Televizyonda Genelkurmay'daki devir teslim töreni... Eski ve yeni Genelkurmay Başkanlarını bazı açılardan mukayese etmeye çalışıyorum. Özkök Paşa'nın üslubu güleryüzlü. Büyükanıt Paşa öyle değil. Yeni Genelkurmay Başkanı'nın alışılagelmiş, klâsik bir üslubu var. Sesini yükseltmeden yapamıyor. Asker gibi derler ya öyle, sert ve köşeli konuşuyor. Galiba bazı konulardaki vurgularını yüz hatlarını germeden, bağırmadan yaparsa mesajlarının anlaşılamayacağını sanıyor. Özkök Paşa öyle değil. Mesajlarını sakin sakin, sesini yükseltmeden vermeyi tarz edinmiş... Oysa, her ikisinin de Türkiye'ye yönelik tehditler konusunda benzer, ortak kaygıları var. Ama Büyükanıt Paşa, sanki dünyanın sonuymuş gibi vurguluyor bu tehditleri. Biraz ürkütücü! Yeni bir Sevr'le ülkemiz bölünebilir, şeriat devleti her an kapımızı çalabilir havasında konuşuyor. Özkök Paşa farklı. Bölücü terör ve irtica sorunlarının altını o da çiziyor. Gerekirse, ek önlemler alınmasından söz ediyor. Ama vurguları daha yerli yerinde, daha sakin... Ayrıca Türkiye'nin gücüne, geleceğine olan güvenini belirtiyor. Türkiye'nin bugün gelmiş olduğu yeri, geçmişle karşılaştırarak önemsiyor ve iyi olduğunu özellikle belirtiyor Özkök Paşa. İki nokta dikkatimi çekiyor: İrtica ve bölücü teröre Türk halkının demokratik tepki vermesi... Ve laikliğin garantisi olarak 'Türk ulusu'nu göstermesi... Özkök Paşa'nın devir teslim konuşmasında yer alan bu isabetli noktalar, ince ayar mesajlar da sayılabilir. Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, görevini Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a bırakırken, kendi yumuşak ve dengeli üslubu içinde demokrasi mesajı veriyor. Terörle olsun, irticayla olsun mücadelenin demokrasi içinde sürdürülebilir olduğunu, demokrasinin kolunu kanadını kırmadan bu mücadelenin yürüyebileceğini anlatmak istiyor. Ben böyle yorumluyorum. Bir nokta daha var. Özkök Paşa, Türkiye'nin sorunlarıyla birlikte Türkiye'nin büyüklüğünü de göz ardı etmiyor. Türkiye konusunda ille de bardağın boş değil, dolu tarafına da vurgu yapıyor. Negatif değil, pozitif enerji yayıyor da denebilir. Bir başka deyişle: Özkök Paşa, özgüven telkin ediyor. Türkiye'nin demokrasi içinde daha ileriye gideceğine ilişkin bir özgüven duygusu uyandırmak istiyor. Düşündürücü, ufuk açıcı bir tarz, bir konuşma. Bilemiyorum, belki de yer yer klâsik asker çizgisinin dışına çıktığı için öyle... Büyükanıt Paşa'yı izliyorum. Demin de belirttiğim gibi sert konuşuyor. Günlerdir yapılan yorumları, hükümetle asker arasında yeni ve sert bir dönemi öngören yazıları sanki teyit ediyor. Gerçekten öyle mi olacak? Gergin bir dönem mi geliyor? Büyükanıt Paşa'nın geçen hafta Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nı Orgeneral İlker Başbuğ'a devrederken yapmış olduğu konuşma böylesi yorumları özellikle körükledi. Bir işadamı bana şöyle dedi: "KKK'da devir teslim törenini televizyondan izledim. Büyükanıt Paşa'nın konuşması hakikaten çok sertti. Bu kadar sertlik gerekiyor muydu?.. Türkiye'nin buna ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Türk ekonomisinin daha iyiye gitmesi için istikrar lazım, gerginlik ve kriz değil." İyi niyetli bir uyarı bu. Düşündürücü bir yanı var. Özkök Paşa'yla hiç tanışmadığımı belirtmiştim dünkü yazımda. Buna karşılık Büyükanıt Paşa'yla tanışma fırsatım oldu. Genelkurmay Genel Sekreterliği sırasında, Diyarbakır'da Komutan'ken ve Genelkurmay İkinci Başkanlığı görevindeyken sohbetlerimiz olmuştu. Özellikle İkinci Başkanlık döneminde, Genelkurmay'daki makamında yaptığım görüşme ilginçti. Benim 12 Mart'ı, cuntacılık yıllarını anlatan Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım isimli kitabımdan da söz etmiştik. Geçen gün Özkök ve Büyükanıt Paşa'yla ilgili yazılarıma baktım. Özkök Paşa'yı eleştiren yazılarım da var. Ama bu bakımdan aslan payını daha çok Büyükanıt Paşa almış... Olabilir. Eleştiri doğrudur, yanlıştır, katılırsın, katılmazsın ama nihayet düşündürücüdür. Sorgulamadan iyilik, güzellik gelmez. Uygarlığın motoru da 'eleştirel düşünce'dir. Türkiye zor bir ülke! Belalı bir coğrafyası var. Böyle bir ülkede çok önemli, çetin ve onurlu bir görevi, Genelkurmay Başkanlığı'nı devralan Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a başarılar dilerken, kendisine bir sözünü anımsatmak istiyorum. Büyükanıt Paşa, 2000 yılı sonbaharında İkinci Başkan'ken bir konuşmasında şöyle demişti: "Avrupa Birliği'ne giriş, ulu önder Atatürk'ün Türkiye'ye gösterdiği çağdaşlaşma hedefinin gerçekleşmesinde jeostratejik ve jeopolitik bir zorunluluktur. Bunda hiç kimsenin şüphesi olmasın."(x) Benim de şüphem yok. Ama olanlar var. Hatta AB'nin yeminli düşmanları, Genelkurmay'daki görev değişimini büyük bir heyecanla bekliyorlardı. Dünkü yazımda onlardan söz etmiştim. Bu gibilerin Özkök Paşa'yı hiç sevmediklerini, şimdi Büyükanıt Paşa'ya umut bağlamaya çalıştıklarını belirtmiştim. Türkiye eğer Büyükanıt Paşa'nın altını çizdiği gibi, AB yolunda kararlılıkla ilerlemeye devam ederse, bu odakların bir kez daha hayal kırıklığına uğrayacaklarını düşünüyorum. 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun! |
Yorumlar
+ Yorum Ekle