İçinde yaşadığımız akvaryumun suyu olan yaşam tarzını kirleten kaynakları temizlemeden sağlıklı bir hayat yaşamak mümkün değildir.
Bu kaynaklar; ülkeyi çöplüğe çeviren çevre savaşı, toplumun yaşam tarzını yozlaştırıp çürüten medya savaşı, beyinleri işgal ederek küresel yaşam tarzını dayatan zihinsel savaş, vücudumuzu şişiren boyalı sıvı ve içkileri dayatan su savaşı, Türk toplumunu hasta ederek kırmayı amaçlayan sağlık savaşı, bilimsel yozlaşmaya yol açan bilim savaşıdır.
Bunlardan belki de en önemlisi, zihinsel savaşın yol açtığı zihinsel kirlenmedir.
Zihinsel savaşın amacı insan zihnini ele geçirmektir. İnsan ve toplumun yaşam tarzını kurgulamanın en kestirme yolu budur. Bu yöntemin en etkili olduğu zaman ise bebeklik dönemidir.
Algılamaya henüz yeni başlayan bebeklere, ilk tanıması istenen nesneler, sevgi ve güven sözcükleri içine gizlenerek reklâm, çizgi filmler ve çocuk programlarıyla sunulur.
Bu şekilde çocuğun zihinsel bariyerleri kolayca geçilerek sigaradan cep telefonuna, janjanlı şeylerden kolalı içkilere kadar yaşam tarzına girmesi istenen her şey, ilk algılanan nesneler olarak körpe beyinlerine kök hücre nakli gibi ekilir.
Artık minik yavrular bu nesnelerin sağlığa veya insan hayatına zararlı olabileceğini idrak edemez. Çünkü minik beyinlere binlerce kere aşılanan hayata bağlar bağlan hayata şifreleriyle ilişkilendirilen bu görüntüler gözü kulağı gibi vazgeçilmez olarak algılanır.
Sonraki yıllarda bunların zararlı olduğu idrak edilse bile iş işten geçmiş, bu alışkanlıklar insan hayatının bir gerçeği haline dönüşmüştür. Kendini yaşadığı dünyaya bağlayan bu nesnelerdir. Bunların yan etki ve zararlarının da artık hiç bir önemi yoktur.
Henüz reşit hale gelmemiş çocukların beyninin bu şekilde programlanması, özgürlükler açısından da endişe vericidir. Uzaklardan ve bebeklik yıllarından gönderilen sinyallerle yönetilen kuşaklar mı tasarlanıyor? Özgürlükler, sadece silahla yok edilmiyor. Minik beyinlere defalarca aşılanan bu tehlikeden, Selocanlarımızı yani, küresel minik robotlara dönüştürülmeye çalışılan canlarımızı, nasıl koruyabiliriz?
İnsan beynini ele geçirmeyi ve yaşam tarzını kendi isteklerine göre düzenlemeyi hedef alan bu savaş, eğlenceden eğitim ve kültüre kadar birçok alanda sessiz ve derinden devam ediyor.
Bu zihinsel savaş aslında kültürel bir salgındır. İnsan beynine en yoğun bilgi girişinin olduğu ortamlar; eğitim kurumları, yazılı ve görüntülü medya, eğlence mekânları bu salgının yayılma yerleridir. Çünkü, bu virüs bilgilendirme, eğitim, öğretim, eğlendirme gibi yararlı faaliyetler sırasında zihinlere gayet kolay nüfuz etmektedir.
Yat yat uyu, uyu uyu yat virüsünün uyuşturduğu beyinlere kolaylıkla yerleşen ve hastalık üreten yaşam tarzını sinsice yükleyen bu salgın hızla yayılıyor. Bu salgın pop kültürü, çağdaş ve modern yaşam, batı tipi yaşam gibi fiyakalı isimler arkasına saklanarak, dilimizden mağaza isimlerine kadar pek çok alanda, yöresel ve geleneksel olan her şeyi silip süpürüyor.
Pembe hayallerle sanal bir dünya kurulurken aslında yapılan iş, zihinsel aldatmadır. Dış dünyayı tanıma ve bilgilendirme gibi çok yararlı eylemlere bulaşan bu kültürel salgın, bilgi bombardımanı arasına sokuşturulan yanlış, yararsız ve hatta zararlı bilgilerle yapılan zihinsel aldatma döneminden sonra, zihinsel kirletme dönemine geçer:
Çağımızın en ciddi sorunu, bu bilgi kirlenmesinin yıllar süren tortusu olan zihinsel kirlenmedir. Yalan yanlış bilgiyle doldurulan kirlenmiş beyinler, kendilerine yaklaşan felaketi kurtuluş gibi görürken, zihinlere gizlice yazılan seçenek listesinden seçim yapmayı özgürlük zannedebilir.
Beynimizi sığlaştıran bu zihinsel kirlenme, belleğimize yayılıp bütün zihni kaplarken aslında zihinsel işgal tamamlanıyor demektir.
Bu aşamadan sonra ise kıyıda köşede kalan bize ait ne varsa acımasız bir şekilde imha edilir. Milli ve manevi değerler, vatan, bayrak, din, ahlak ve size ait her şey gereksiz, modası geçmiş ve çağ dışı kabul edildiği için imha edilmelidir.
Bu dönem resmen zihinsel soykırım dönemidir ve bildiğimiz soykırımdan daha acımasız ve daha tehlikelidir. Çünkü maddi soykırıma uğrayan bir toplum yok olduğu için, artık onu kullanma şansı yoktur. Zihinsel soykırıma uğrayan bir toplum ise ölmesini engelleyen asgari bir ücretle köle olarak kullanılabilir.
Bu soykırıma uğrayan toplumlar, kendi değerlerinden soyunup, yaşam tarzını dışarıdan yüklenen değerlere göre tanzim ettiği için, kendi değerlerine yabancılaşır, küçümser hatta onları düşman gibi görmeye başlar. Kutsal değerleri çiğnenir veya satılırken sevinir ve üzülenleri yadırgar, noolmuş yani? der. Çünkü ruhunu yeni kutsallar sarmıştır.
Kendi anne ve babasını bile acımasız bir şekilde öldürmekten çekinmez ama aynı gün eğlence partisi verirken, sakladığı annesinin cesedini, arkadaşlarının keyfini bozan utanılacak bir nesne gibi görür. Yeni yaşam tarzına çabucak alışmıştır artık.
Nüfus cüzdanında T.C. vatandaşı ve Müslüman yazan pek çok kişinin kendisini dünya vatandaşı gibi hissetmesinin asıl nedeni; işte bu zihinsel soykırımdır.
Gerçek hayattan rol modeli olarak zihinlere yansıyan; güç ve paranın bütün değerleri ezerek yerine geçmesi, güç ve paraya ulaşmak için toplumun yaşam tarzını kemiren ve hastalık üreten akvaryuma dönüştüren başka bir salgın hastalığa yol açar.
Bu tehlikeli salgın yolsuzluktur. Bu virüsün esir aldığı toplum çökerken, yaşam tarzları hastalık üreten bataklığa dönüşür. Çünkü tüm kaynakları yolsuzluğa kurban gittiği için, yeni kurban; hastalıklar içinde kıvranan kendileri olacaktır. Önlenemeyen sosyal hastalıklar, zincirleme yolla ve çığ etkisiyle yaşam tarzımızı işte böyle, hastalık üreten bataklığa dönüştürmüş oluyor.
Zihinleri işgal edilen ve tüm değerleri soykırıma uğrayan toplumlar, yolsuzluğa, faiz ve borçlara kaptırdıkları trilyon dolarların ne kadar büyük bir miktar olduğunu algılayamadığı gibi, neden ve nasıl gittiğinin şifrelerini de çözemez. Kaybettiği bu trilyon dolarların binde birini tekrar alabilmek için, kedinin kendi kuyruğuyla oynadığı gibi, sürekli dolanır durur. Sürekli sahte şifreleri çözmekle oyalanır.
Hâlbuki asıl Da Vincinin şifresi; kendi hayatının ve sağlığının kilitlendiği bu şifredir, bilemez ve çözemez! İşte bu zihinsel işgal ve soykırım; içinde yaşadığımız akvaryumu kirleten, zihinleri kilitleyen ve toplumları acınacak hale getiren böylesine acımasız bir akıl oyunudur.
Zihinsel soykırıma uğrayan toplumlar, içine düştükleri hastalık üreten bataklığı idrak edecek ve kurutacak zihinsel derinliği de kaybederler. Onların yapabileceği tek şey; bu bataklığın sürekli ürettiği sivrisinek ordusuyla savaşmak ve kıt kaynaklarını bu şekilde harcamaktan ibarettir. Ama bu sivrisinek bulutları hiç bitmeyecektir.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle