Cengiz Çandar
0 0 0000
Tahrandan Ankaraya hediye paketi; Türkiyeye geniş açılı objektif gereği
Bundan üç hafta kadar önce Tahranda görmeyi tasarladığım yetkililerin başında Ali Larijani geliyordu. Ben oradayken o orada yoktu.
Orada olmadı, Ankarada oldu. Ali Larijaniye, gün boyu başkentte sürdürdüğü yoğun temasların ardından İran Büyükelçiliğinde gece verilen (akşam yemeği sayılmazdı, çünkü saat dokuz buçuk-on arası ancak başlayabildi) yemekte aynı masada oturduk ve konuşma fırsatı bulduk.
Larijani, yemek masasına oturmadan önce, salonu dolduran Ankara elitine kısa bir konuşma yaptı. Siyaset, medya ve akademi dünyasından hayli kalabalık bir topluluk önünde konuşurken, İranlı zekasının somut bir örneğini verdi. Amerikaya yönelik eleştirilerle dolu konuşmasında, Amerikalıların iyi terör-kötü terör gibi bir ayırıma gittiğini, PKKlılarla Kerkük ve Musulda görüştüklerini, bu istihbarat bilgisi ni Türk tarafına ilettiklerini söyledi.
Yemek salonundaki gazeteciler haliyle bu bilginin üzerine atladılar. Hangi Amerikalıların ve ne zaman görüştüğünü sordular. Larijani, o Amerikalıların Amerikan askeri şahsiyetleri olduğunu ve böyle bir görüşmenin bir ay kadar önce yapıldığını açıkladı.
Türklerin özellikle PKK konusu ve PKKya karşı Kandil dağında İranın giriştiği askeri harekatla ilgilendiğini bildiği ya da fark ettiği için, açıklamalarını bu konu yani terörizme karşı ortak çıkarlar üzerine yoğunlaştırdı. Şu sırada İranın üzerine üzerine gelen Amerikanın, İranın yanı sıra Türkiye yönelik bir numaralı tehdidi arkaladığını ifade ederek, Türkiye ile İran arasındaki ortak çıkarlar a gönderme yapmış oldu.
Türkiye, böyle bir Amerika ile birlikte olup, böyle bir İrana nasıl karşı olabilir?
Kamuya yönelik bu başarılı public diplomacy eksersizi ile masada birebir konuşmadaki vurgu tümüyle aynı değildi. Unutmayalım ki, Larijaninin Ankara ziyareti, Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejadın Amerikan Başkanı Busha gönderdiği ve 27 yıldır yani İran İslam Devriminden bu yana ilk kez söz konusu olan mektup ile eş zamanlıydı. Üstelik, Larijani, Ahmedinejadın aksine Amerikalılarla doğrudan müzakere yanlısı olan bir İranlı yetkili.
Masada sohbet ederken, birkaç dakika önce kürsüde, Avrupa üçlüsü yani İngiltere-Almanya-Fransanın İranla üç yıl boyunca yürüttüğü müzakerelerde, İranı aldatmaya kalkıştıklarını ve İranın nükleer programına ilişkin sundukları planın boş olduğunu söylediğini hatırlattım ve durum buysa, Amerikalılar doğrudan görüşmeniz daha isabetli olmaz mı? diye sordum.
Belki diye karşılık verdi. Ardından gülümseyerek ekledi: Avrupalıların pek yetkisi yok bu konuda. Bu sözlerindeki vurgudan, Amerikalılarla doğrudan müzakere ye belkinin ötesinde ihtiyatlı bir evet cevabı sezinlemek mümkündü.
Tümü ile, bir anlamda münhasıran Irak konulu, İran heyetine kendisinin, Amerikan heyetine Zalmay Khalilzadın başkanlık edeceği müzakereler ne zaman başlayacaktı? Bu konuda nasıl bir gelişme vardı?
Ali Larijani, henüz bir hareket olmadığını, Amerikalıların ayak sürüyor gözüktüklerini bildirdi. Önce Bağdatta yapılması kararlaştırılmış olan bu görüşmelerin Cenevrede yapılması yönünde İranın bir talebi olduğundan haberliydim. Başlarsa nerede olacak? Bağdatta mı, Cenevrede mi? diye sordum. Pek İranlıyı andırmayan sarışın yüzüne yine belli belirsiz bir gülümseme yayıldı, zekice bakan mavi gözlerini dikti ve Yerinin önemi yok dedi. Mefhumu muhalifinden önemli olanın Amerika ile doğrudan müzakere olduğunu çıkarabilir miyiz? Belki...
Uluslararası politikanın, Irak savaşını bile gölgeleyecek ölçüde son yıllardaki en tehlikeli kriz konusuna ilişkin bir şeyler döndüğü ortada. Zaten, yemekten çıktıktan sonra Beyruttan gelen bir telefon, bana bir meslektaşım aracılığıyla Arap dünyasının Amerika ile İran arasında, 1972de Nixon-Kissinger ikilisinin Çine yönelik başlattığı pingpong diplomasisine benzer bir gelişmenin spekülasyonuyla çalkalandığını söylüyordu.
Wall Street Journalda -ki, Amerikalı muhafazakarların en etkili günlük organı sayılır- Clintonun ulusal güvenlik başdanışmanı Sandy Berger, Talk to Tehran (Tahranla Konuşun başlıklı bir yazı yayınladı. Yazıda, ABD, bir tehlike algılamasına sahip olanlarla, Avrupa Birliği, Rusya ve Çinle oturmalı - ve eğer müttefiklerimiz İranın makul bir öneriyi reddetmesi halinde sert yaptırımlar empoze edilmesine hazır iseler, Tahrana yönelik cesur bir diplomatik hamleye hazır olduğumuzu açıklamalıyız diyor.
Aynı gün, Financial Timesda Amerikan Senatosunun Dış İlişkiler Komitesinin kıdemli üyesi, Cumhuriyetçi senatör Chuck Hagelin America must use a wide lens for its strategy on Iran (Amerika, İran stratejisinde geniş açılı lens kullanmalıdır) başlıklı bir yazısı yayınlandı. Hagel şöyle diyor: ABD, İranla doğrudan ve tüm anlaşma ve anlaşmazlık analnalırı kapsayacak bir gündemle temasa girişmelidir. Ancak bu zor diplomatik süreç ile çözüm ve birlikte yaşayabilmek oluşturulabilir ve ABD ve İran, Ortadoğu ve müttefiklerimizin, potansiyel bir Ortadoğu yangını ve dünya çapındaki felaketi söndürmeleri sağlanabilir.
Larijaniye bu yazıdan söz ettim. Chuch Hageli tanıdığını ve bu yazıdan haberdar olduğunu söyledi. Umarım bizimkiler de olan-biteni doğru okuyor, yerli-yerine koyuyordur.
Türkiye, Larijaninin sunduğu PKKya ilişkin hediye paketinin mutluluğu yerine, İrana, bölgeye, dünyaya ve en önemlisi kendisini geniş açılı objektif ile bakarsa, dünya çapında önemli bir rol oynayabilir ve kendi güvenliğini de esas olarak bu şekilde sağlama alabilir...
Bu yazı 1,074 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
2 Mart 2012
'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
-
8 Şubat 2012
Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
-
13 Temmuz 2011
Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
-
22 Haziran 2011
Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
-
14 Haziran 2011
Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
-
13 Mayıs 2011
İktidar Kürt sorununu anlamalı
-
16 Nisan 2011
AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
-
12 Nisan 2011
Aday listelerini okuma kılavuzu
-
1 Mart 2011
Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
-
22 Şubat 2011
Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
-
19 Şubat 2011
Ergenekon faturası
-
5 Şubat 2011
Mısır'ın tarih yazdığı gün...
-
8 Ocak 2011
Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
-
5 Kasım 2010
TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
-
29 Ekim 2010
'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
-
26 Ekim 2010
Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
-
6 Ekim 2010
Washington'daki Türkiye
-
1 Ekim 2010
Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
-
29 Eylül 2010
Türkçeye onurunu iade edin
-
21 Eylül 2010
Hakkâri provokasyonuna inat
Yorumlar
+ Yorum Ekle