Bilal Kemikli
0 0 0000
Öğüt Almak: Nasihatname geleneğimize dair
Yunus Emre, "aşksızlara öğüt verme" der. Aşksızlara öğüt verme, zira onlar öğüt almazlar. Öğüt almak, insanlıkla alakalıdır. İnsanlık tabirini, ahlâki açıdan olgunlaşma anlamında kullanmaktayız. İnsan öğüt alarak, dinleyerek, tecrübe ederek, deneyerek, okuyup öğrenerek, seyahat ederek, gözlem yaparak, farklılıkları tespit ederek, onları karşılaştırarak, mukayese yaparak olgunlaşacaktır. Bunların her birisi birer olgunlaşma sürecidir
Öğüt almak, diğer bir ifadeyle söz ve sohbet ortamlarında bulunup nasihat dinlemek dikkat çeken bir olgunlaşma sürecidir. Peki, nedir öğüt almak? Öğüt almak, tecrübe edilmiş bilgiyle buluşmaktır. İnsan, elbette kendisi de deneyecek, tecrübe edecek; ama evvelce yaşanmış ve denenmiş olanı bilirse, yeni bilgiye de hazır hale gelmiş olacaktır.
Öğüt, sadece sözle verilmez; en kalıcı, en etkili öğüt, hal diliyle verilmiş, örnek davranışlar ve sükûtun diliyle yapılan konuşmalar muhataplarda kalıcı ilkeler oluşturmaya imkân vermiştir. Bazı eli kalem tutan ehl-i dil, edip ve ârifler, öğütleri, nasihatnâme, siyasetnâme yahut usûl, erkân ve ahlak kitaplarında derleyip toparlayarak satırlarda kaydetmişlerdir. Böylece zengin bir öğüt edebiyatı meydana gelmiştir. Mesela Türk İslam Edebiyatı'nın ilik eserlerinden olan Kutadgu Bilig, esası itibariyle hem bir siyaset-nâme, hem de bir nasihatnamedir. Balasagunlu Yusuf Hâs Hâcib tarafından 1069 yılında yazılan eser, tahkiye, hikmet ve mükâleme tarzıyla kaleme alınmış, nasihatleri içerir. Hikâyeler ve mesellerle hayata dair sadet ve mutluluk dersleri verir. Zaten kitabın adı, saadet ve mutluluk veren bilgi anlamına gelir.
İnsan nasıl saadete erer? Nasıl mutlu olur? Yusuf Hâs Hâcib, bir bakıma bu gibi sorulara cevap arar. Ona göre, saadet ve mutluluğun kaynağı, devlet yönetimidir; hak ve adalete uygun, güvenliği tesis etmiş, bilgiyi ve huzuru esas alan iyi yönetim, saadet ve mutluluk vesilesidir. Temel mesele bu iyi yönetimi sağlayacak insanı, ideal lideri yetiştirmektir. Bu ideal insan, lider insan olacaktır; onun sağlıklı bir zihni donanımla yetişmesi, toplumun huzur ve refahı için elzemdir.
İbn-i Sinâ'nın öğrencisi olduğu sanılan Balasagunlu bilge Yusuf Hâs Hâcib'ten sonra Edip Ahmet Yüknekî de benzeri yaklaşımla eserini kaleme almıştır. Ediplerin edibi ve fazıllar başı olarak da anılan Edip Ahmet, hakikatlerin eşiği anlamına gelen Atabetü'l-hakâyık adlı eserinde, ahlâkî öğütleri telkin eder. İdeal insan, ahlâkî değerlere bağlı, bilgili, gayretli, dürüst ve çalışkan insandır. Bir bakıma ahlak kitabı olarak da görülmesi mümkün olan bu eser, Müslüman Türk çocuğunun vizyonunu oluşturmuş; ahlaklı, ilke sahibi, çalışkan ve mert insanların yetişmesinde öncülük etmiştir. Daha sonra Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Hacı Bektâş-ı Velî gibi mana erleri benzeri ahlaki ilkeleri yeniden söylemişler, böylece ahlak prensiplerini içeren nice eserlerin yazılmasına öncülük etmişlerdir.
