Türkiye'de devlet organları arasında giderek artan bir uyumsuzluk söz konusu. Son olarak Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın dün yaptığı konuşma bunun açık örneği.
Beklenenin aksine sakin bir konuşma yapan Büyükanıt, Cumhurbaşkanı Sezer gibi, Başbakan Erdoğan'ın "İrtica tehlikesi yoktur" sözlerini tekzip etti.
Yani bugün ülkemizde irtica konusunda devletin üst kademesi bir yanda, toplumun geniş kesimleri ve hükümet bir yanda olmak üzere bir görüş farklılığı oluşmuş durumda.
Devletin silahlı bürokrasisi ve Cumhurbaşkanı, bölücü terörle birlikte böyle bir tehlikenin varolduğunda ısrarlı.
Askeri bürokrasi böyle bir görüşteyken ve irticanın gelişmesinin sorumlusu olarak iktidarı gördüğünü açıkça işaret ederken AB ile uyumlu bir çizgi izlemesi beklenemez.
Çünkü, hükümetten kaynaklanan bir irtica tehlikesinin olduğunu savunan komuta kademesi, ordunun sivil siyasette etkin hatta belirleyici bir rol oynamayı sürdürmesini de isteyecektir.
Genelkurmay Başkanı'nın konuşmasının önemli bir bölümünde doğrudan AB'yi hedef alması, bu gerilimin en açık örneğidir.
Türkiye, Şemdinli İddianamesi'ne kadar demokratik reformları gerçekleştiren, AB yolunda ilerleyen bir ülke görünümündeydi.
Şemdinli bir kırılma noktası oldu ve iktidar o noktadan itibaren anti-Avrupa, anti-reform bir çizgiye geldi.
Bugün itibariyle Avrupalılarca reform konusundaki samimiyetinden kuşku duyulan, içeride de komutanların giderek artan çıkışları nedeniyle manevra alanını kaybeden bir durumda.
Bu bir gerçek.
Bu gerçeği Cumhurbaşkanı'nın konuşması doğrultusunda değerlendirirsek ülkeyi bekleyen tehlikeyi açık biçimde görürüz.
Sayın Sezer, temel hak ve özgürlüklerin "laik cumhuriyeti korumak için kısıtlanabileceğine" değindi.
Hürriyet gazetesi bu gelişmeyi 12 Mart dönemine atıfla "Şal hatırlatması"na benzetti.
1982 Anayasası, temel hak ve özgürlükler açısından zaten arızalı bir metin. Bu anayasa, Doç. Dr. Tahsin Fendoğlu'nun tespitiyle "Batıdaki anayasal gelişmelere aykırı olarak hazırlanmış, bireyin devlet karşısında korunmasını amaçlamamıştır."
Yine Fendoğlu'dan alıntıyla "Tepki anayasası olan ve özgürlüklerin teröre neden olacağı varsayımından çıkış yapan, hiyerarşik yöntemle hazırlanan bu anayasa, birey karşısında devleti kutsayan bir yapıdadır.
Devlete sahip olanlar, sivil topluma ve sivil toplum kuruluşlarına adeta kuşkuyla bakabilmektedir."
Cumhurbaşkanı Sezer, Çankaya'ya çıktıktan sonra terk ettiği özgürlükçü yaklaşıma karşı çıkışının en büyük örneğini Meclis açış konuşmasında vermiştir.
Türkiye, anayasanın 13'üncü maddesine dayanarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile taban tabana zıt bir modeli uygulamak isterse, ki Sezer bunun ilk işaretini verdi, bambaşka sulara yol almak zorunda kalacaktır.
Bu yolun ülkeye ve bizlere huzur ve refah getireceği ise kuşkuludur.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle