Doç. Dr. Kemal Yeşilçimen
0 0 0000
Bindik bir Alamete...
Küresel şirketlerin planlarına göre, 2023 yılı Türkiye sağlık sektörü büyüklüğü 170 milyar $ olacak. Nasıl olacak? Önce herkesin hasta olması lazım. Yetmez, herkeste birçok hastalık lazım. Sorun değil : Alkol, sigara, fastfood, kola, şekerli gıdalar, transyağlar, kimyasallar... Gıda ve çevre terörü ölüm ve hastalık saçıyor. Sonra da bunları teşhis ve tedavi için ithal yüksek teknoloji ürünleri, akıllı ilaçlar ve aşılar lazım. Tabii, normal hücre ile kanser hücresini ayıran akıllı ilaçlar çok pahalı.
Son model MR, BT, Anjiyografi cihazları, Suni kalp, kalp pilleri, stentler, ortopedik protezler, göz ve isitme cihazları... Kişi başına düşen son model cihaz sayısında dünya şampiyonu olduk. Sağlık sektörü büyüklüğünün 170 milyar dolara ulaşması için bu cihaz ve ilaçlara ihtiyacımız var. Hastalık harcamaları deyince sadece SGK aklınıza gelmesin. Modern hastanelerden özel hastanelere dev bir sektörden bahsediyoruz. Kayıtdışı harcamaları da unutmayın.
Sektörün büyümesi nasıl olacak? Performans artışı nedeniyle ameliyatlar ve pahalı cihazların kullanımı artacak, sağlam insanlarda bundan yararlanacak. Da Vinci robotları ile ameliyatlardan fakir hastaların da yararlanması lazım. Onlar da bu gelişmeden nasibini alacak. Sonuçta milyarlarca dolarlık pahalı ithal teknolojiyi bize satan gelişmiş batının ekonomik krizden çıkması sayemizde olacak. Hastalar bile artık robot cerrah arıyor. Belki robot her dediğini yapar.
Bunların gerçekleşmesi için alt yapı çalışmalarının hızlanması gerekiyor. Tek sorun hasta sayısı ve hastalıklar bu kadar artarsa, sağlam insan kalmayacak. Peki işleri ve askerliği kim yapacak? Zaten yaşlanıyoruz. Öyle ya... çocuklarda bile obesite ve diyabet artıyor. Üretimi kim yapacak ve bu kadar büyük faturayı ödemek için ne üretecek? Bu kadar hastaya evde kim bakacak? İncir üzüm satarak 170 milyar doları ödemek zor. Gazoz kapağı büyüklüğündeki bir kalp cihazını almak için kaç kamyon üzüm satman lazım? Asgari ücrete talim eden milyonlarca insandan kesilen komik primlerle diyabet tedavisini bile karşılamak imkansız. Kilosu 8 liraya satılan mısır şekerli tulumba tatlısını yiyenler diyabet olduğunda acı acı geğirecek. GDOlu mısır şekerinden, sigaraya... kimsenin görmediği tehlike işte bu.
Sigara, akciğer kanserinden kalp krizine, beyin kanamasından KOAH?a kadar dünyanın en ölümcül 10 hastalığından 6?sının sebebi. Türkiye?de eğer çok ciddi önlemler alınmaz ise sigaraya bağlı ölümler 2030?da yılda 100 binden 240 bine yükselecek. Bundan daha büyük bir felaket olabilir mi? Son 10 yılda sigaraya harcadığımız para 230 milyar TL. Kaçak sigara ve alkol bu rakama dahil değil. Her yıl hastalıklara harcanan para ise 63 milyar dolar.
Sonuçta bizi hasta eden üst akılla başa çıkmak zor. Mecburen önce hasta olacak sonra da tedavi olacağız. Rakamlar hasta sayısının hızla arttığını gösteriyor. Sağlık Bakanlığı ile Başkent Üniversitesi'nin yaptığı araştırma 2005'te yayınlandı. Ölümlerin yüzde 86'sı önlenebilir nedenlerden ama aydın ve bilim dünyamız bunu da bilmiyor. Alkol, sigara, fastfood, kola kısıtlanmasına karşı çıkan sahte özgürlük şampiyonları bu hayati konuda duyarsız. Koroner kalp hastalığı, 1990 yılından beri her yıl % 7 artıyor. 2012'de akut koroner sendromla yatan hasta sayısı 420.000, yıllık ölüm oranı 2. TEKHARF araştırması 2013 verilerine göre, kalpten ölümlerde Avrupa şampiyonuyuz. Kalpten ölümler İngiltere ve Almanya'nın 3 - 4 katı.
'Vasküler Risk' isimli araştırma sonuçlarına göre, ülkemizde 5 yıllık dönemde stent ve baypas gibi tedavi yöntemleri % 90 artarken, kalp krizi, felç ve ölüm oranı azalacağına, % 170 neden artmış bilmiyoruz. Her yer hastane doldu. Yoğun bakımlarda ve mezarlarda yer kalmadı, aydınımız bakıyor ama görmüyor.
CREDİT isimli ulusal araştırmaya göre, Türkiye`de 8 milyon böbrek hastası bulunuyor yani her 7 erişkinden biri böbrek hastası. Şeker hastası sayısı 1990'da 1 milyonken şimdi 10 milyonu geçti. CREDİT 2 araştırması ise cahillerde ölüm oranının 13 misli fazla olduğunu söylüyor.
Kalp yetmezliği oranı HAPPY isimli araştırmaya göre, dünya ortalamasının 3 katına çıkmış, yani dünya ve olimpiyat şampiyonu olmuşuz haberimiz yok. Bu araştırmanın adı neden HAPPY, kim happy bilmiyoruz. Bildiğimiz şu : yapay kalp cihazı için SGK 400.000 euro ya kadar veriyor. Mutlu olan kim?
EUROASPIRE-III araştırmasının sonuçları ise ürkütücü : Kalp sağlığımız alarm veriyor. Ülkemizde koruyucu önlemler yetersiz. Sigara ve 50 yaş altı kalp krizinde Avrupa şampiyonuyuz. Koroner hastaların bile yarısından fazlası sigara içmeye devam ediyor ve sedanter yaşıyor. Bu hastaların üçte biri obes ve şeker hastası. Tedaviye rağmen 3 hastadan ikisinde tansiyon yüksek.
HASTALIKLAR NEDEN ARTIYOR?
Artan hekim sayısı hastalık savaşının seyrini çok güzel özetliyor : 1923 yılı hekim sayısı : 554, 1960 yılı hekim sayısı : 9826 , 2013 yılı hekim sayısı : 130.000, 2023 yılı hedefi : 300.000.
ABD?de 30 yıl önce günümüze göre % 400 fazla olan kalpten ölümler ve kalp damar hastalıkları, önlemler sonucu azalırken, bizde neden azalmıyor ve sürekli artıyor? Hipertansiyon, koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği, diyabet ve şişmanlık adeta salgına dönüşmüş durumda. 17 milyon kişi hipertansiyon hastası, çoğunun bundan haberi bile yok. Bir düzine hastalığın anası olan diyabet patlama yapmış, sebebi ne?
Salgın halini alan hastalıklar neden önlenemiyor? Hastalıklar ve sağlık harcamalarının birlikte artması yüzünden, sektör giderek dev bir pazara dönüşüyor. Bu trilyon dolarlık sektörün başarısı için, herkes senaryoda verilen rolleri çok iyi oynuyor, kimse bindiği dalı kesmek istemiyor.
İçinde yaşadığımız akvaryumu hastalık üreten bataklığa çeviren her çeşit kirlenme, felaketlerin asıl nedeni. Bu yüzden, ?şunu yiyin, bunu yapmayın? türünde öneriler içeren sağlık kitapları, sağlık ve hayatımızın kilitlendiği kara kutunun şifrelerini ne yazık ki çözemiyor. Bizler bu öneriler peşinden koşarken, yaşam tarzımız hastalık üretmeye devam ediyor.Sağlık ve hayatımızı kirleten akvaryumda debelenip duruyoruz. Hastalık üreten bataklığı kurutmak yerine neden sivrisineklerle uğraşmak zorunda kalıyoruz?
Akvaryumu kirleten kanalları yok etmeden ve akvaryumu temizleyen akıllı filtreler takmadan sağlıklı bir hayata geçmek mümkün değil. Küresel sağlık anlayışı ise akvaryumla ilgilenmiyor, sadece hasta balıklara moral ve akıl veriyor. Beyinlere kazınan şu: Hasta olmaktan korkma, geç kalmaktan kork ve akıllı ol. Küresel anlayış, sağlıklı yaşamak yerine akıllı hasta olmayı dayatıyor. Bilim, ?sebepleri yok edin, hastalık ve ölüm üreten bataklığı kurutun? diyor, biz ise kedinin kuyruğu peşinde dolandığı gibi hastalıkların vahim sonuçlarıyla ömür tüketiyoruz.
2008 yılında muayene olan hasta sayısı 6 yıl öncesine göre % 500 artarak 500 milyon hastaya ulaşmış. Bu dönemde İlaç tüketimi % 300 artarken hasta sayısı azalacağına % 500 artmış. Sağlığa harcadığımız para ise Sosyal Güvenlik Kurumu 2011 verilerine göre, son 9 yılda 8 kat artmış. Burada bir çelişki yok mu? Haybeden ölümler ve hastalıktan sürünmek bir yana, 30 yıldır trilyonlarca dolarlık bir serveti, ithal ettiğimiz ilaç, aşı, cihaz ve teknolojiye ödedik ve hala ödüyoruz. Sadece bu yıl sağlık harcaması 120 milyar olurken, ilaç harcaması 24 milyar oldu. Üstelik bunlar devletin kayıtlı harcamaları. Halkın kayıtdışı harcamaları hariç. Daha mı sağlıklıyız? Ölümlerin % 86sı ise önlenebilir yani önlemediğimiz hastalıklardan kaynaklanıyor.
Bunca hastane, doktor, ilaç ve parayla yaptığımız, hasta balıkları son sistem makinalarla temizleyip yine aynı bataklığa atmak. Bataklık oluşumunu önlemeyi idrak edemiyoruz. Bataklığı önlemek, kurutmaktan daha mantıklı ve bilimseldir. Bunun yolu ise hastalıklı sistemi ve tıp eğitimini değiştirmekten geçiyor. Eğitim sistemi sağlık odaklı yapılmadıkça, yeni tıp fakülteleri ve sağlık okulları açmak sorunu çözmez.
Çözüm diye dayatılan her şey, trilyon dolarlık sektörü şişirmekten başka işe yaramıyor. Artan sağlık harcamalarına rağmen, insanlık daha sağlıklı değil. Ülkemizde son 9 yılda hastalıklara harcanan para % 800 artmasına rağmen hastalıklar daha da arttı. Hastalıktan beslenen canavar doymak bilmiyor. Bunca hastalığa yol açan bataklığı kurutmak, kimsenin aklına gelmedi. 50 yıldır yapılan; sivrisinek mücadelesi. Bataklık oluşumunun engellenmesi ise çok daha ucuz ve kolay olmasına rağmen bu mücadele ilk defa başladı. Hastalık ve kötülükten beslenen hastalık lobisi ve uzantılarını rahatsız eden işte bu! Çünkü bataklık kurutulursa bunlar yok olacak.
Hastalıkların önlenmesi, pahalı ve zor olan tedavilere göre çok daha kolay, ucuz ve mantıklı olduğuna göre hasta olup tedavi olmanın mantığı yoktur. Koyunların bıle tehlike anında üstüne takılı çipten çobanına mesaj gönderip önlem aldığı bir dünyada, bu önlemi biz de alabiliriz. İnancımızın ve milli iradenin hedefi : bedensel, ruhsal, sosyal ve zihinsel yönden sağlıklı toplumdur.
Artan sağlık harcamalarına rağmen, insanlık daha sağlıklı değil. Bu riskleri üreten bataklığı kurutmak çok daha ucuz ve kolay olmasına rağmen idrak sınırlarımız ötesinde. Bilim dünyası ve bilime yön veren sektörler ise, para getiren hastalık ve sonuçlara odaklandığı için tıp kurumu dahil hiç kimse bindiği dalı kesemiyor. Bu yüzden bataklık kurutma görevini üstlenen yok. Küresel sistemle bütünleşen ülkelerin ise böyle bir işe girişmesi oldukça zor.
DA VİNCİ?NİN ŞİFRESİ BU :
Önce hasta et sonra cebini boşalt. Yaşam tarzı bizim bilinçli tercihimiz değil, küresel planın eseri. İrademiz önce bağımlı yapılıyor, sonra da yaşam koçları, diyetisyenler, çeşit çeşit uzmanlarla göstermelik özgürlük formülleri parayla satılıyor. Önce bağımlı hayatın modern köleleri oluyoruz, sonra da parası olanlara kısmi özgürlük veriliyor. Parası olanlar için yüzme havuzları, tenis kortları, koşu bantları, organik gıdalar, mucize bitkiler, duvarlar arkasında lüks yaşam. Gökdelen beton mezarlarda çağdaş köleliğe dönüşen hayatın kontrolü piyasa tanrısının vicdansız kurallarına geçiyor.
Şişmanlıktan kansere kadar bir dizi sağlık sorununa getirilen çözümler, yaşam tarzını değiştirmek yerine yaratılan sektörü daha da büyütmek esasına dayalı. Daha şimdiden, 5-6 ilacın avuçla alınacağı ilginç bir döneme giriyoruz. Sadece yüksek tansiyon için bile çok sayıda ilaca mahkum olabiliriz. Bunu alamayanların akibeti ise kötü. Yüksek tansiyon ve kalpten ölümler bu yöntemle kontrol altına alınabilirse, şeker hastalığı ile boğuşan şişman bir dünyada yaşıyor olacağız. Şeker hastalığı ve şişmanlıkla ilgili araştırmalar ise son sürat devam ediyor. Yediğiniz içtiğiniz kalorilerin emilmeden atılması da dahil olmak üzere bir sürü çözüm(!) hizmetinizde. Mideye konan kelepçe ve balonlar, karında toplanan yağların ameliyatla alınması, iştah artıran reklamlardan sonra alınan iştah kesen ilaçlar ve daha niceleri?
ABD'de her yıl 300.000 kişi şişmanlık nedeniyle ameliyat olurken, bilim dünyamız ameliyatlar bizde niye az yapılıyor diye üzülüyor ama kimse mısır şekeri yasaklansın demiyor. Binbir çeşit diyetler, zayıflama ilaçları ve merkezleri, bitkisel numaralar, uzmanlar? sistemi ne kadar güzel özetliyor. Bu sistem, şişmanları öğütüp paraya çevirirken GDO'lu mısır şekeri, fastfood, kolalı içecekler, alkol ve sigara sağlık ve hayatımızı çökertiyor, aydınımız bunu özgürlük olarak görüyor. Hangisini önlemek kolay? Bu sağlık düşmanlarını mı yoksa diyabeti, şişmanlığı, hipertansiyonu ve bunlara bağlı bir düzine hastalığı mı? Hastalıkları önlemek yerine sektöre çalışan bilim dünyamız yüzünden, her yıl milyarlarca doları, hastalıktan beslenen canavara hediye ediyoruz.
