Vefa Önal
0 0 0000
Kesinlik Allahla Gelir
Bilgisizlik açığa çıkarır G. Bataille.
Bu bilgisizlik, bilgiden sonra varılan bilgisizliktir .
Bilgiden öğrenilen bilgisizliktir.
Bilgilerin içinden fışkıran bilemeyiş kesinliğidir.
Aslında her bilgi edinme güdüsünün altında, bir kesinlik arzusu gizlidir.
Ama hiçbir bilgi bu arzuyu doyurmaya yetmez.
Çünkü kesinlik, entelektüel varoluşumuzun merak nitelikli, ruhsal varoluşumuzunsa ilahi nitelikli bir açlığıdır.
Ondandır ki, aklımız, türlü türlü bilgilerle dolup taşarken, hiçbiri bu açlığı yatıştırmaz, hatta tersine artırır.
Bilgi bilgiyi çağırır, oysa bilgisizlik kesinliği, kesinlik Allahı.
Şurası açık, ruhun arzuladığı o eminlik, kesinlik duygusu akılla gelmez.
Bu durum, kesin ve mutlak olanı, bir bilgi nesnesi olarak görmenin ve bu yoldan anlayacağını sanmanın çıkışsızlığı, çaresizliğidir.
İşte bilgilenmenin insana, nesnesinin dışında öğretebileceği en muhteşem bilgi, bu çaresizliği görmüş olmaktır.
Bu çaresizliği insan iliklerine kadar duyup yaşamaya başladığındaysa, bilgiyle olan akıl ilişkisi doğru bir çizgiye oturur. Akıl, her şeyi bilebileceği iddiasından ve dünyevi bilgilere vahiy beklentisiyle yaklaşıp öyle sunmaya çalışmaktan vazgeçer.
Böylece, her şeyi bir şekle, bir içeriğe sokmaya ve hakikat budur demeye çalışan akli bilgiden umudun kesilmesiyle, içine düşülen çaresizlik/ bilemeyiş teslimiyetinden ruh kendi bilgisine doğru yükselir.
Aranan, ruhu teskin edecek kesinliği, bilgi değil, bir çeşit bilgisizlik , bilmek değil bir çeşit bilemeyişin açığa çıkardığına ruh tanık olmaya başlar.
Bu bir bilgiye tanıklıktır, bilmek değildir, öte bir şeydir.
Ruhun bu tanıklık la gelen aydınlanması, kendi içinde kendi bilgisini ve buna dair keşiflerini kendinde mahrem bir şekilde süreçleştirir.
Çünkü böyle bir ruha sahip insan, tanık olduğu bilgiyi bilmeye değil olmaya, Allahını müşahedeye aday konumuna sıçramıştır.
Çünkü böyle bir insan, aradığı kesinlikin bilgilerde değil, ruhun kendi içinde olduğunu derinden tecrübe etmiş, bütün bildiklerini paranteze alarak, adeta gönüllü bir cahillik içinde Allahına yönelmiştir.
Kutsal ve basit gerçek şudur ki, hiç kimse kesinlikle hiç kimse Onu anlayamaz. En bilge kişinin de sıradan insan gibi tevazu içinde itaat etmesi gerekir. Sokratçı cehaletin derin hakikati burada yatar, bütün tutkularını gizli bilgilerini gerçekten terk etmek, tam bir sadelikle Tanrı önünde cahil bir halde durmak. Kiekegaard.
Bilginin ve bilmenin sınırlarını, niteliğini, işlevini böyle kavrayabilen bir insan bilgiye de, ruhuna da hakikatini vermiş olur.
Bunları söylerken aklın bilgiyle ilişkisinden hayatımıza pek çok kolaylık ve iyilik yönünde sonuçlar yansıdığını görmezlikten gelmiyoruz.
Ama bir aklın insanı bunaltmaması, kaşığıyla verdiğinle sapıyla almaması için, kesinlik ve eminlik, bilgiyle değil, Allahla gelir hakikatini de kabullenmiş bir akıl olması gerekir.
Ancak böyle bir akıl, haddini bilir ve ruhun kendisini ve Rabbini tanımasına katkı sunabilir.
Ancak böyle bir akıl, kesinlik duyuşunu tasarrufunda bir şey gibi görmeyecektir.
Ancak böyle bir akıl, kesinlik Allahla gelir diyebilecektir.
Bu yazı 4,640 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
18 Mart 2016
Aslında Siz Hiç İnanmadınız ki
-
13 Kasım 2015
Eşikteki İnsan
-
15 Haziran 2015
Sır Ehli
-
3 Mart 2015
Kesinlik Allahla Gelir
-
23 Aralık 2014
Ruh-ı Arif
-
5 Kasım 2014
Sırra Yolculuk
-
21 Ekim 2014
En Çok Şimdi Okumak
Yorumlar
+ Yorum Ekle