Başkan George W. Bush'un 17 Ekim'de attığı imza, Amerikan demokrasisi adına utanç verici bir dizi düzenlemeyi yasalaştırdı. Cenevre Sözleşmesi'nden doğan hakları uygulama dışı bırakmakla kalmayıp özünde Amerikan Anayasası'na da meydan okuyan Askeri Komisyonlar Yasası, ergeç Yüksek Mahkeme'ye toslamaya ve "anayasaya aykırılık" gerekçesiyle iptale mahkum. En azından, ABD'nin "demokratik hukuk devleti" olarak rüştünü bir gün yeniden ispat edeceğine inananların umudu bu yönde.
Ama o güne dek, temel hak ihlallerine yasal kılıf getiren ülkelerden biri de ABD olacak.
Dahası, Dış İlişkiler Konseyi'nden (CFR) Noah Feldman'ın kaygıyla belirttiği gibi, "Son yıllarda, ABD'nin ahlaki otoritesine gölge düşüren kararlar ve ihlaller nedeniyle, Başkan Bush'u suçlarken, ABD halkının bu uygulamalara özünde karşı olduğuna inananlar, şimdi Kongre'nin de aynı yönde davrandığını görüp,'Amerika bunu yapıyor, bunun doğruluğuna inanıyor' diye düşünebilecekler."
Temsilciler Meclisi ve Senato'da Demokratik Partililerin büyük çoğunluğunun karşı çıktığı, Cumhuriyetçilerin ise çok az fireyle desteklediği Askeri Komisyonlar Yasası'nın geçen hafta yürürlüğe girmesiyle birlikte, Bush yönetimi de bunun, "terörist zanlılarının haklarını ve Amerikan halkının güvenliğini koruyan bir yasa" olduğunu yerli-yabancı gazetecilere anlatmaya girişti. İnsan haklarına ve demokrasiye biraz saygısı olan herkes nezdinde nafile bir çabaydı bu.
Vah Habeas Corpus!
Yeni yasa, Amerikan Yüksek Mahkemesi'nin hazirandaki kararı üzerine hazırlandı. Söz konusu karar, Usame Bin Ladin'in Yemenli eski şoförü Salim Ahmed Hamdan'ı, ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'e karşı açtığı davada haklı bulmuş ve Bush yönetiminin, Guantanamo'daki tutuklular için kurduğu askeri mahkemelerin Cenevre Sözleşmesi'ni ihlal ettiğini, dolayısıyla yasadışı olduğunu hükme bağlamıştı.
Başkan Bush, bu karar üzerine terörist zanlılarının sorgu, tutukluluk ve yargılanma usullerine ilişkin bir yasa tasarısını Kongre'ye gönderdi. Askeri Komisyonlar Yasası, işte o tasarının, epey bir pazarlıktan sonra Kongre'de onaylanan şekli.
Özetle, herkesin "suçu kanıtlanıncaya dek suçlu" olduğu kabulüne dayanan; suçun değil, masumiyetin kanıtlanması esasından hareket edip bunu da fiilen imkansız kılan bir yasa.
Yasanın ilk kurbanı, Anglo-Sakson hukukundaki yeri 1215 tarihli Magna Carta'nın bile öncesine dayanan "habeas corpus" ilkesi. Güvenlik kuvvetlerince yakalanan bir kişinin "yargıç önüne çıkıp itiraz etme hakkını" garantileyen bu temel ilke, ABD'de, vatandaş olmayanlar için artık tarihe karışıyor.
Buna göre, bir kişi bu ülkede oturma iznine sahip bile olsa, ABD Başkanı'nca "düşman" diye damgalandığı anda, "habeas corpus" ilkesinden ve Cenevre Sözleşmesi'nin ilgili hükümlerinden yararlanamayacak; hızla yargıç önüne çıkarılma, tutukluluğunu sorgulama hakkı bulunmayacak.
Yasanın, ABD vatandaşlarını muaf kılması, Kongre'deki Cumhuriyetçiler ile az sayıda Demokrat'ın onayını kolaylaştırdı. Ancak bu muafiyet, hakların evrenselliğine, aynı ülkede iki ayrı hukukun uygulanamayacağına ve Cenevre Sözleşmesi'nin ABD'yi bağladığına inananlar gözünde değersiz. Kaldı ki, Bush yönetiminin "düşman" ilan ettiği Jose Padilla ve Yaser Esam Hamdi adlı ABD vatandaşlarına yıllarca "habeas corpus" hakkı vermediğini hatırlatanlar, yeni yasanın ABD vatandaşlarını koruyacak somut bir güvence içermediğini de özellikle vurguluyorlar.
İşkence istisnası
"Habeas corpus" ilkesinin rafa kaldırılmasıyla, ABD'nin "düşman" saydığı kişilere bir "polis devleti" gibi davranması artık yasal. Bu durum, Guantanamo'daki tutukluların mahkemeye çıkarılmaksızın, daha yıllarca bekletilmesini mümkün kılıyor; daha doğrusu süren ihlale yasal çerçeve sağlıyor.
Askeri Komisyonlar Yasası, söylentilerin, evet söylentilerin, mahkemede delil olarak kullanılabilmesinden, Pentagon'un atayacağı askeri yargıç ve heyetlerin idam kararı verebilmesine kadar uzanan birçok gölgeli uygulamayı da Amerikan hukukunun parçası yapıyor. Yasanın en vahim yönlerinden biri ise, sorguda "kötü muameleye" geçit vermesi.
Kongre, Bush yönetiminin bazı mensuplarının, "istisnai hallerde buna göz yumulması" yönündeki ısrarına karşın, "işkenceyi" açıkça meşrulaştırmaktan uzak durdu.
Ancak gerek "water-boarding" (Bkz. Milliyet, 24/1/2005), çırılçıplak soyma, soğuk basınçlı suyla yıkama, uykusuz bırakma, prangaya vurarak saatlerce ayakta tutma gibi uygulamalara göz yumması, gerekse sorgulama yöntemlerine mahkemede itirazın önünü kesmesi, yeni yasayı işkenceye karşı supap olmaktan tümüyle çıkarıyor.
Dileyelim, Amerikan federal yargısı, yürütme ve yasama organlarının, anayasal haklara bu açık saldırısı karşısında daha önce birçok kez yaptığını yine yapsın ve Askeri Komisyonlar Yasası'nın açtığı karanlık sayfayı hızla kapatsın. İyi bayramlar!
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle