Vefa Önal
0 0 0000
Eşikteki İnsan
Her gün, bir şiir sabahına uyanılmalıdır.
Her gün, sanki olduğunuzdan olmadığınıza, olandan, olmayan'a, verili'den aşkın'a sizi geçirecek bir 'olanak' gibi yaşanmaya çalışılmalıdır.
Rab, olan sözdeki olmayandır, şiirdir.
Rab, olmayanda 'olan'dır.
İnsan, olmayandan, olmayanda olana geçebilendir.
İnsan 'eşiktedir.'
'Konfor' ve 'garanti' çeker eşikteki insanı beriye. Vidalar geriye. Gidemez, 'olmayanda' olanla olmaya, olduğundan öteye.
Allah'ı verili olanla 'görür', verili olanla 'anlar.'
İnanç, öznesinin renklerine boyanarak ucuna kadar gidemez. Genel geçer olanda bireyselliğini yitirip kısırlaşır.
Verili olanın iki kemendi,' konfor' ve 'garanti' ipleriyle eşikten geriye doğru çekilen insanın inancı, 'cemaat'ın koruyucu şemsiyesi altına girerek 'evcilleşir', aynılaşır, 'aynileşir.'
Olan'la yetinen kalp, 'olmayan' için çarpmaz olur.
Uzaklardan gelen ve uzaklara gitmeye 'teşne' kalp beride kalarak, kendini asıl macerasından yoksun bırakır.
Sonludan sonsuza, geçiciden ebediye doğru olan bu macerada, kalkanını ortopedik bir yatakla, kılıcını çelik bir kasayla değiştirenler ebedi olanın lezzeti dışında belki bütün lezzetlere ulaşabilirler. Ama sonuçta, ebedi olanın lezzetinden yoksun bütün lezzetler, derin bir açlık duygusunun çevrimine insanı sokmaktan başka bir işe yaramazlar.
Hangi lezzet doyurabilir ki, ebedilik açlığıyla kıvranan bir ruhu.
Hangi lezzet karşılayabilir ki, kalpteki ebedilik aşkını.
Lezzetlere takılıp kalmak, eşikteki taşlara takılıp düşmektir.
Lezzet ahtapotu bu insanın başına çöreklenir. Vantuzlarıyla dilinin hücrelerine yapışıp gönlünün 'ebedilik lezzeti'duyuşunu sonuna kadar emer.
'Lezzet ahtapotu'nun başı, ancak 'riyazet topuzu'yla parçalanır.
Bu yapılıp da, ruh bir kere ebedilik lezzetini almaya başladı mı, diğer lezzetler birer 'figüran' hizmeti vermekten öteye geçemezler.
Ama işte bunun için, eşikten öteye geçmeye 'kavilli' ve 'kararlı' bir irade gerekir.
Bu iradeyi gösteremeyen eşikte kalır.
Eşikte kalan 'beşikte' kalır.
Ağzına türlü tatta 'meme' verilerek hayatı boyunca uyutulur. Kendi büyüse de ruhu hiç 'büyümez.'
Oysa insan ruhu, Allah'a doğru 'büyüyen' egzotik değil, 'ezoterik' bir bitki gibidir.
Bu gizemli bitki, eşiğin öte yanında çağlayarak akan 'aşkın bilgi'yle sulanır.
Aşkın bilgi ruhumuza, özlemini çektiği 'ebedilik' lezzetini tattırır.
Dolayısıyla, eğer ruhumuzu içimizde solmuş sararmış bir bitki gibi taşımak istemiyorsak Allah'la gelen bu bilgiye kalbimizi açabilmek gerekir.
Bunun da yolu bellidir, kendini vücuttan ibaret görmemek, dünyevi verili yaşama varlığını indirgememek, eşikten beriye değil, öteye geçebilmektir.
Öteye geçildim mi, vücut gönüle, zehir lezzete, konfor huzura, garanti selamete, geçici ebediye ve olanda olmayan, olmayan da olan'a döner.
İnsansa, insan-ı kamile döner.
Bu yazı 6,495 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
18 Mart 2016
Aslında Siz Hiç İnanmadınız ki
-
13 Kasım 2015
Eşikteki İnsan
-
15 Haziran 2015
Sır Ehli
-
3 Mart 2015
Kesinlik Allahla Gelir
-
23 Aralık 2014
Ruh-ı Arif
-
5 Kasım 2014
Sırra Yolculuk
-
21 Ekim 2014
En Çok Şimdi Okumak
Yorumlar
+ Yorum Ekle