Şii ekseni Irak ve Lübnan üzerinden Batıya doğru genişlemiş durumda. İran artık devrim yaymıyor İslam dünyasına; ama kendisi yayılıyor.
Ekonomik olarak, askerî olarak ve nihayet devrim vurgusu olmasa da dinî olarak yayılıyor. Bu yayılmanın bir anilmerkez itmeyle mi olduğu, yoksa periferinin merkez olma hayaliyle yaptığı ilelmerkez bir çağrıyla mı olduğu önemlidir. Irak, Şiiliğin Necef ve Kerbela gibi önemli kutsal şehirlerini ve tabii havzalarını barındırıyor. Bu özelliğiyle yeni dönemde Şiiliğin teolojik yapılanmasını kökten değiştirebilecek, alim vurgusunu yeniden ırk vurgusuyla birleştirebilecek, şeriatla aşireti barıştırabilecek, Farslılıktan Araplığa kaydırabilecek bir potansiyele sahip.
Hizbullahın potansiyeli Iraktan aşağı kalır değil. İsraille savaşmanın, Filistine komşu olmanın, mağdur ve mazlum olmanın avantajını çok iyi kullanıyor Hizbullah. Geçtiğimiz yıla kadar Fadlallah tarafında olan liderlik ibresi de artık geri dönmemek üzere Nasrallahı gösteriyor. Gerekli gördüğünde Nasrallahın imajını besleyecek bir savaşı başlatmayı dahi göze alabilecek bir örgüt Hizbullah. Bu lider endekslilik, örgütü kırılgan da kılıyor aynı zamanda, ama Nasrallah hayatta kaldığı müddetçe bu kırılganlığın farkına varan yok.
Şii ekseninin Batıya doğru genişlemesi, doğuda da, güneyde de karşılığını buluyor. Pakistanda, Tacikistanda, Azerbaycanda daha duyulur, siyaseten daha hareketli bir Şii varlığını hissediyoruz. Bahreynde Şiiler nüfustaki ağırlıklarını hızla nüfuz ağırlığına dönüştürüyorlar. Suudi Arabistanda hatırı sayılır bir örgütlenme hamleleri var. Sudan ve Yemen civarlarında yaygın olan Zeydîlik dahi, Şiiliğin Fâtimilik kolundan saparak doğmuş Nizârilik ve Dürzülük dahi Ortadoğuda gözlenen yeni yapılanmada daha fazla söz sahibi olmak için harekete geçmiş durumda. Hint altkıtasında Nizâriliğin uzantıları olarak ortaya çıkan Ahmedilik ve İsmailiye sadece anavatanında değil, Avrupa ve Amerikada da aktivitelerini hızlandırmış durumda.
Şiiliğin bu dirilişi tamamen içten gelen itmelerle oluşmuş değil. El Kaide ile birlikte Sünni İslamı, Hanbeliliği ve Seyyid Kutup gibi neredeyse her Sünni Müslümannın evine girmiş bir tefsirin yazarını karalayan Batının bu dirilişte etkisi var elbet. Avrupada Alevi İslam diye bir ucube kurgulayıp, bunu Avrupa İslamiyeti haline getirmek isteyen sivri zekâlılar olduğu gibi.
Dıştan çekme ve yönlendirme olsa da Şii dünya Irak ve Güney Lübnanın sağladığı sinerji ile bu çekmeye muadil iç dinamikleri harekete geçirebilmiş durumda. Doğu ve Güneydoğuyu ziyaret eden, köylerde, kasabalarda sohbet halkaları tesis eden Şii mollalarının sayısı artıyor her gün. Başörtülü kızlarımıza verilen burs meselesi, bursa bakan yönüyle değil, başörtüsüne bakan yönüyle medyatikleşti. Oysa İran burslarıyla okuyan daha nice erkek ve kız çocuklarımız var bizim.
Şiilikteki bu dinamizm her durumda bir tehdittir ama illa da kötü ve menfur olmak zorunda değildir. Sünni dünya bu dinamizmin karşısına kendi dinamizmini çıkarabilirse, telahuk-u efkardan hakikat neşet eder. Bu açıdan bir uyarı değil, bir çağrı yazısı bu. Yine de bu çağrı dinlenilmezse neler olabileceği yönünde bir uyarı çağrının gücünü destekleyecektir.
İran, geçtiğimiz ayın son on gününde Zülfikar Darbesi adını verdiği bir askerî tatbikat yaptı. Tabii ki bölgedeki Amerikan ve İngiliz varlığına, İrana girerseniz üzülürsünüz mesajı veren bir tatbikattı bu. Fakat ismin manasıyla Şii eksenin Sünni dünyasını ikiye ayırmışlığı arasındaki irtibat, darbenin sadece Batılı işgalcileri hedef almadığını gösteriyor.
Malumunuz, Zülfikar Darbesinden kasıt İran efsanelerinde bolca anlatıldığı üzere Hz. Alinin at sırtındaki zırhlı bir askeri atıyla birlikte ortadan ikiye ayıran kılıç darbesidir. Efsane buna, kılıcın ucunun toprağa değmesi durumunda yerin lerzeye gelip sallanmasını da katar. Şahablarıyla, nükleer füze potansiyeliyle İranın ortadan ikiye ayıracağı millet biz olmasak gerekir; ama toprak bizim toprağımız...
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle