Milliyet'in birinci sayfasındaki fotoğrafa bakıyorum. Şimdi hiçbiri hayatta değil bu bebelerin. Gece vakti bir bomba patladı, hepsi havaya uçtular.
İçim acıyor.
Ümran Avcı'nın röportajından:
"Altı çocukları oldu. En büyüğüne hep var olsun diye Hebun dediler. Sonrakine müjdeli haberler getirsin diye Mizgin (müjde), üçüncüsüne Evin (aşk), dördüncüye Zilan (yaşam), beşinciye Barış, altıncıya Şilan (yaslı) adını verdiler. Ne Mizgin müjdeli haberler verebildi, ne Zilan adının anlamını taşıyabildi. Diyarbakır'da patlayan bomba, anne Feride Demir (33) ile çocukları Mizgin (12), Evin (10), Zilan (7) ve Şilan'ı (11 aylık) bu dünyadan kopardı."
Soru, burgaç gibi oyuyor:
Acıya yabancılaşıyor muyum?
Bir terör eylemiyle on kişi ölüyor, yedisi çocuk... Geçen gün yazdığım tek bir yazıyla geçip gidecek miyim? Çocukların yaşamı bu kadar ucuz olabilir mi?
Çocuklar ölüyor.
Kılımız kıpırdamıyor gibi. Tepkiler yasak savma kabilinden. Kanıksamaya mı başladık yoksa?
Ürkütücü!
Bir hastanede, acil servisin önünde bekleşiyoruz. Yılların ötesinden bir dost, sıkıntılı bir yüz ifadesiyle oturuyor:
Süleyman Genç.
Saçlarına ak düşmüş, zayıflamış. Acil serviste yatan karısını bekliyor.
Süleyman Genç, CHP'de yıllar boyu siyaset yaptı. Ecevit'i önce partide, sonra ülkede iktidara taşıyan hareketin genç liderlerindendi. Karaoğlan adını dağa taşa yazarak hem 'değişim'in bayrağını CHP'de yüksek tutmuş, hem de 12 Mart darbesine karşı demokrasi mücadelesi vermişti Ecevit'le birlikte...
Kederi yüzünden akıyor.
Ne olacak bu memleketin hali sohbetine dalıyoruz bir ara. "Bekleme Hasan Cemal, Türkiye öyle kolay kolay yerli yerine oturmaz, durulmaz" diyor Süleyman Genç, "Kolay değil bu. Belki daha 25-30 yıl var bizim memleketin durulması için. Tersini düşünmek, Türkiye'nin sosyolojisine aykırı. Daha çalkanacağız."
Belki de öyle.
Herkes herkese kızıyor. Tuhaf bir duyarsızlık bulutu yükseliyor. Zihinlerin arasını perdeliyor, insanları birbirinden ayırıyor. Kendini karşısındakinin yerine koyup anlamaya çalışmak gibi bir çabaya çok seyrek rastlanıyor.
Ne yazık!
İnsanları birbirlerine düşmanlaştırmak için, birbirlerini tüketmeye teşne varlıklar haline dönüştürmek için ellerinden geleni yapanlar var. Açık açık linç çağrıları yapabiliyorlar.
Bunun çarpıcı bir örneği dünkü Radikal gazetesinin manşetindeydi:
"Lince açık çağrı yapılıyor; Elif Şafak aleyhine linç kampanyası yürütülüyor. Bir grup, herkesi Elif Şafak'ın duruşmasına çağırıyor, 'Bölücülerin, mütareke aydınlarının prensesi' diyerek..."
Ne yapmış Elif Şafak?
Roman yazmış... Roman yazdığı için hakkında dava açılmış... Roman yazdığı için hakkında "Vurun kahpeye!" oyunu sahneye konmuş...
Yani katline fetva çıkarılıyor.
Çıt yok!
Hatta çıtı çıkması gerekenler bile suskun. Niye? Hani ifade özgürlüğü, hani sanatçının özgürlüğü, hani sözcüklerin uçuşma özgürlüğü?.. Nerede kaldı demokrasi, insan hakları?.. Bunlar için asgari dayanışma...
Tanrım, niçin umursamıyoruz?
Bilemiyorum, ne yazayım?
Sinsi bir oyun oynanıyor. Hep birlikte bu oyunun figüranları haline mi geleceğiz, yoksa oyunu bozabilecek miyiz? Bu soru son zamanlarda kafamı fazlasıyla meşgul ediyor. Maalesef iyimser olamıyorum eskisi gibi...
Oyun deyince...
Geçen gün elektronik postadan bir mektup çıktı. Sakarya'dan biri, kaygılı:
"Sakarya'nın Akyazı ilçesinde Diyarbakırlı gençlerle Akyazı'nın yerel gençleri arasında çıkan küçük bir münakaşa PKK sempatizanlığı bahanesi ile büyük bir arbedeye dönüştü. O bölgede oturanların ve olayı görenlerin anlattığına göre, Akyazı'daki gençler ilk olarak o çocuklara sataşmış ve münakaşa böyle başlamış. Olaylar, fısıltı gazetesiyle sanki planlı bir şekilde tüm ilçeye yayılmış ve özellikle halk galeyana getirilmeye çalışılmış...
Bu olay da gösteriyor ki:
Türkiye'de toplumsal huzurun içine dinamit koymak isteyen bir güruh var. Son Söğüt şenliklerinde yaşananlar da, bu provokasyonların ve demokrasi düşmanlığının bir uzantısı değil mi?
İki bebem var.
Onların geleceği için endişe ediyorum. Ben Sakarya'lıyım. Eşim, Malatya Pütürge'lidir, yani Kürt...
O Diyarbakırlı gençler gibi eşim de kendi tebaasına hakaret edilmesinden ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi görülmesinden rahatsızlığını sık sık dile getiriyor. Haksız mı? Evet, PKK ne kadar kötü ise, toplumu kamplaştırmaya çalışan şehit cenazesi suiistimalcileri de o kadar kötü değiller mi?.. Lütfen bu oyunu bozunuz!"
İyi pazarlar!
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle