Hasan Cemal
0 0 0000
AKP'nin gizli gündemine ihtimal verilmiyor
İlginçti. Nasıl ağladığını anlattı. Uzun yıllardır Pentagon'da çalışan bir yetkiliyle geçen gün bakanlıktaki odasında sohbet ederken sözü 1 Mart'a getirdi ve o gün hissettiği derin hayal kırıklığını şöyle ifade etti:
"O sabah evimin kapısının önünden Washington Post'u aldım. Manşeti görünce beynimden vurulmuşa döndüm. Türkiye parlamentosu, Irak'a kuzeyden girişimizi reddetmişti. İnanamadım. Aman Allah'ım, şimdi ne yapacağız dedim kendi kendime...Türkiye bizi en ihtiyacımız olduğu bir anda bırakmıştı. Ve hiç unutmam, gözlerimden yaş geldi."
1 Mart, Türk-Amerikan ilişkilerinde ister istemez bir milât oldu. Özellikle Başkan Bush yönetimindeki Neo-Con'lar deliye döndü. Çünkü Irak konusunda AKP hükümetinin verdiği sözlerle Ankara'ya çok fazla bel bağlamışlar ve Türkiye'yi çantada keklik görmüşlerdi.
1 Mart tezkeresi TBMM'de reddedilince, büyük tepki gösterdiler. Günlük deyişle, kendilerini madara olmuş hissettiler. Bu yüzden Türkiye'nin birçok bakımdan en ağır biçimde cezalandırılmasını istediler.
Ama bu da olmadı.
Çünkü Başkan Bush yönetiminde gerçekçilik üstün geldi. Bir yerde frene basıldı. Ancak, Türkiye'ye Irak'ta bir ceza kesilmedi değil. Örneğin ilk elde Ankara'nın kırmızı çizgileri kayboldu gitti. Bir Türk diplomatik kaynağının deyişiyle:
"Türkiye'yi Irak'ta neredeyse sildiler. Türkiye'yi hiç dinlemediler. Kürtlere çok fazla kredi açtılar."
Tabii başlangıçtaki bu durum zamanla bazı açılardan değişmeye başladı.
Ama değişmeyenler de vardı.
Örneğin, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta PKK'ya karşı sınır ötesi operasyon yapması bunlardan biri. Hem Amerikan Dışişleri'nde, hem Pentagon'da verilen mesajlar öyle ki, Amerikan yönteminin bu konuda Türkiye'ye kırmızı ışık yakmaya devam ettiği anlaşılıyor.
Fakat, 1 Mart sonrası Türk-Amerikan ilişkileri sistemli biçimde tamir edilmeye başladı. Pentagon'da dün sohbet ettiğimiz bir kaynak, bu konuyla ilgili olarak şöyle dedi:
"Amerika'yla Türkiye bir yerde birbirleriyle işbirliği yapmaya mahkum iki ülke sayılır. Dost olmaktan başka çaremiz yoktu. Bu nedenle 1 Mart sonrası frene basıldı. Sonunda Dışişleri Bakanı Rice'ın Ankara ziyaretiyle iki ülke arasında bir stratejik vizyon belgesi imzalamaya kadar geldi."
Türkiye, Amerika'nın gözünde yeniden güvenilir bir ortak mı oldu? Örneğin Pentagon koridorlarında AKP ile ilgili olarak, "Bunlar Türkiye'yi nereye götürüyorlar? AKP acaba gerçek rengini gösteriyor mu, yoksa saklıyor mu?" gibi sorular kulaklara çalınıyor mu?
Bu sorular yok değil.
Var.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nda olduğu gibi Pentagon'da da, örneğin Hamas lideri Halid Meşal'ın Ankara ziyareti, kulaklara fazlasıyla kar suyu kaçırmış... Kurtlar Vadisi-Irak filmi de öyle, rahatsızlık yaratmış...
Hiç kuşkusuz AKP ile ilgili soru işaretleri de var. Ama aynı zamanda AKP'nin Türkiye'yi başka sulara çekip götürebilecek bir güce sahip olabileceğine ya da böyle bir gizli gündemi olduğuna pek öyle ihtimal verilmiyor.
Bu konuya fazla girilmiyor, konuşulmuyor. Pentagon'da bir kaynak şöyle demekle yetindi:
"AKP, Türkiye'yi nereye götürüyor diye bir soru Pentagon koridorlarında var mı? Hayır yok. Büyük çoğunluğu Müslüman bir ülke olan Türkiye'nin İslam'la laikliği, demokrasiyi bağdaştırmış olması, büyük bir başarı öyküsüdür. Bu çok önemli bir konu... AKP iş başına gelirken, başlangıçta bir rahatsızlık hissedilmedi değil. Ama sonra öyle korkutucu bir durum olmadığı anlaşıldı. Hamas'a gelince... Son tahlilde farklı düşünmüyoruz. Bakışımızda taktik olarak farklılık söz konusu... Kısacası, Türkiye'de radikal İslam olur mu? Türkiye'de böyle bir sorun olmaz, sanmıyorum."
Soğuk Savaş dönemiyle bugünü mukayese eden aynı Pentagon kaynağı sözlerine şunları da ekledi:
"Soğuk Savaş gözlükleriyle 11 Eylül dünyasının gözlükleri hiç kuşkusuz farklı. İkisinin reçeteleri başka başka. Soğuk Savaş'ta ortak düşmanımız vardı ve orta yerdeydi. Şimdi de ortak bir düşmanımız yok değil, terör var. Ama Soğuk Savaş'taki gibi kolay tarif ve teşhis edilemiyor. Bunun güçlüğü yaşanıyor."
Pentagon'daki aynı kaynak, Türk-Amerikan ilişkilerinin bir özü, bir esası olduğunu ve bunun yıllar içinde şöyle ya da böyle korunduğunu belirtti. Bir ilginç noktaya da şöyle değindi:
"Başkan Bush'un birinci dönemine göre, ikinci dört yılda Amerika olarak daha çok dinlemeye başladık. Müttefiklerimizin, dostlarımızın sözüne artık daha çok kulak veriliyor. Hem zihniyet hem kadro değişimleri yatıyor bunun altında... Amerika terörle tek başına mücadele edemez. Birinci dönemin kendi başına buyrukluğu, sabırsızlığı pek görülmüyor şimdi..."
Son sözü de şöyleydi:
"Türkiye'de bir noktaya daha dikkat edilmeli. Amerikan gazetelerinin yorum-başyazı sayfalarında çıkan yazılar bazen gereğinden fazla önemseniyor. Oysa, bunlar sadece o yayın organlarını bağlıyor. Abartmamak daha doğru olur."
Washington'dan üçüncü yazı yarın.
Bu yazı 943 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
16 Eylül 2012
Türkiye AB’nin, AB Türkiye’nin neresinde?
-
13 Eylül 2012
Ve soruyorum Ak Parti iktidarına...
-
7 Ağustos 2012
Özkök Paşa demokrasi adına bir şanstı!
-
12 Mayıs 2012
Ak Parti’yle kadınlar, başörtüsü sorunu ve Kürt sorunu...
-
18 Nisan 2012
Demokraside asker sorunu, sivil sorunu!
-
15 Nisan 2012
Suriye’de akan kan ve evimizin içi!
-
3 Nisan 2012
Suriye’de ben de tarafım!
-
27 Mart 2012
Zamanın ruhu ve dış konjonktür PKK’ya karşı!
-
21 Ocak 2012
İnsanlık ölmedi, karanlık sorgulanacak!
-
18 Ocak 2012
Sanık Kenan Evren, ayağa kalk!
-
20 Kasım 2011
''Dersimli okşanmakla kazanılmaz!''
-
18 Ekim 2011
Herkes ‘Atatürk milliyetçisi’ olmak zorunda mı?..
-
5 Ekim 2011
Ak Parti, CHP, BDP uzlaşması...
-
29 Eylül 2011
Ciğeri yanan Erdoğan’a, Öcalan’a...
-
27 Eylül 2011
PKK, BDP, Güneydoğu’dan haberler öyle ki...
-
22 Eylül 2011
Avrupa Birliği Türkiye'ye dürüst davranmıyor mu?
-
21 Eylül 2011
Düşen helikopterin beynini kim söküp aldı ?
-
7 Eylül 2011
Başbuğ Paşa da hesap vermek zorunda!
-
2 Eylül 2011
Erdoğan’ın askeri vesayetle mücadelesi...
-
6 Ağustos 2011
Kürt sorunu: Bardağın dolu ve boş tarafı!
Yorumlar
+ Yorum Ekle