Ekrem Dumanlı
0 0 0000
Cepheleşme sendromu
Önceki gün eski kitaplar arasında dolaşırken Peyami Safanın şu cümlesine rastladım: Türkiyede irticanın ilmî tarifi yapılmamıştır.
1959da yazılan bu satırları hafif bir tebessümle karşılamak zorunda kaldım ve kendi kendime İlahi Peyami! 45 yıl önce söylediğin bir cümleyi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı söyledi diye kıyametler kopuyor.
Pazar günkü Yeni Şafak, Demirel ile ilgili büyükçe bir kupür kullanmıştı. 1987de Cumhuriyete konuşan Süleyman Beyin röportaj başlığı aynen şöyle: Laikliği tarif etmek lazım. Mülakat metnine dalınca karşınıza şu cümleler de çıkıyor: Anayasanın hiçbir yerinde tarif edilmiyor. Laiklik sadece Ceza Kanununun 163. maddesinde bir cümle ile geçiliyor. Her askerî müdahale öncesinde laiklik çiğneniyor ve irtica gerekçeleri vardır. Demirelin bugün söylediği ile dün söylediği arasında ne kadar büyük fark var. Belki de bu yüzden yıllar geçiyor, bir arpa boyu mesafe alınamıyor.
Pazartesi günleri neşredilen Zamanüstü Yazıları takip ediyorsunuzdur. Bundan kırk yıl, altmış yıl, seksen yıl öncesinde kaleme alınmış yazılar yayınlanıyor. Bu makaleleri okuyunca bazı konularda mesafe alınamadığını görüyor, üzülüyorsunuz. O kadar çok şey değişti ki dünyada. Fikirler eskidi, ideolojiler çürüdü, onların yerini yeni düşünceler aldı. Ne var ki bizde bazı problemler bir türlü çözülemiyor. Kördüğüm olmuş mevzulara bakıldığında ümitsizlik ve karamsarlık çöküyor ruhlarımıza. Demek değişen bir şey yok tespitinden Demek hiç bir şey değişmeyecek kehanetine ulaşmak da mümkün. Aslında kangren olmuş konulara yeniden dönüldükçe bambaşka bir duyguya kapılmak gerekiyor. Onca değişim ve oluşuma rağmen sembolik kavgaların ülkenin ufkunu karartması, aklı başında insanlar için bir ibret vesikasıdır; umutsuzluk vesilesi değil.
Türk insanının gayretini; himmetini, cesaretini takdir etmek; en azından hakkını teslim etmek gerekiyor. Çünkü o, olumsuz şartlara rağmen, kendi iç dinamizmiyle ayakta kalmıştır hep. Statüko her şeyi çekilmez hale getirdiği halde ticarette, siyasette, sanatta, kültürde o hep kendine mahsus bir sezgi ile yeni mecralar açmıştır. Basiret ve firasetiyle hep itidal yolunu seçmiş ve sosyal barışı korumayı onca tahrike rağmen başarmıştır insanımız. Halkın defalarca geçtiği çetin sınavdan aydınların geçememesi düşündürücü. Önyargı ve şartlanmışlık, Türk entelektüelinin iliklerine kadar işlemiş. Bazı kimseler, en olumlu icraatları bile mariz bir cepheleşme içgüdüsüyle göğüslemeyi düşünüyor. O yüzden mesafe alınamıyor.
Dün bir gazetede ilginç bir haber vardı: Kutlu Doğumdan sonra Mutlu Doğum başlığıyla verilen habere göre Kadıköy Belediyesi, 15-21 Mayıs tarihleri arasını Mutlu Doğum Haftası olarak kutlayacakmış. Gazetenin verdiği bilgilere göre Atatürkün 1881de doğduğu bilinse bile, doğum günü bilinmiyormuş. Bunun üzerine Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, 19 Mayısı Atatürkün doğum günü ilan etmiş ve Kutlu Doğum Haftasından ilham almış.
Atatürkün doğum günü münasebetiyle etkinlik düzenlemeyi anlamak mümkün de, Atatürkü Hz. Muhammedin karşısına alırcasına ya da nübüvvet gibi İlahi bir makamla eşdeğer görmeyi çağrıştırırcasına kutlama yapmayı anlamak mümkün değil. Eğer Sayın Başkan, Atatürk-Hz. Muhammed karşılaştırması ya da benzeştirmesi yapanların kendilerini ve Atatürkçülüğü ne kadar zor durumda bıraktığını bilseydi böyle bir hamle yapmanın riskini de görmüş olurdu. Halk irfanının topuklarına kadar erişebilseler, Atatürkün tarihî yerini de, Hz. Muhammedin saygınlığını da halk vicdanında görecek ve yanlış anlamalara neden olacak bir işe girişmeyeceklerdi.
Bir yandan halk kendini yeniliyor, değişiyor ve bütün bu değişim içinde kültürel kimliğini koruyor. Diğer yandan bazıları da kadim yanlışları daha da kördüğüm haline getirecek semboller üzerinden buyurgan yollar açmaya gayret ediyor. Bu ülkenin aydınları cepheleşme sendromundan kurtulamazsa bir gün görecekler ki halk kendilerini bir hayli geride bırakmış. Belki de bu şekilde çözülecek bazı temel sorunlar; yani pratik çözümler teorik kavgaları bitirecek, yeni bir sentez çıkacak ortaya.
Bu yazı 1,154 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
24 Eylül 2012
Ne gereği vardı?
-
11 Haziran 2012
Cuntalarla nasıl mücadele edilecek?
-
30 Nisan 2012
Şiddet!
-
16 Nisan 2012
'28 Şubat'çılardan panik atak hamleleri
-
10 Nisan 2012
Çin'den bakınca Türkiye'nin gücü
-
9 Nisan 2012
Darbede tanıdığım dört subay
-
2 Nisan 2012
Suriye İran... İşte çetin imtihan!
-
26 Mart 2012
Terlik
-
13 Şubat 2012
Aman dikkat!
-
6 Şubat 2012
Bu yüzden mi susuyorsunuz?
-
23 Ocak 2012
Hem Hrantçı hem Ergenekoncu olunabilir mi?
-
16 Ocak 2012
Kaç kafatası bir manşet eder?
-
9 Ocak 2012
Hesap vermek
-
26 Aralık 2011
Çanlar Avrupa için çalarken
-
19 Aralık 2011
Militan
-
12 Aralık 2011
Maazallah!
-
5 Aralık 2011
Global Ergenekon
-
28 Kasım 2011
Dersim'den alnımızın akıyla çıkmak
-
23 Kasım 2011
İngiltere'yi yeniden keşfetmek
-
21 Kasım 2011
Dersim'in şifreleri
Yorumlar
+ Yorum Ekle