Cengiz Çandar
0 0 0000
'Türk hükümeti' ile 'İran devleti'nin Ankara buluşması
Ankara'ya dün gelen İranlı konuk Ali Larijani 'nin temasları, belki de Condoleezza Rice kadar önemliydi.
Çünkü, daha önce de defalarca belirttiğimiz gibi, Ali Larijani, İran'ın karmaşık iktidar yapısı içinde çok önemli "iki şapka" yı birlikte giyen bir yetkili.
İran'da sıfatlar "protokol sıralaması" nı belirlese de, "önem ve işlev" bakımından diğer ülkelerle karşılaştırıldığında hayli farklı. "Mürşid" diye anılan "dini lider" Ali Hamenei 'nin en tepedeki konumu tartışılmıyor. Onun hemen altında, görünürde Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad 'ın yer alması gerekirken, Cumhurbaşkanı mı, yoksa seçimlerdeki rakibi, eski Cumhurbaşkanı Haşemi Rafsancani mi geliyor tartışılır. Zira, Rafsancani, "Meclis-i Teşhis Maslahat-ı Milli" yani "Ulusal Çıkarları Belirleme Konseyi" diye tercüme edilebilecek, "strateji belirleyen" bir mekanizmanın başında.
Ali Larijani ise bir yandan, "Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi" nin genel sekreteri, bu anlamda sanki Yiğit Alpogan 'ın muadili gibi; bir yandan da "nükleer baş müzakereci." İran'ın nükleer programı, uluslararası politikanın bir numaralı gündem maddesi haline geldiği için, Larijani'nin bir de bu sıfata sahip olması, "sistem" içindeki rolünü ikiye katlıyor. Ayrıca, bir de kararı alınan ama uygulanmasına geçilmemiş olan, Irak konulu İran-Amerika müzakerelerindeki İran heyetinin başında o yer alacak. Etti, "üçüncü" sıfat.
Dolayısıyla, Ali Larijani, bir ölçüde Cumhurbaşkanı Ahmedinejad kadar önemli, etkili ve yetkili bir şahsiyet. Ahmedinejad, "hükümet" ise; Larijani, "devlet" denebilir. Ali Larijani, Muhammed Hatemi 'nin sekiz yıllık cumhurbaşkanlığına damgasını vuran "reformist dönem" de radyo-televizyonun, en etkili medyanın başında idi ve "muhafazakârlar" ın önde gelen bir yetkilisi olarak, "reformistler" e dünyayı dar etmişti.
Şu anda aldığı pozisyonu, Ahmedinejad ile Rafsancani arasında bir yerde diye tanımlayabilmek mümkün. Ahmedinejad kadar "aşırı muhafazakâr" da değil, Rafsancani ölçülerinde "esnek" de değil. İran'ın nükleer programının devamından, hatta "nükleer silah yapma kapasitesi" ne erişmesinden yana ama "nükleer silah yapması" ndan yana bulunduğu kuşkulu. Çünkü, esas olarak "müzakereler" den yana; müzakere masasına İran'ın "güçlü konumda" oturmasını istediği için, "nükleer koz" sahibi olmasını ister görünüyor. Bu bakımdan, İran'ın Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'ndan (NPT) çekilmesini isteyen "aşırı" kanat ile aynı dalga boyunda da bulunmuyor.
Ankara'nın, Tayyip Erdoğan 'ın, Abdullah Gül 'ün ve Yiğit Alpogan 'ın konuğu böyle bir kişilik. Kendisine, Türkiye'nin "BM Güvenlik Konseyi kararlarına uyacağı, o nedenle işi oraya vardırmamak için İran'ın Uluslar arası Atom Enerjisi Ajansı ile sıkı işbirliğine gitmesi gerekdiği, uranyum zenginleştirmeden vazgeçmediği takdirde Türkiye'nin BMGK'nın İran'la ilgili alacağı her karara uyarak uluslararası toplumla (yani ABD ve Avrupa) birlikte hareket edeceğini" söylemek fazla bir anlam taşımıyor.
Bunu söylemek için Ali Larijani'nin Ankara'ya gelmesi gerekmiyordu. Türkiye'nin Tahran Büyükelçisi, bunu aynen bu şekilde İran Dışişleri Bakanı'na Tahran'da iletebilirdi. Bu tür konuşmalarda, çok daha içerikli bir gündem beklenmeli.
BM Güvenlik Konseyi'nin İran'a ekonomik yaptırım kararı alması veya bir "askeri müdahale" nin önünü açacak bir karara varması, özellikle Çin'in ve Rusya'nın İran ile yoğun ekonomik ilişkileri göz önüne alındığı takdirde pek gerçekleşecek bir ihtimal gibi gözükmüyor. O nedenle, Türkiye'nin "BMGK'nın İran'la ilgili tüm kararlarına uyacağını" bildirmesinin bir "maliyeti" yok. Sonuç itibarıyla, Türkiye'yi de incitecek bir karar, enerji ithalatının yüzde 90'a yakınını İran'dan karşılayan Çin sayesinde çıkmaz.
Buna mukabil, Türkiye, hem İran çapında ve ölçüsünde bir "bölgesel güç" ve hem de bir NATO üyesi ve bu kapsamda ABD'nin de müttefiki. İran yönünden bakıldığında, Türkiye, İran'ın Amerikalılarla oturmak istediği "müzakere masası" nın "prosedürü" nün tartışılacağı, bunun o masaya oturulmadan önce Amerika'ya iletileceği bir "işlevsel komşu" rolünü oynayabilir.
Bu, "arabuluculuk" da değildir. "Arabuluculuk" için her iki tarafın Türkiye'den böyle bir talebi yok. Olmasına gerek de yok . "Arabuluculuk" değilse de, Türk diplomasisinin sevdiği bir terim ile Türkiye taraflar arasındaki müzakereleri "kolaylaştırıcı" (facilitator) bir rol oynayabilir. Bu da, mevcut uluslararası konjonktürde "anlamlı" bir roldür.
Ahmedinejad'ın Bush 'a mektup gönderdiğinin basında yer aldığı, İran'ın her şeye rağmen ABD ile "müzakerelere oturmaya teşne bulunduğu" bir ortamda, Türkiye'nin buna katkısının olabilmesi, Ali Larijani'nin Ankara temaslarının Ankara tarafından "ustaca" değerlendirilebilmesiyle mümkün olabilecek.
Bırakın bir "askeri çatışma" yı, İran'a uygulanacak bir ekonomik ambargo ve bunun BMGK tarafından kararlaştırılması, Türkiye'nin İran'dan doğal gaz dahil bir çok alanda mal alış ve satışının durması demek. Birkaç milyar dolarlık bir ticaret hacminin etkilenmesi demek.
Türkiye'nin Orta Asya ile kara trafiğinin sakatlanması demek. Türkiye'nin uluslararası gerilim ortamını yatıştırıcı bir rol oynamakta çıkarı apaçık. Her şey, ABD ile İran arasında gerili ince ip üzerinde dans edebilme yeteneğinin ortaya konmasında ve Ali Larijani'nin Ankara'ya gelmesi bunun için uygun bir fırsat...
Bu yazı 1,007 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
2 Mart 2012
'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
-
8 Şubat 2012
Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
-
13 Temmuz 2011
Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
-
22 Haziran 2011
Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
-
14 Haziran 2011
Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
-
13 Mayıs 2011
İktidar Kürt sorununu anlamalı
-
16 Nisan 2011
AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
-
12 Nisan 2011
Aday listelerini okuma kılavuzu
-
1 Mart 2011
Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
-
22 Şubat 2011
Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
-
19 Şubat 2011
Ergenekon faturası
-
5 Şubat 2011
Mısır'ın tarih yazdığı gün...
-
8 Ocak 2011
Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
-
5 Kasım 2010
TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
-
29 Ekim 2010
'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
-
26 Ekim 2010
Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
-
6 Ekim 2010
Washington'daki Türkiye
-
1 Ekim 2010
Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
-
29 Eylül 2010
Türkçeye onurunu iade edin
-
21 Eylül 2010
Hakkâri provokasyonuna inat
Yorumlar
+ Yorum Ekle