniyi iç sayfalarda üfürükten ayrıntılar arasına atmayı denemenin anlamı ne? Gelin önce olayın kendisini çözelim; sonra bunun arkasındaki bütün güçlere karşı laik-anti laik demeden hep beraber mücadele edelim denemiyor; bu durum sadece siyasî bir tehlike işareti değil, meslekî bir duyarsızlıktır... Bunun faturası 28 Şubattan daha ağır olur...
Canlı yayınlarda büyük hatalar
4) Umarım bu ülkenin üniversiteleri, en azından iletişim fakülteleri, araştırma gibi varlık nedenlerinden tamamen kopmamıştır da geçen hafta yaşanan canlı yayın faciasını masaya yatırma zahmetinde bulunur. Önce iki ölü, ardından bir ölü, daha sonra hepsi ağır yaralı şeklinde verilen bilgilerin sıcak habercilikle ilgisi yok. Haber kanalları böyle basit hatalara boyun eğmez; eğmemeli. Çünkü halk onları daha ciddi, daha haberci, daha gazeteci olarak görüyor ve daha çok güveniyor.
Kendin pişir kendin ye denemez ki
5) Haber kanallarının yanlışı sadece alelacele bilgi vermekten kaynaklanmıyor. Bir olayı hep aynı dünya görüşünden insanlarla açıklamak, gücünü çoğunluktan alan bazı haber kanalları için kötü bir imaja neden oldu. Bazı kanalların durumu daha da ilginç bir görüntü arz ediyordu. Aynı grubun gazete yöneticileri, çoğunluğu kendi kanallarında olmak suretiyle turnikeye girmişti adeta. Farklı isimler, farklı gazeteler ekrana yansıyor gibiydi; ancak aslî durum hiç de öyle değildi: Değişik mecralardan değişik isimler vasıtasıyla sınırlı bir görüşe yer veriliyordu ve maalesef o görüş kendi içinde kapalı devre bir söylem geliştirmişti; karşıt tezi dinlemeye bile tahammülleri yoktu...
Yayın yöneticileri bu kadar asabi olamaz
6) Olayın vahametini görmezden gelme hıyanete iştiraktir, başka bir şey değil; ancak böyle bir durumda yayıncı sorumluluğu soğukkanlı kalmayı mecbur kılar. Ne var ki menfur saldırı sonrasında bazı yöneticiler, fevkalade asabi, fevkalade agresif, fevkalade hırçın bir halet-i ruhiyenin içindeydi. Adeta mesele budur, bunun ötesinde düşünmek hıyanet-i vataniyedir diyecek bazıları. Vallahi hiç kimse kusura bakmasın; bu millet, sosyal çatışmayla sonuçlanan dolduruşlara vaktiyle çok geldi ve çok ağır faturalar ödedi. Daha önceki meçhul cinayetlerin arkasında karanlık güçler vardı; çok büyük bir ihtimalle aynı güçler Danıştayı kana buladı. Olayın aslını en ince ayrıntılarına kadar incelemek varken, meseleyi o meşum aşiret kavgasına indirgemenin gazetecilik sorumluluğu ile uzaktan yakından ilgisi yok!
Cenaze törenine yaklaşım yanlış
7) Cenaze töreninde protestonun tadı kaçmıştır; bunun aksini iddia etmek, ideolojik bir körlüktür, başka bir şey değil. Devletin bakanlarına yapılan hakaret ve tartaklamaya varan kötü muamele sadece o insanlara oy verenleri değil, demokrasinin kendi değerlerini de rencide etmiştir. Sonra nedir o ölçüsüz öfke? Bu tür davranışlar sandığa gidildiğinde AK Partiyi büyütür; halk cevabını nazik tepkilerle sandıkta verir. Hükümetin Danıştayın kabul edilemez başörtüsü kararını eleştirmesi öfkeye neden oldu diyelim; o zaman ANAP lideri Erkan Mumcuya, hatta son aylardaki ahvalinden hiçbir anlam çıkaramadığım CHP lideri Deniz Baykala ve diğer hükümet dışı insanlara gösterilen kaba protestonun anlamı ne? Olayın bir başka tarafı daha var: Siyasetçilerin tamamını yuhalayan kalabalık, askeri alkışlayarak bir başka mesaj vermeye de yelteniyor. Aslında anti demokratik bir tepki verirken kendini suçüstü yakalatmış oluyor. Bu ucuz numarayı Türk ordusunun yutmayacağı da bellidir; zira geçmişteki demokrasi düşmanları da TSKyı alkışladı. Daha sonraki dönemlerde ordu düşmanlığı yapanlar da hep aynı zümreler olmuştur... Medya bu çarpıklığı da yakalayamadı; hatta bu karmaşık durumdan umut derlemeye kalktı, içten içe sevindi bazıları
Bazı yazarların yazı miadı dolmuş
8) Açık söylüyorum; bazı köşe yazarlarının yazı miadı dolmuş. Olayların tamamına soğuk savaş döneminin parametreleriyle bakılabilir mi Allah aşkına! Her şeyi ideolojik bağnazlıkla değerlendiren, gazetecilik ile tetikçilik arasında hiç fark görmeyen insanların artık bu mesleği bırakması gerekiyor. Onlar mesleği bırakmazsa meslek onları bırakacak çünkü. Olayların aslını anlamak için gazeteciliğin âlâsını yapan -en azından yapmak için çırpınan- meslektaşlarını kendi önyargısına hizmet etmiyor diye aşağılamaya yeltenen adamı kamu vicdanına havale etmek gerekiyor; çünkü başkasına hakaretle bir yere gelen kişi, meslekî zekâsının dumura uğradığını fark etmese bile bilgi toplumunun bağrında yetişen yeni nesiller, artık önyargıyla dolu palavralar ya da servis edilmiş bilgi kırıntılarını değil, araştırılmış soruşturulmuş gerçekleri okumak istiyor. Artık halkı oyalamak eskisi kadar kolay olmayacak, bundan emin olun...
Geçen haftadan ders çıkarılmazsa...
Toparlayacak olursam; menfur Danıştay saldırısının üzerinden daha üç-beş gün geçince anlaşıldı ki işin içinde kirli işler var. Birileri Türkiyeyi karıştırmak istiyor. Bu meşum amaç için kurulmuş çok sayıda çete var bu ülkede ve bu çetelerin ucu tahmin edilemeyecek yerlere kadar uzanıyor. Psikolojik harp teknikleriyle halkın bir bölümü, diğer bölümüne karşı kışkırtılıyor. Buradan sonuç alınamazsa bu kitlelere verilen roller değişir, bu sefer diğer bölüm kışkırtılır. Böyle bir döneme girildi. Medya bu olaydan kendi payına düşen ibret dersini almak zorunda.
Üzülerek belirtmek zorundayım ki; bazı medya kuruluşları kamuoyuna arz edilen çirkin senaryoyu gazetecilik tecessüsüyle sorgulayacağına, o senaryonun öngördüğü, hatta dayattığı rolü severek kabullendi. Vakit Gazetesinin Danıştay üyelerinin resmini basması elbette yanlıştı; en azından karanlık güçlerin kullanmasına müsaitti. Gazetenin o amaçla bunu yapmadığına inanıyorum; ancak bu korkunç riski görmeliydiler. Daha önceki yaşananlardan ders çıkarması gerekiyordu gazetenin. Çünkü siz o niyetle yapmasanız bile, birileri sizin verdiğiniz malzemeyi komplo için kullanabiliyor...
Tam 28 Şubatta alınan yara sarılmaya çalışılırken medyanın yeniden anti demokratik bir ilişkiye girmesi herkese, en çok da medyaya zarar verir. İlk birkaç gün yapılan yayınların menfur saldırının arkasındaki karanlık emele hizmet edip etmediği bir kere daha düşünülmeli! Hiç olmazsa bu sefer şeytanın bacağı kırılmalı, medya oyuna gelmemeli... Görünen o ki, benzer provokasyonlar tekrarlanabilir. Medya bu kadar tezcanlı ve önyargılı olunca tahribat da büyük olur ve buna sebep olanlar tarih karşısında hesap veremeyecek hatalar yapıyor. Umarım bu fiyasko muhtemel komploları önleyecek bir tecrübeye dönüşür...
Bu yazı 936 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
24 Eylül 2012
Ne gereği vardı?
-
11 Haziran 2012
Cuntalarla nasıl mücadele edilecek?
-
30 Nisan 2012
Şiddet!
-
16 Nisan 2012
'28 Şubat'çılardan panik atak hamleleri
-
10 Nisan 2012
Çin'den bakınca Türkiye'nin gücü
-
9 Nisan 2012
Darbede tanıdığım dört subay
-
2 Nisan 2012
Suriye İran... İşte çetin imtihan!
-
26 Mart 2012
Terlik
-
13 Şubat 2012
Aman dikkat!
-
6 Şubat 2012
Bu yüzden mi susuyorsunuz?
-
23 Ocak 2012
Hem Hrantçı hem Ergenekoncu olunabilir mi?
-
16 Ocak 2012
Kaç kafatası bir manşet eder?
-
9 Ocak 2012
Hesap vermek
-
26 Aralık 2011
Çanlar Avrupa için çalarken
-
19 Aralık 2011
Militan
-
12 Aralık 2011
Maazallah!
-
5 Aralık 2011
Global Ergenekon
-
28 Kasım 2011
Dersim'den alnımızın akıyla çıkmak
-
23 Kasım 2011
İngiltere'yi yeniden keşfetmek
-
21 Kasım 2011
Dersim'in şifreleri
Yorumlar
+ Yorum Ekle