Bilgisayarın başına oturuyorum, haftanın son yazısı için. Omuzlarımda sanki on tonluk bir yük...
Bazen öyle olur.
Yazı yazmanın dayanılmaz ağırlığı gelip kafamın içine çöreklenir.
Yazı bir türlü gelmez.
İşin içinden çıkamam.
Yazı, işkence halini alır.
Hem Ecevit'i yazmak istiyorum hem de Filistin'i, İsrail'in Beyt Hanun vahşetini...
Yan gözle de televizyonu izliyorum, Ecevit'in cenaze törenini. İçimi acıtan, aynı zamanda düşündüren tuhaf görüntüler nasıl da iç içe. Herhalde böylesine ancak bizim memlekette rastlanır.
TBMM'nin önünde tören düzeni... Ecevit'in naaşı... Demirel... Yanı başlarında da Evren...
Bir darbenin, 12 Eylül'ün lideri değil miydi Evren? Şimdi önünde durduğu TBMM'nin kapısına kilit vuran, halkın seçtiği Meclis'i dağıtan, Ecevit'le Demirel'i hapse atan, siyaseten yasaklayan, partilerini kapatan, onların ağzını bağladıktan sonra, onlar hakkında en ağır sözleri eden Evren değil miydi?
Ecevit'in sesi...
Enfes İngilizcesiyle konuşuyor. 1981 yılında, Ankara Uludağlar Cezaevi'ne girmeden az önce yabancı gazetecilere, "Özgürlük insanın kafasının içindedir" diye sesleniyor.
Ecevit, yıllar sonra Cumhurbaşkanı Evren'i Çankaya Köşkü'nde ziyaret edecek, kendisini "siyaseti en iyi bilen insan" ilan edecekti. Demirel de cumhurbaşkanı olunca Evren'i Çankaya Köşkü'nde ağırlayacaktı.
Bizde siyaset ya da alaturka demokrasi böyle... Demokrasi olmak da, demokrat olmak da, demokrasi kültürünü hazmetmek de kolay değil, zaman alıyor.
Belki unutmadan da olmuyor.
Kim bilir, belki de tarihin tutsağı olarak bir yerlere varmak olanaksız.
Gözüm yine televizyonda.
Rahşan Ecevit, cenaze arabasına tutunmuş, sevgili eşinin yanı başında yürüyor. Hüzün verici bir görüntü. İçim acıyor. Altmış yıllık birliktelik, dile kolay. Her ölüm kendi acısını getiriyor.
Geçen yıl Kudüs'ten yazdığım bir yazıma şöyle bir başlık koymuşum:
"Unutmadan barış olmaz!"
Bugün de böyle düşünüyorum.
Ama ya Beyt Hanun?..
İsrail'in bu vahşeti ne olacak? Nasıl unutulacak böylesi?.. Bu topraklar, lanetli topraklar olarak mı kalacak, söyler misiniz?..
Hafta içinde Gazze'de, Beyt Hanun'da çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 19 Filistinliyi öldürdü İsrail güçleri...
Katliamları bitmiyor İsrail'in.
Hangi özür, hangi gerekçe böyle bir vahşeti haklı kılabilir ki? Bu sorunun yanıtını bir İsrail gazetesi, Haaretz, geçen günkü başyazısında lafı hiç evelemeden gevelemeden vermiş:
"Hiçbir özür, Beyt Hanun'daki bu vahşeti haklı kılamaz!"
Gazze'de dolaşıyordum, iki yıl önce bu vakitler. Gazze'ye her gelişimde olduğu gibi, yine aynı cümle yazıma düşmüştü:
"Böyle bir bataklıkta ancak şiddet çiçekleri açabilir; bu topraklarda şiddet şiddeti doğurabilir ancak..."
Cebelliye'deki mülteci kampında kol gezen yoksulluğun içinde, ihtiyar Filistinlilerle sohbet etmiştim. 1948'deki ilk savaşta, kendi yurtlarında, Filistin'de sürgün olmanın acısını tadan insanlar...
"Gece geldiler, öldürdüler, yıktılar, sabahın köründe herkesi evinden barkından ettiler" diye anlatmışlardı.
Ne yapmak istiyor İsrail? Kin ve nefret tohumları ekerek, lanetli bir ülke olmak mı yoksa intihar etmek mi?..
Ecevit'e dönüyorum.
Ankara caddelerinden insan seli akıyor. Halk, Karaoğlan'ı son yolculuğunda yalnız bırakmıyor.
Ne güzel!
Bir siyasetçiye bundan daha anlamlı, daha güzel bir veda olabilir mi?..
Gazeteci-siyasetçi ilişkisi aklıma takılıyor. Tuhaf bir ilişkidir bu. İnişli çıkışlıdır. Yakınlaşır, uzaklaşır. Taraflar birbirlerini kullanmak ister. İki taraf da birbirini kollar, kendini korumak ister.
Dengeleri bıçak sırtında bir ilişkidir gazeteciyle siyaset adamınınki. Gazeteci olarak eğer gerekli özeni göstermezsen, denge altüst olur, gazeteciliğin yara alır, hatta bazen bu yara ölümcül olabilir.
Bu bakımdan Ecevit'i düşünüyorum. Ne kadar ilginç örnekler gözümün önünden bir film şeridi gibi geçip gidiyor.
Karmaşık duygular...
Gazeteci milleti olarak hepimiz Ecevit hakkında kendi kafamıza göre takılıp tarihe bir dolu not düştük. Tarihin ilk taslaklarını yazdık belki de.
Ama tarihi yaşarken yakalamak mümkün değil. Onun için asıl bundan sonra tarih tarafından yazılacak Ecevit... Bizim notlar ne kadar işe yarayacak, bilemiyorum. Ama biliyorum, Sayın Ecevit'in bize vedasıyla, kendi kişisel tarihimin önemli bir parçası da onunla birlikte bir başka diyara göçüp gidiyor.
Hayat böyle.
Bülent Ecevit'e bir kez daha Allah'tan rahmet diliyor, altmış yıllık sevgili eşi ve dava arkadaşı Rahşan Ecevit'in derin acısını paylaşıyorum.
İyi pazarlar!
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle