PKK "ateşkes" ilan ettiğinde de, hiç beklenmedik bir isim, Mehmet Ağar, Genelkurmay Başkanı ile polemiğe taraf olup, üstelik hiç geri basmadan "Ovada siyaset yapmaları, dağda savaşmalarından daha iyidir" dediğinde de "heyecan"a kapılıp, bu köşeyi bu konuyla pek fazla işgal etmedim. İşin "perde arkası"nın, "perdenin önü"nden çok daha farklı ve hareketli olduğunun -tecrübeyle- farkındaydım. Slogan ve çamur sıçratmalara dayalı polemiklere, bu nedenle, merak salmadım.
Türk resmi sisteminin -"Ankara" diye okuyabilirsiniz- gelecek öngörüsü, buna ilişkin "oyun planı" ya da "planları"nın bulunduğundan, gerekli esnekliğe, yaratıcı düşüncelere sahip olduğundan emin değilim. Bulunmadığına ilişkin kanaatim ve izlenimlerim ise hayli güçlü ve temelli. O yüzden, korkarım ki, içinde bulunduğumuz dönem, gelecekte siyasi tarih yazıcılarına "yitirilmiş fırsatlar" dizisi içinde kaydedilme ihtimalini taşıyor.
İnsanın yanılmayı tercih edeceği durumlardan biri...
Irak'ı "PKK denklemi" dışında görmemekte, algılayamamakta, bu yüzden Kuzey Irak'a da "Türkiye'nin Güneydoğu'su" yla ilişkisi ötesinde bakamamakta ve herhangi bir gelişmeyi bu çerçevede görmekte inatçı bir Ankara söz konusu. Elbette ki, "Irak'ın Kuzey'i" ile "Türkiye'nin Güneydoğu'su" arasında kesin bir "jeopolitik bağ" mevcut. Bu bağ, "beşeri unsur" ile birbirine düğümleniyor.
Yani, eğer ortak sınırın Türkiye tarafında tek bir Kürt yaşamıyor olsaydı, Kuzey Irak'ta olup-bitenler ve olacaklar, bugün olduğu gibi umurumuzda, muhtemelen olmayacaktı.
Türkiye'nin güvenliğiyle ilişkisi nedeniyle elbette umurumuzda olacaktı ama bugün olduğu gibi değil.
* * *
Bugüne ait ve bugüne dair, oradaki gelişmeler, sadece Türk-Kürt ilişkilerini değil, bir yandan da Türk-Amerikan ilişkilerini, onun üzerinden giderek Türkiye'nin "Transatlantik sistemi" içindeki ilişkilerini belirleyecek bir önem kazanıyor. Türkiye'nin "stratejik tercihleri"ni etkileyecek kadar önem taşımasına izin verilmiş olması, başlı başına bir "zaaf" aslında.
Türkiye'de artan ölçülerde bulunan "anti- Amerikanizm"in, bir "ilkesel duruş" tan ziyade, Irak'ta Kürtlerin -ve bir yandan da Şiilerin- tarih sahnesine çıkışlarına yol açan savaşla ve dolayısıyla Türkiye statükosunun bir "challenge" altına girmesi, Türkiye'nin "bekası"nın tehdit edilir olduğu algılamasıyla ilişkisi apaçık. Irak'ın kuzeyinde Kürtler, Türkiye'nin de güneydoğusunda yine Kürtler, bu yoğunlukta yaşamıyor olsalardı, örneğin Irak'ın kuzeyinde Dürziler, Türkiye'nin güneydoğusunda Çerkesler yaşıyor olsaydı. Irak Savaşı, Türkiye'de bugün olduğu türden bir "anti-Amerikan dalga"ya yol açar mıydı? Çok şüpheli.
Gelecekte, şayet Türkiye, temel bir "zihniyet değişikliği" geçirmez ise, bu açılardan pek olumlu sinyaller vermiyor. Çünkü mesele bizdeki hararetli "Amerikan politikası karşıtları"nın tavırlarına meşruiyet zemini olarak sundukları "Bush'a karşı olmak"la ve Bush'un "Irak'ta çuvallaması" yla hallolacak gibi gözükmüyor. Zira Bush'un Cumhuriyetçi yönetiminin yerini alabilecek olan demokratların, "bir numaralı Dışişleri Bakan adayı" ve üstelik "Türk dostu" diye ün yapan Richard Holbrooke'un bakış açısı, bildiğimiz Ankara'nın tüylerini diken diken edecek nitelikte.
* * *
Holbrooke, Bush'a The Washington Post'ta yayınlanan "açık mektubu" nda bakın, Irak'ta politika değişikliğine ilişkin nasıl önerilerde bulunuyor: "Sizi, gerçekçi hedefler koymaya, birliklerimizin yeniden konuşlandırılmasına ve siyasi bir çözüm arayışına odaklanmanızı davet ediyor.
Bu, Saddam Hüseyin'i devirmemize destek veren ve bize güvendikleri için hayatlarını tehlikeye sokan Iraklılara borcumuzdur. Siyasi çözümden, bakan değişiklikleri veya ilerleme için bir takvim konulması gibisinden Başbakan Nuri el-Maliki'nin konumunu iyileştirmeyi hedef alan mevcut Amerikan girişimlerinden çok daha ötede bir şeyi kastediyorum.
Senatör Joe Biden ve Les Gelb, siyasi duruma çözüm için, 1995'te Bosna'daki savaşı sona erdiren görüşmelere atıf yaparak, bir 'Dayton-tipi çözüm' çağrısında bulunmuşlardı. Bununla, daha gevşek bir federal yapıyı, başlıca üç grubun her biri için çok geniş bir özerkliği ve petrol gelirinin paylaşılmasını öngören bir anlaşmayı kastetmişlerdi. Yönetiminiz, bu önerileri elinin tersiyle itti ve Gelb'in bunları iki yıl önce ilk kez önermesinden bu yana, şimdi elde edilmesinin çok daha zor olduğu bir zaman heba edildi. Bununla birlikte, sadece iki hafta önce, Irak parlamentosu, uygulanmasını 18 ay geciktirmeyi öngören ilginç bir geçici hüküm ile birlikte, daha güçlü bölgeler yaratmak konusunda büyük bir adım attı. Bu yasayı, iktidarın ve petrol gelirinin barışcıl bir düzenlemeyle paylaşılmasını görüşmek için bir koz olarak kullanabilirsiniz ve bu arada Irak'taki birliklerimizi yeniden konuşlandırmak ve azaltmak yoluna gidebilirsiniz. Bu çaba başarısızlığa uğrasa bile, denemiş olmaktan ötürü hiçbir şey kaybedilmiş olmaz.
Bu öneriyi, Irak'ı üç ülkeye bölmek (bu, böyle bir şey değil) olarak gören ve topyekun bir iç savaşı tetikleyeceğini iddia edenler, bunun yerine hiçbir şey önermeden, bu fikri çarpıtıyorlar. Sayın Başkan, mevcudun dışında ne yaparsanız yapın, Amerikan kuvvetlerini, bir Türk-Kürt savaşının çok büyük riskini azaltmak amacıyla, artan ölçülerde gergin olmakla birlikte hala güvenli olan kuzey Irak'a (Kürdistan) göndermek zorundasınız.
Hem Türkler, hem de Kürtler bu Amerikan varlığını iyi karşılayacaklardır. Ama, bu, Türkiye'ye terörist Kürt baskınlarının sona erdirilmesiyle birlikte yapılmalıdır. Böyle bir (konuşlanma) Özel Kuvvetler birliklerinin, eğer bir terörist hedef ortaya çıkarsa, Irak'ın diğer bölgelerine hızla hareket geçmesine imkan verecek ve dünyaya Amerika'nın Irak'a yükümlülüğünden vazgeçmediğini gösterecektir."
Holbrooke'un mektubunda adı geçen Joseph Biden'ın Demokrat Başkan adaylarından biri olduğunu ve Irak'ın "üç özerk parça"ya ayrılmasının ateşli savunucularından biri olduğunu hatırlayalım. Asıl mesele şu: Türkiye'nin böyle bir muhtemel gelişmeye dair "siyasi tavrı" nedir? Bir "oyun planı" var mıdır? Irak'ta istikrar ve Türkiye'de güvenlik için uygulanabilir bir "projesi" bulunmakta mıdır?
Bu soruların cevapları yoksa, gerisi "laf-ı güzaf" ve "geyik muhabbeti"dir. Yapanlar, sesleri yüksek perdeden çıksa, önemli şahsiyetler, çatık kaşlı ve emekli ya da muvazzaf üniformalılar olsa bile...
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle