Bilal Kemikli
0 0 0000
Öğrencime Mektup
Bereketli bir gün... Güya çalışacak, yapılacak işleri tamamlayacağım. Fakat evvela e-postalarıma ve mesajlarıma bakmam lazım. Beklediğim mektuplar var, geldi mi? Onları görmeliyim evvela...
Bu niyetle bilgisayarımı açtığımda, karşıma daha evvel görev yaptığım bir fakülteden tanıdığım zeki ve fakat ilmi gayreti birazcık az olan bir öğrencimin mesajıyla karşılaştım. Öğrencimiz, okuma ve düşünme gayretiyle harekete geçen varoluş sorunuyla karşı karşıya. Haklı olarak, "ben kimim?" sorusun sormaya başlamış. Demek ki, gayrete gelmiş ve okumaya başlamış.
Bu güzel... Okumak, soruları çoğaltmak anlamına geliyor. Ama sorular, "ben kendimi nasıl tanırım?" şekline dönüşünce... İşte o yaşta sorulması gereken ve hemen hepimizin bir şekilde sorduğu ve hala sorduğumuz bu sorular, nasıl oluyorsa birden bire insanı sanki içinden çıkılmaz bir kuyuya düştüğü zehabıyla baş başa bırakıyor.
Hayır, telaşlanma... O soruyu hepimiz sorduk. Kimimiz cevaplar bulduk, yol aldık; kimimiz hala bir cevabın peşindeyiz. Bu cümleyi kuruyorum; zira öğrencim samimiyetle şunu not etmiş mektubuna: "65 yaşına gelince kendimi tanıdım demek istemiyorum. 21 yaşındayım zararın neresinden dönersem kârdır diyorum. Cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum..."
Şimdi ben ona, 51 yaşındayım ve hala o sorularla boğuşuyorum, desem ne olacak? Bir hayal kırıklığı mı? Hayır, hayır... Okuyan, araştıran ve derdi olan her insanın varlık sorunu etrafında zaman zaman bu gibi soruları sorması, "havf" ve "recâ" arasında saatin sarkacı gibi gidip gelmesi lazım. Çünkü düşünce bu gidiş gelişlerde ortaya çıkıyor. Bu hale sufiler, telvin demişler. Telvin, renkten renge girmektir. Evet, sorularımız olacak, sorgulayacağız ve kendimizi bu sorularla tanımaya ve anlamaya çalışacağız.
Telvinin bir üstü temkindir... Oraya gelinceye kadar çalışıp çabalamak, kendi hakikatimizi idrak yolunda gayret sarf edeceğiz. İlim, düşünce ve sanat bu gayretin meyvesidir.
Aspirin tedavi bekliyordu "genç adam", o yüzden ivedilikle mektubuna cevap yazmamı istemişti... Eskiden olsa, aspirin çözümler sunardım. Şimdi kaçınıyorum.Ama yine de ona değer verip bir mektup yazmalıydım. Oturdum ve bir mektup yazdım. Şimdi bu mektubu burada, başka öğrencilerimin de yaralarına merhem olabilir mi bilemem amam özel mektup hüviyetinden çıkararak ve ihtisar ederek paylaşıyorum. Buyurun:
"Sevgili Ahmet, insanın kendini tanıması da biraz "öteki"ni tanımasından geçer... Ötekisi kimdir? Son dönemlerde yüklenilen anlamıyla farklı kültür veya dil değildir sadece. Ötekisi, bizim dışımızdaki her hangi birisi. Bu bazen kardeşim veya annem ve babam da olabilir. Ötekisi bir aynadır. Buna bakar, kendimi tanırım.
Şunu demek istiyorum; evvela, insan insanı ayna edinmeli...
Evet, başka bir şehre gidip orada yüksek öğrenime devam etmek, "gurbette" insanın kendini tanıma çabasına girmesi işini biraz daha kolaylaştıracaktır. Neden? Çünkü baktığını ve gördüğünü eleştirmen, anlamaya çalışman ve inceleme konusu yapman daha kolaydır. İnsan yakınını kolay kolay eleştiremez, incelemekten çekinir, anladığını sanır.
Bu bakımdan kalkıp başka bir şehre gitmen güzel... Şehri değiştirmen, kalkıp bir başka yere gitmen, düşünmeye, anlamaya ve anlamlandırmaya başlamana katkı sağlayacaktır. Şimdi; bak, seyret, anlamaya çalış... Toleranslı ol, tenkit et ve doğrula!
Bu gözlemin dışında bir de sağlıklı bir okuma listen olsun.
Bu gayretin doğal olarak kendini tanımanı sağlayacaktır... En önemlisi insan sadece bakmak ve okumakla değil, doğru ve hakiki yolu kendisine göstermesi için niyaz da etmeli. Niyaz, duadır. Allah'a iltica edip, Rabbım bana doğru olanı göster demeyi de ihmal etmemeli."
Buradaki "Ahmet"e takılıp, "kim bu Ahmet demeyiniz?" O, Ahmet'i ben burada yazdım. Ama kim bilir, belki de o Ahmet sizsiniz. Ben Ahmet'e bunları yazarken, sadece bir "hoca" kimliği ile meseleye bakmadım; evet Hocayım, ama aynı zamanda bir babayım. Benzeri soruları çocuklarımdan da duyuyorum. Onlara oturup böyle bir mektup yazmadım. Yazmadım; çünkü bu sorular arttıkça hayretleri ve gayretleri de artacak diye düşündüm. Ne diyelim? Hak, iyiliği artırma niyetinde ve kendini tanıma çabasında olan çocuklarımızın sayısını artırsın.
Bu yazı 30,291 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
11 Nisan 2016
Öğrencime Mektup
-
5 Şubat 2016
Sahici Büyük Kimdir?
-
24 Ocak 2016
Aşkın Yolcuğu'na Dair
-
1 Ocak 2016
Kar taneleri: Semada raks eden dervişler
-
21 Aralık 2015
Eksik Gören Eksiktir
-
10 Ağustos 2015
Çeşm-i Cihân'a Ağıt
-
9 Temmuz 2015
Tevazu: İnsan toprağını işlemek
-
28 Haziran 2015
Ses vermek?
-
24 Haziran 2015
Bu kitap neden yazıldı?
-
4 Haziran 2015
Muhalefeti mi seçeceğiz?
-
10 Mayıs 2015
Ruhuma Sükünet Veren Şehir
-
20 Nisan 2015
Sevgili kızım, beklemeyi bilmeliyiz
-
5 Nisan 2015
Bedhah tuzaklara karşı
-
9 Mart 2015
Bu iyi bir zamandır
-
12 Şubat 2015
Oğluma birkaç not
-
27 Ocak 2015
Öğüt Almak: Nasihatname geleneğimize dair
-
19 Ocak 2015
Son hadiselere ve tartışmalara dair
-
29 Ekim 2014
Dostun Bahçesinde Teferrüç Etmek
-
14 Ekim 2014
Camide buluşalım
-
9 Eylül 2014
Bir Gönül Köprüsü
Yorumlar
+ Yorum Ekle