Cengiz Çandar
0 0 0000
Soykırım inkârcısından Fransız siyasi eblehliği üzerine...
Örneğin, ben, 1915in büyük bir trajedi olduğunu düşünen ve Ermenilerin bu konudaki hislerine saygılı olunması gerektiğini savunan birisiyim.
Ancak, 1915i soykırım diye niteleyenlerden değilim. Şayet, Fransada o yasa çıkarsa, ben inkârcı sayılacak mıyım? Beni hapse mi atacaklar yani? Ne yapayım, bunca yıldır o konuda her bulduğumu okudum, her söylenene kulak kabarttım; soykırım sonucuna varamadım.
Eğer koca Avrupada Türkiyeyi hatırlatacak ölçüde bir yasakçı kafa yapısı varsa, orası Fransa olmalı. Fransanın anlı şanlı 1789 Devriminin ürünü Jacobinlerin eylemlerinin ve davranış kalıplarının bıraktığı izler, hala süregidiyor. Nereden bakılsa, giyotin ile Concorde Meydanında kelle alan ülke yöneticilerinin ülkesi Fransa. Yani, bu Fransayı da pekâlâ bizler iyi anlayabiliriz. Biz ona baka baka kararmadık mı?
Fransa, elbette ki, sadece bu değil. Fransa, aynı zamanda Descartesın ülkesi. Rimbaudnun ülkesi. Voltairein ülkesi. Victor Hugonun ülkesi. Emile Zolanın ülkesi. Raymond Aronun, Jean- Paul Sartreın ülkesi. Gelgelelim, Sosyalist Partinin Ermeni soykırımını inkâr etmeyi cezalandırma yasası taslağı, o Jacoben geleneğin izdüşümü; Büyük Jean Jauresin o partiye bıraktığı varsayılan izi taşımıyor.
Avrupa, İkinci Dünya Savaşında Yahudilere yönelik Holocaust suçunun altında ezildiği için, Holocaustun inkârı suç sayılmıştı. Şimdi, aynı anlayış, diaspora Ermenilerin etkileri ve çalışmaları, Fransız taş kafalılığı ve siyasi oportünizmiyle birleşerek Ermeni soykırımını inkâr etmeyi cezalandırma yasası olarak Birinci Dünya Savaşına ve oradan Türkiyeye teşmil edilmek isteniyor.
Bunun Türkiyede uyandıracağı tepkiler ve sonuçları pek hesaba katılmadığı gibi, Türkiyeye AB ufkunu kapatmakta kararlı görülen Fransız siyaset sınıfı bakımından âdeta isteniyor gibi. Mesele, pek Sosyalistlerle sınırlı gibi gözükmüyor. Ankaradaki Fransa Büyükelçisinin, EB katılımcısı bir ülkede, Türkiyede görev yapan bir büyükelçiden ziyade; 19. yüzyılda Kuzey Afrikada görev yapan bir Fransız sömürge memurunu andıran sözlerine bakılırsa, Türklere yönelik genel bir kayıtsızlık ve terbiyesizlik söz konusu.
Büyükelçi Poudade, düşük bir profili korumak ve abartmamak gerektiğini söylerken Fransanın AB üyesi olduğuna dikkati çekerek, Türkiyenin Fransa ile ilişkilerini korumasının kendi yararına olacağını ima etmişti.
Fransızlar, bir çok bakımdan bizim siyaset sınıfımızın özelliklerini hatırlatıyorlar. Aynaya bakmak gibi bir özellikleri gözükmüyor. Fransanın uluslararası politikada eski rolünden çok uzaklara düştüğünü ve giderek profilinin söndüğünü görmüyorlar. Bu, ekonomik olarak böyle, teknolojik olarak böyle, en önemlisi Fransızların pek düşkün oldukları kültür alanında böyle. Böyle olduğu için dünyayı küresel görme ve bakarken stratejik bakabilme yetenekleri de epey köreldi.
Söz konusu yasa taslağı, şu dönemde tam da Fransızlardan beklenebilecek cinsten bir siyasi eblehlik örneği. Neyse ki, bu yasa taslağına gerek Fransız aydınlarından, gerekse Türkiyede soykırım tartışmalarında ağır hakaretlere uğramış olan bizim aydınlardan benzeri tepkiler yükseldi.
Fransız tarihçilerinden önemli bir kesim 2005 Aralık ayında, tarihi siyasetçilerin tasallutundan kurtarmak amaçlı Tarih için Özgürlük adlı anlamlı bir girişim başlatmıştı. Bu girişime 700 üniversite üyesi ve tarihçi imza atmıştı. (Her şeye rağmen Fransa bir de bu...) Bu girişimin başını çekenlerden, ünlü Fransız tarihçi Jean-Pierre Azema, Fransanın saygın gazetesi Liberationa yazdığı makalede şöyle diyor: Daha önce belirttiğimiz gibi yasalar tarihi gerçekleri yazamaz. Tarihi gerçek, devlet otoritesini kabul etmez. Sovyetler Birliği tecrübesi bizim için bu konuda örnek olmalı. Tarihin, tarihçilere ait olduğunu söylemiyoruz. (Bazı tarihçilerimiz ve Tayyip Erdoğandan bu konuda ayrılıyor) Araştırmaların sonuçları herkese ait. Her vatandaşın tarihi bilgiye ulaşma hakkını korumak istediğimiz için gerçeklerin resmi olarak ilanına karşı çıkıyoruz. Çünkü bu yasalar, ne araştırmamız gerektiğini, ne öğretmemiz gerektiğini bize dayatıyor. Bu demokratik bir rejime yakışmıyor...
Azemanın bu satırları, Fransız siyaset sınıfının tavrına bir ilkeli karşı koyuşu ifade etmesinden ziyade, bizim için, Türkiyede bu konuların, hatta bizzat Ermeni soykırımı tartışmalarına yaklaşım bakımından dersler taşıyor.
Biz, Fransızlardan ne kadar farklıyız? Ters yönden ama aynı stil ile yaklaşmıyor muyuz?
Neyse ki, bu konuda bugüne dek ağır suçlamalar altına sokulmuş Murat Belge, Baskın Oran, Halil Berktay, Elif Şafak, Etyen Mahcupyan ve Hrant Dink gibi imzalar da Liberationa bir yazı gönderdiler ve Ermeni soykırımının inkârını suç sayan yasa önerisi türünden girişimler karşısında son derece kaygılı olduklarını belirttiler. Şöyle dediler:
İki farklı ve ulusal bellek aynı olayı zıt algılamaya başladıkları zaman, bu kutuplaşma karşılıklı monologları daha da güçlendirir; Fransa bunu çok iyi bilmesi gereken bir ülkedir. Bu durumda herkes içgüdüsel olarak kendi takımına hak vermeye başlar. Türkler ve Ermenilerin kısır biçimde karşı karşıya gelmelerini aşmamız, iki belleğin karşılıklı olarak birbirine aktarılması suretiyle bunu insani bir diyaloga ve ortak tarihe dönüştürmemiz gerekiyor. Bu amaca ancak ifade ve tartışma özgürlüğüyle, tüm bilgilerin serbest dolaşımıyla ulaşabiliriz.
Fransız sosyalistlerine (ve Fransız ulusalcıları ile Ermeni milliyetçilerine) Türkiyenin demokratlarından entelektüel finesse dolu bir ders sayılabilir. Öğrenme yeteneğine sahip olup olmadıklarını yakında göreceğiz...
Bu yazı 1,107 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
2 Mart 2012
'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
-
8 Şubat 2012
Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
-
13 Temmuz 2011
Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
-
22 Haziran 2011
Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
-
14 Haziran 2011
Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
-
13 Mayıs 2011
İktidar Kürt sorununu anlamalı
-
16 Nisan 2011
AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
-
12 Nisan 2011
Aday listelerini okuma kılavuzu
-
1 Mart 2011
Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
-
22 Şubat 2011
Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
-
19 Şubat 2011
Ergenekon faturası
-
5 Şubat 2011
Mısır'ın tarih yazdığı gün...
-
8 Ocak 2011
Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
-
5 Kasım 2010
TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
-
29 Ekim 2010
'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
-
26 Ekim 2010
Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
-
6 Ekim 2010
Washington'daki Türkiye
-
1 Ekim 2010
Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
-
29 Eylül 2010
Türkçeye onurunu iade edin
-
21 Eylül 2010
Hakkâri provokasyonuna inat
Yorumlar
+ Yorum Ekle