BMnin ateşkes olup olmadığı bir türlü anlaşılmayan kararından sonra -şimdilik- çatışmalar durdu. İsrail, 1559 Nolu karar tam olarak uygulanmadıkça Lübnanda işgal ettiği yerlerden ayrılma niyetinde değil.
Sözde bağımsız ve hükümran bir devlete (Lübnan) ancak İsrailin izni dahilinde uçaklar inebiliyor. Bin civarında Lübnanlı, İsrail hapishanelerinde. İsrail bunlara tutuklu diyor. Tutuklu bir devletin sınırları içinde kanunlara göre suç işleyip meşru yargı organları tarafından cezaya çarptırılmış suçlulara denir. Aynı şekilde Hamaslı bakan ve milletvekilleri İsrailin hapishanelerinde esaret hayatını yaşamaya devam ediyorlar; kimse İsraile bunun hesabını sormuyor.
Lübnandaki durum muhataralı bir manzara arz ediyor. Sözde ateşkesin uygulanıp uygulanmayacağı belli değil. Bir süreliğine uygulansa dahi, eğer İsrail ve Amerika planlarından vazgeçmemişlerse, eninde sonunda Suriye ve İrana saldıracaklar. İsrailin Lübnan saldırısına aylar öncesinden hazırlandığı, Amerikanın bundan haberdar olduğu artık herkesçe yazılıp çiziliyor. Hizbullahın iki İsrailli askere el koyması, İsraili erken -belki iki ay- davranmaya mecbur etti. İsrail hiç beklemediği bir yenilgiye uğradı. İsrailin hesaplarına göre Hizbullahın işi birkaç günlüktü. 1967 savaşını bir haftada bitirmişti, 12 Temmuzda başlayan saldırı da 15, en geç 20 Temmuzda bitecekti. Fakat haftalar sürdü, her defasında Amerika ateşkes beklenmemesi gerektiğini söyledi, İsraile süre üstüne süre tanıdı. İsrailin çok daha ağır bir yenilgi alacağı anlaşılınca sözde ateşkes kararı alındı.
Sonuç iki ihtimale işaret ediyor: 1) İsrail ve Amerika bu yenilgiden sonra Suriye ve İrana saldırmaktan vazgeçmiş bulunmaktadırlar. Beşşar Esad, BOP rafa kaldırıldı derken bunu ifade ediyor; biz de bunu temenni ediyoruz. 2) İsrail ve ABD, Suriye ve İranı vurmaktan vazgeçmedi, küçük bir mola verildi, önümüzdeki aylarda -eylül veya ekimde, hatta postmodern kâhin Bernard Lewise bakılırsa 22 Ağustosta- bu saldırı düzenlenecek.
Eninde sonunda Suriye ve İran vurulacaksa, Hizbullah faktörünü gözönüne almak lazım. Bu savaşla Hizbullah tasfiye edilmedi, sahip olduğu füzelerin belki yüzde 20sini kullandı; küçük silahları ağaçların altında gömülü duruyor; psikolojik bakımdan muazzam bir üstünlük sağladı, bütün Arap âleminin ve İslam dünyasının sempatisini kazandı. Mısır İhvanı, Hizbullahın emrinde savaşmak üzere 10 bin mücahit göndermek istediklerini resmen açıkladı. Endonezyadan Bangladeşe kadar Asyanın her yerinden Lübnana genç insanlar gitmek istiyor.
Anlaşılan şudur: Suriye ve İrana saldırı yapılırsa Hizbullah kesin olarak İsraili vuracak. Şimdi sözde barışı korumak üzere -sağlanmış bir barış yok- barış gücüne asker vermeye kararlı görünen Türkiye açısından cevabı aranması gereken soru çıkıyor ortaya: Allah muhafaza böyle bir durumda, yani Suriye ve İranın vurulması halinde Hizbullah İsraile saldıracak olursa Türk askeri ne yapacak? Hizbullahla çatışacak mı? Apaçık olarak görünen şu: İsrail, Hizbullahı BMyi alet ederek barış gücüne tasfiye ettirmek istiyor. Bunun için Lübnan ordusunu 15 bin askerle takviye edip Güneyin tamamına hakim kılınması; Hizbullahın elindeki silahların alınması ve ikmal yollarının kesilmesi öngörülüyor. İsrail bunu başaramadı, bundan sonra da başarması güç. Dahası var: Türkiye, eğer İsraile saldırması halinde Hizbullah ile çatışmaya girerse, kaçınılmaz olarak Suriye ve İranla da çatışma içine girmeyi kabul etmiş olacak. İstemediğimiz bölgesel bir savaşın içine çekilmiş olacağız. İsrail ve ABDnin bizden ısrarla asker istemesini hayra yormamak lazım. Türkiye şu veya bu tarafından böylesine bir plan içinde niçin yer alsın? Yukarıda anlattığım bir senaryo, ama sahneye konması kuvvetle muhtemel bir senaryodur. Her ne olursa olsun, Türkiyenin yanlış bir cephede mevzilenerek genişleme istidadı gösteren bu ateş çemberinden uzak durması lazım. Kimsenin bizi bölge ülkeleri veya güçleriyle çatıştırmaya hakkı yoktur.
1
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle