Deniz Ülke Arıboğan
0 0 0000
Blairizmin sonu mu?
İngiltere'de yapılan 4 Mayıs yerel seçimleri Avrupa'da birbiri ardına gelen siyasi çöküşlerin şimdilik sonuncusu. Önce Schröder, ardından Berlusconi ve şimdi de 1997'den bu yana Britanya (bizdeki adıyla İngiltere) başbakanı olarak görev yapan Tony Blair. Henüz 53 yaşındaki liderin fiziken çok genç olsa da, siyaseten yaşlanmış bir portre çizmeye başladığı aşikar. Sandık sonuçları büyük bir hezimeti gösteriyor. İşçi partililer ise seslerini yükseltmeye başladı. Komutan, muzaffer kimliğini yitirdiğinde, zeminin kayganlığı artıyor.
Siyaset, galibiyetlerden beslenen bir canavar ve hiç kimse zor günde dayanışma ve birliktelik ruhunu kutsamıyor. Etobur canavar, ilk önce afiyetle lideri yiyor, üstelik de çiğ çiğ. Lider ise canını kurtarma telaşında, hezimetin sorumlularını arıyor. Blair, biliyor ki, seçim darbesinin hazırlayıcıları en yakınları; İçişleri Bakanı Charles Clarke (yalan beyan sorumlusu!), Başbakan Yardımcısı John Prescott (aşk ilişkileri sorumlusu!) ve Sağlık Bakanı Patricia Hewitt (hemşireleri kızdırma sorumlusu!). Üstelik skandalların ortaya çıkış zamanlaması da ilginç. Yenilgi hazırlanmış ve içeriden desteklenmiş görünüyor. Komutan kendi mevziini koruyamaz ve cephe gerisinden vurulursa, zaten galibiyet hayal. Geçmiş olsun diyoruz.
Parti tabanı da seçim yenilgisinin ardından kaynamaya başladı bile. Blair'in İşçi Partisi'ni iktidara taşıyan 1997 yılı genel seçimleri öncesinde, Gordon Brown ile anlaşarak ikinci iktidar döneminde parti liderliğini ve başbakanlığı devretmeyi kabul ettiği, ama buna uymadığı söyleniyor. Yani Blair'in etik açıdan da arızalı olduğu düşünülüyor.
Oysa son günlerin günah keçisi olsa da Blair, İşçi Partisini 18 yıl aradan sonra iktidara taşıdığında, toplumsal prestiji ve kişisel liderliğine olan inanç, partisine olan desteği fazlasıyla aşarak % 80'lerin üzerinde seyrediyordu. Uyguladığı politikalar, dünya düzeyinde etkiler yaratıyor ve sağ, sol, liberalizm, keynesçilik, sosyal demokratlık gibi bir çok kavram, ona referansla yeniden tanımlanıyordu. Öyle ki, Blairizm, ansiklopedik bir terim olarak, literatürün en popüler söylemi haline gelmişti. Penguin Kitabevi'nin İngilizce sözlüğü Blairizm'i hummalı tartışmalardan sonra, geleneksel sosyalizmin dönüşmüş bir biçimi olarak tanımlamıştı.
Kimilerine göre Blair'in tarzı aslında yumuşatılmış ve pantolon giyinmiş bir Thatcherizmden başka bir şey değildi. Yani yeni bir durum arz etmiyordu. Oysa kimileri onu sağ ile solu birbirine yaklaştıran ilginç bir harmanın mimarı, üçüncü yolun teorisyeni olarak görüyordu. Blair, üçüncü yolu dış politika alanına da taşımaktan kaçınmadı. ABD ile ilişkilerinde Almanya ve Fransa gibi karşı duruş sergilemek yerine, yönlendirici müttefik rolüne soyundu. Ona göre, ABD karşısına çekilecek her seti yıkabilecek güçteydi ve karşı gelmek devrilmeye yol açabilirdi. Onunla birlikte yürümekse, yönlendirebilecek aklın varlığı halinde, büyük bir silahı kendi eline almak anlamına gelecekti. Irak savaşı, bir test alanıydı.
Blair, İngiltere'yi dış politikada çok aktif bir konuma getirdi. Bir yandan AB'yi, diğer yandan ABD ve Rusya'yı belirli bir mesafede tutma üzerine kurulu, İngiltere'nin tarihsel misyonu olan dengenin dengeleyicisi pozisyonuna oturttu. Ama Irak savaşı etik bir savaş değildi ve politik meşruiyeti sağlanamadı. ABD ile ittifakı Blair'i de lanetliler gemisine yerleştirdi, oysa ABD'nin gücünün dengelenmesini sağlayabilecek tek taş yine İngiltere'nin oradaki varlığıydı. Blairizm anlaşılamadı, üstelik meftanın ardından 'nasıl bilirdiniz?' sorusuna 'iyi' cevabını verecek kimse de artık bulunmuyor.
Bu yazı 1,552 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
21 Eylül 2012
Düşünce ve ifade özgürlüğünden nefret söylemine
-
17 Eylül 2012
Ciddi bir temizlik harekatı yapılıyor
-
31 Ağustos 2012
Terörle mücadele meselesi!
-
29 Ağustos 2012
Neymiş bu sıfır sorun?
-
27 Ağustos 2012
Suriyeli mülteciler ve tampon bölge
-
17 Ağustos 2012
Hüseyin Aygün'ün kaçırılması konusu
-
13 Ağustos 2012
Türkiye'de iç siyasetin dönüşümü
-
3 Ağustos 2012
Dünya nereye gidiyor?
-
4 Temmuz 2012
Kürt sorunu mu?
-
8 Haziran 2012
Kılıçdaroğlu-Erdoğan görüşmesi
-
6 Haziran 2012
Suriye'de son tango!
-
2 Mayıs 2012
Yeni Ortadoğu'nun İsrail'i
-
20 Nisan 2012
Dış politikada ilkeler
-
28 Mart 2012
Nükleer Güvenlik Zirvesi ve Suriye
-
23 Mart 2012
Ekonomik kriz milliyetçiliği besleyecek mi?
-
21 Mart 2012
Afganistan ne için?
-
7 Mart 2012
Putin'in üçüncü dönemi
-
22 Şubat 2012
Xi Jinping Türkiye'de!
-
10 Şubat 2012
Devlet devletin kurdu mu?
-
8 Şubat 2012
Suriye sadece iç meselemiz mi?
Yorumlar
+ Yorum Ekle