Bülent Keneş
0 0 0000
Deja vu ve ateşe körükle gitmek
Dün sabah Danıştayda yaşanan hain saldırı olayını ilk işittiğimde aniden kesif bir yaşanmışlık hissine (deja vu) kapıldım ve dudaklarımdan gayri ihtiyari yine başladılar kelimeleri döküldü.
Daha önce de yazmıştım, Türkiyede bir süredir garip şeyler oluyor diye. Ben de yaşanmışlık hissi yaratan da bu garip şeyler işte. Son elim olay bir yönüyle Uğur Mumcu suikastına, bir yönüyle ise 28 Şubat sürecinde sık sık gördüğümüz meczup hadiselerine benziyor.
Ancak neye benzerse benzesin, ucu nereye varırsa varsın, gerekçesi ne olursa olsun, perde önü ve perde arkasındaki tüm aktörleriyle toplum olarak dimdik önünde durmamız gereken lanet olası bir tezgâhla daha karşı karşıyayız.
Oynanan oyun büyük. Ve bu noktada kalmayacağı aşikâr. Kimseyi germek ya da korkutmak istemem ama perdeye konan oyun defalarca denenmiş, ne yazık ki her denemede de sonuç alınmış bir oyun. Bu yüzden sonuç alınıncaya kadar tezgâhlanan son oyuna da devam edileceğine dair derin endişelerim var.
İşin kötüsü bu tür hadiseler gizli saklı değil, geliyorum diye bağırarak geliyor. En kötü olan ise şu ya da bu şekilde sahneye konacağından emin olduğumuz bu berbat oyunu sadece izlemekle yetinmek durumunda kalmamız. Ta kaç hafta öncesinden itibaren şu sütunda kaç defa yazdım. Birileri ülkeyi yeniden ısıtarak amaçlarına ulaşmaya çalışıyor. Bunun için de ellerinden geleni ardına koymuyor diye.
Bu veya buna benzer başka saldırıların geleceği de aşikâr. Çünkü hep öyle oldu. Aslında terkipleri de son derece basit. Önce bu da nereden icap etti! dedirtecek bir gerilim preludeu sahneye konur. Ardından bu gerilim söylemine uygun olaylar silsilesi tertiplenir. Sonra da dönüp denilir ki bak biz herkesi bu konuda uyarmamış mıydık?
Korkarım ki, son provokasyonu yemez, hedeflenen sonuca erişmelerini temin etmez, yeniden suni ayrılıklarla birbirimizin boğazına sarılır hale gelmezsek veya özetle bazılarının Türkiyeye layık gördükleri siyasi dizayna boyun eğmezsek önümüzdeki süreçte bu tür hain saldırılar devam edecektir.
Bu yaşananların daha önce yaşanan diğerlerinden farkı ne Allah aşkına. Gene aynı denenmiş süreç izlenmiyor mu? Bir gazete hiç yoktan çıkıp siyah zemin üzerine Tehlikenin farkında mısınız? diye sürmanşetler, televizyon reklamları vermedi mi? Reklamlar yetmeyince bu kez bir hafta içinde üç kez yapılan bombalı saldırı ile gidişatın vehameti ayan beyan gösterilmedi mi?
Anlaşılan o ki, söz konusu gazetenin başlattığı kampanyanın fazla prim görmemesi üzerine, atılan bombaların yeterli etkiyi yaratmaması üzerine tehlikenin somutlaştırılarak göze sokulma ameliyesinin en hoyratçası sahneye konuldu.
Yoksa ne olmuştu da, birileri çıkıp ardı ardına Cumhuriyet gazetesini hedef almıştı? Ne olmuştu da aylar öncesinden alınmış bir karara yönelik olduğu izlenimi verilen silahlı saldırının dün gerçekleştirileceği tutmuştu?
Dünkü saldırı alınan bir karardan dolayı duyulan bir infialin sonucu olmuş olsaydı, bu lanet saldırının, kararın alındığı dönemde gerçekleşmiş olması beklenmez miydi? Dolayısıyla bu bir infial, bir tepki saldırısı olamaz. Bu kadar basite indirgenemez. Saldırganın kimliği, Hizbul Tahrirden, ulusalcı akımlara uzanan bir kulvarda bıraktığı karışık ayak izleri, bu saldırının şifrelerini ve perde arkasını çözmek için başlanılması gereken doğru adrese de işaret ediyor.
Ben ülkenin huzuruna, olumlu gidişatına darbe niteliğindeki bu saldırının sadece Danıştay üyelerine değil, yargı kadar demokrasimize yönelik de bir saldırı olduğunu düşünüyorum. Yargının emniyeti üzerinde titremeliyiz ancak bulandırdıkları sularda balık avlamayı alışkanlık haline getiren ve maalesef her defasında başarılı olanların heveslerini bu sefer kursağında bırakmak için demokrasiye de bir o kadar sahip çıkmalıyız.
Bu yüzden basit siyasi ya da güç hesaplarıyla saldırıyı siyasal bir ranta çevirmek üzere yangına körükle gitmekten artık vazgeçmeliyiz. Sözümüz bu sefer meclisten içeri. Hem medyaya hem siyasilere. Özellikle de CHP Başkanı Deniz Baykala.
Hükümet ve tüm partiler de bu hunhar saldırıyı mümkün olan her kanaldan şiddetle kınamakla yetinmemeli, bu saldırının geçmişte yaşandığı gibi demokrasinin üzerine yeniden şal örtmede bir araç haline dönüştürülmesinin önünde durmalıdır.
Bu yazı 1,153 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
26 Haziran 2006
Eskiye Rağbet Olsa Bit Pazarına Nur Yağardı
-
8 Haziran 2006
Çözüm: Tam yetkili ya da tam sembolik bir Cumhurbaşkanı
-
5 Haziran 2006
Çete, algı sapması ve medyatik oyunlar
-
18 Mayıs 2006
Deja vu ve ateşe körükle gitmek
Yorumlar
+ Yorum Ekle