Piyasa tanrısının sağlık mehdileri ise sihirli gıdalarla ve yüksek teknolojiye dayalı rüyalarla toplumu uyutmaya devam ediyor. Yeter ki hastalık üreten bu sistemi değiştirmeyi kimse aklına bile getirmesin! Zaten isteseniz bile değiştiremezsiniz. Verilen mesaj bu! Dayatılan yaşam tarzını zorunlu olarak yaşıyoruz. Önce, kirletilen akvaryumda yaşamaya ve hasta olmaya zorlanan ve sonra da tedavi olmak için çırpınan zavallı bir toplumun kısa hayat hikayesi budur...
Bu arada gerçek ihracatımızın 60 milyar dolar olduğunu hatırlatalım. İlaç ve pahalı teknoloji ithalatı, hem bağımlı yapıyor hem de ekonomiyi krize sokmaya çalışıyor. Tek çözüm sağlıkta milli ve yerli çözümler. Yani ilaç, aşı ve teknolojiyi Türkiyede üretmek ve 2 milyarlık Türk İslam alemine pazarlamak. Ama bunu organize etmek için öncelikle ve acilen Milli kongreler yapmak gerekiyor. Peki kim yapacak? Üniversiteleri yani bilim dünyamızı kim harekete geçirecek. 170 milyar dolar olacağı beklenen modern sömürü pazarına aracılık etmek dururken, nereden çıktı bu Milli kongreler?
Önce hasta eden, sonra da astronomik hastalık harcamalarıyla cari açığı artıran küresel oyunu bozmanın iki yolu var : Birincisi sağlıklı toplum yani kolay ve ucuz yoldan hastalıkları önlemek. İkinci yol ise ithal ilaç, aşı ve pahalı teknolojileri ülkemizde üretmek yani milli ve yerli üretim. Bu iki yol, bizi süpergüç yapacaktır. Türkiye sağlık turizmiyle ve milli üretimle 2 milyarlık Türk - İslam aleminin parlayan yıldızı olacaktır.
Akvaryumu kirleten kanalları kesmeden ve akıllı filtreler takmadan sağlıklı bir hayata geçmek mümkün değil. Bu kirli akvaryumda, bu deli gömleği içinde debelenmeye devam edeceğiz. Öncelikle bizi hasta eden ve sömüren sistemin değişmesi gerekiyor.
Bu yazı 2,474 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
21 Nisan 2017
Sömürü Sistemini Yıkmak Kolay Mı?
-
10 Mart 2017
Bu bir Halk Devrimidir
-
9 Şubat 2017
Bindik bir Alamete...
-
2 Ocak 2017
Sağlıkta Milli ve Yerli Çözümler
-
18 Kasım 2016
Neden bu kadar hastayız?
-
19 Ekim 2016
Tarihimizle Yüzleşelim
-
24 Ağustos 2016
FETÖ: Küresel Komplo
-
21 Temmuz 2016
Milli Devlete Doğru
-
1 Nisan 2016
Tatlı tatlı yemenin, acı acı geğirmesi olur
-
9 Mart 2016
Hekimlik Öldü Yaşasın Doktorluk!
-
14 Ocak 2016
Akademik Yozlaşma
-
25 Aralık 2015
Bilimin Geldiği Son Nokta
-
20 Kasım 2015
Sağlıklı Çözümü Hastalık Lobisi Engelliyor
-
12 Ekim 2015
Aydınlar ve bilim dünyamız
-
31 Temmuz 2015
Kahrolsun Engizisyon Anlayışı!
-
15 Temmuz 2015
Bayram Gelmiş Neyime...
-
2 Temmuz 2015
Bu yazıyı kalbinizle okuyun!
-
10 Haziran 2015
Sigara ile Mücadele Böyle Olur mu?
-
3 Haziran 2015
Sağlıkta Devrim
-
21 Mayıs 2015
Sağlık ve Özgürlüğün Gaspı
Yorumlar
+ Yorum Ekle