En Sıcak Konular

Ismet Berkan


Ismet Berkan
0 0 0000

Atatürk'ün öğüdüne ihanet



Geçen gece Ankara'da Oran semtindeki bir evden çıktım, kaldığım otele doğru gideceğim. Halen boş ve neredeyse metruk halde durmakta olan eski milletvekili lojmanlarının önünden geçiyorduk. Girişteki Atatürk heykeli dikkatimi çekti.
Malum bu evler önce toplu halde satılmak istendi, alıcı çıkmadı. Şimdi Toplu Konut İdaresi parça parça satıyor, sanırım evlere ciddi ilgi de var. Otomobilde benimle birlikte dört kişiydik, hepimizin ortak fikri, bundan sonra sivil vatandaşlar otursa bile girişteki o Atatürk heykelinin hiçbir zaman kaldırılmayacağı yönündeydi.
Önümde Amerika'daki ünlü Duke University tarafından basılmış bir kitap var. Esra Özyürek'in yazdığı kitabın adı 'Nostalgia for The Modern: State Secularism and Everyday Politics in Turkey.' (Kabaca çevirecek olursam, 'Moderne Duyulan Nostalji: Türkiye'de Gündelik Siyaset ve Laiklik' diyebilirim.)
San Diego'daki Kaliforniya Üniversitesi'nde antropoloji dalında öğretim görevlisi olan Esra Özyürek, kitabında günümüz Türkiyesi'nde 1930'ların Atatürkçülüğüne ve laikliğine duyulan özlemi (nostalji) ve günümüz Türkiyesi'nde Atatürk'ün ve resimlerinin nasıl ikonlaştığını incelemeye çalışıyor. Kitabı henüz bitirmediğim için bir yargıda bulunamayacağım ama daha önsözü okur okumaz kitabı elimden bırakamaz hale geldim, çünkü konu gerçekten çarpıcı ve incelenmeye muhtaç.
Belki son on yıldır ülkemizde Atatürk, bir kişi olarak değil, hatta Cumhuriyet'in kurucusu olarak da değil, başlıca özlem nesnesi olarak, bir rüya karakteri veya bir ütopik kahraman olarak görülüyor. Tabii Atatürk sevgisinin artmasında hiçbir sakınca yok ama Esra Özyürek'in gözlemlediği gibi bu sevginin bir 'nostalji' olarak, yani geçmişe duyulan özlem olarak tezahür etmesi gerçekten ilginç.
Atatürk'ün belki kendisinin değil ama ona yakıştırılan bu yeni imgenin özellikle son on yıldır ülkemizde oynadığı bir başka rol de, 'ana muhalefet partisi' olma rolü. Bu ülkede özellikle son on yıldır bütün ama bütün siyasi tartışmalar sonunda gelip 'Atatürk olsa bu işe ne derdi' sorusundan da geçiyor ve siyaset arenasındakiler kendi meşreplerine göre bir cevap buluyorlar.
Ne var ki 'Atatürkçü muhalefet'in bir siyasi partisi yok. Kendisini bu muhalefetin içinde görenler farklı farklı partilere oy verebiliyorlar. Son on yıldır kendisini 'Atatürk'ün partisi' diye tanımlayan, hatta Atatürk resimlerini seçim afişi olarak kullanan Cumhuriyet Halk Partisi bu çeşit oyların gittiği partilerden sadece bir tanesi. O oyların hepsi CHP'ye gidiyor olamaz, çünkü Atatürk partisi CHP'den çok daha büyük.
Zaman zaman kendisini yeterince Atatürk'le tanımlamayan siyasi partiler seçim kazandığında Atatürkçü muhalefet hem büyüyor hem de sesini daha çok çıkartmaya başlıyor. Bugün de öyle dönemlerden birini yaşıyoruz.
Tabii bu Atatürkçü muhalefet kendi içinde birden çok fazla parçaya bölünmüş durumda. 'En uçta' diyebileceğimiz kesimler, 1946'dan, hatta iddia üzerine 1938'den sonrasını 'karşı devrim süreci' olarak niteliyorlar. Mesela Mümtaz Soysal'a göre karşı devrim 1950'de Demokrat Parti'nin iktidarıyla başladı.
Ama rahmetli Doğan Avcıoğlu'na (ve yine rahmetli Attilâ İlhan'a) göre karşı devrimi başlatan adımı İsmet Paşa 1938'de İngiltere ile serbest ticaret anlaşmasını imzalayarak attı.
Her neyse bu tartışmalar bir yana, Atatürkçü muhalefet içinde azımsanmayacak bir kesim, Atatürk'ü ve onun kendilerine göre seçtikleri bazı sözlerini neredeyse Tanrı kelamı gibi görme, bu hayallerindeki Atatürk'le ve onların neredeyse kutsal saydıkları sözlerle uyuşmayanları da her türlü despotik yöntemle susturma eğilimindeler. O kadar ki, mesela özelleştirmeyi Atatürkçülüğe aykırı görüyorlarsa hemen meşhur gençliğe hitabeden 'bütün tersanelerine girilmiş...' diye başlayan bölüm yeniden ortaya çıkıyor vs.
Ben kişisel olarak Atatürk'ü yanılmaz, eleştirilemez ve daha da önemlisi aşılamaz görmenin Atatürk'ün bize bıraktığı en önemli miras saydığım kendi aklımızı kullanmamızla ilgili öğüdüne ihanet sayıyorum.
Atatürk'ü eleştirilemez görmek bizi despotizme götürür, akıl tutulmasına yol açar.
Oysa Atatürkçülük, 'bilimsel düşüncenin gücü'ne inanmaktır, despotizm değil.



Bu yazı 1,069 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 15 Temmuz 2012 ‘Tanrı Parçacığı’ bize neler vaat ediyor?
    • 10 Mart 2012 Tartışmayı içerikten biçime kaydırmak
    • 25 Haziran 2011 PKK dağdan nasıl iner
    • 26 Şubat 2011 1968 neden 68’de olduysa, şimdi de isyanlar ondan oluyor
    • 26 Aralık 2010 Seçim soruları: AK Parti kaç alacak, ya CHP?
    • 2 Kasım 2010 PKK’nın içine girdiği açmazı görmek
    • 31 Ekim 2010 ‘Kırmızı Kitap’efsanesinin sırları
    • 27 Temmuz 2010 Askeri vesayetin hukuki altyapısı
    • 24 Temmuz 2010 Enerji stratejimiz var mı?
    • 21 Temmuz 2010 Sahiden 12 Eylül'ü mü oylayacağız?
    • 14 Temmuz 2010 İran çelişkileri ve iç politika yansımaları
    • 7 Temmuz 2010 Liderler neden görüşecek, neyi görüşecek?
    • 5 Temmuz 2010 Dindar solcular
    • 3 Temmuz 2010 Kılıçdaroğlu, bu kafayla hiçbir şeyi çözemez!
    • 26 Haziran 2010 Hep aynı denklemin içine sıkışmak
    • 24 Haziran 2010 Eşit yurttaşlığa dayalı demokratik cumhuriyet
    • 13 Haziran 2010 Karpuz gibi ortasından ikiye bölünmüş ülke...
    • 6 Haziran 2010 Mahkûmun açmazı: Hayattaki karşılığı
    • 24 Mayıs 2010 Maalesef bizde hattı muhalefet yoktur, sathı muhalefet vardır
    • 4 Mayıs 2010 Eski defterleri açmak...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,612 µs