Edebiyatımızda derin tesirler oluşturan ahlak kitapları, sadece doğrudan doğruya ahlaki ilkeleri açıklayan eserler değildir; nasihat-name, pend-nâme, siyâset-nâme gibi eserler, o ilkeleri alegorik bir üslupla tasvir ve tarif ederler. Bu anlamda Feridüddin-i Attar'ın Pendnâme'si bir çığır açmış, tercüme ve tanzir edilerek yenilenmiştir. Keza Pîr-i Türkistan Ahmet Yesevî'nin Dîvân-ı Hikmet'i, Ataullah İskenderî'nin Hikem-i Atâiyye'si ; Mevlânâ'nın Mesenevî'si, Hacı Bektâş-ı Velî'nin Makâlât'ı ve Yunus Emre'nin Risaletü'n-nushiyye'si gibi tasavvufi ahlakı öğreten eserler ile Hz Peygamber'in ahlakını telkin eden Şemâil ve Hilye kitapları da fevkalade önemli hizmetler ifa etmiştir. Çünkü insan sözle, nazarla mayalanır; bu türden eserler, insan ağacını kulağından sulayan, satırdan sadra intikal eden ahlaken olgunlaştıran ve karakter geliştiren eserlerdir. Bir de bu eserler cemiyet içinde, camilerde, odalarda, tekkelerde, medreselerde, kahvehanelerde ders ve sohbet ortamlarında okunması hasebiyle, hal intikalini sağlamış, gözle de insanı mayalamıştır.
Türk-İslam kültür coğrafyasında insanın yetişmesi, olgunlaşması, devlete ve millete hizmet edecek hale gelmesini sağlayan söz varlığı işaret edilen hikmetlerin tekrarıyla sağlanmıştır. Bunun için ders ve sohbet halkaları kurulmuş, hikmetli eserler, nasihatnameler, ahlak kitapları ve siyasetnameler takrir edilerek manevi gelişim sağlanmıştır. Devlet mekanizmasının en aşağısından en yukarısına kadar görev yapacak olan insanın yetişmesinde bu ders ve sohbet halkalarının, dolayısıyla kitapların rolü olmuştur.
İlk edebi eseri öğüt olan bu milletin, hikmeti öne çıkartan zengin bir geleneğini olduğu aşikârdır. Burada Germiyanlı Şeyhî, Fuzûlî, Nâbî, Bağdatlı Rûhî, Şeyh Gâlib; Koca Râgıp Paşa ve Ziya Paşa gibi hikmeti şiir formatında dile getiren şairleri hatırlamak mümkündür. Keza şarkılarımız, türkülerimiz, atasözlerimiz, mani ve halk hikâyelerimizi de hatırda tutarsak, oldukça zengin bir öğüt kültürüne sahip olduğumuz, "din nasihattir" emrine istinaden hep nasihat veren bir gelenekten geldiğimiz anlaşılacaktır. Biz burada tekrar Yunus'un işaret ettiği hususa dönüp, ne kadar nasihat edersen et, eğer muhatabın âşık değilse, istekli değilse, sözün kâr etmez gerçeğini hatırlayalım. Ne demişti Yunus'umuz? Şunu söylemişti:
"Aşksızlara verme öğüt,
Öğüdünden alır değil.
Aşksız kişi hayvan olur,
Hayvan öğüt bilir değil."
Öğüt almak da vermek de bir insanlık meselesi
Aşk ve ilgi meselesi! Bendeniz geleneğe uyarak, oğlumu düşünüp tespit ettiğim birkaç öğüdümü burada kaydederek yazımı neticelendirmek isterim. Şöyle not almışız:
Oğul, işini zevkle, severek yap... Aşkla! Zevkle oku, severek dinle, aşkla bak. Böyle yaparsan, harfler, sesler ve şeyler manalarını açar.
Oğul, mesele sadece düşünmek, çalışıp çabalamak ve bir fikre ulaşmak değil; onu dile getirme, tebliğ etme yolunu ve yordamını da bilmelisin.
Azizim, bu âlemde Hâbil olmak da mukadder, Kâbil olmak da... Lakin biz Hâbil olmaya gayret ederiz ki, dünyamız huzur ve güven yurdu olsun!
Azizim, varlığın kıymetli meyvesidir söz... Sözü zayi etmemeli! Ey oğul, insanın kedini bilmesi ne büyük bir lütuftur... Kendini, haddini! Lakin çoğumuz bu bunu beceremiyoruz.
Ey oğul, kadim dostları gıyabında hayırla anman senin değerini yüceltir. Kimi meclislerde onları tahkir ve tezyif etmen ise seni alçaltır.
Not: Bu yazı daha evvel Yerli Düşünce Dergisinde yayımlanmıştır.
Bu yazı 4,241 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
11 Nisan 2016
Öğrencime Mektup
-
5 Şubat 2016
Sahici Büyük Kimdir?
-
24 Ocak 2016
Aşkın Yolcuğu'na Dair
-
1 Ocak 2016
Kar taneleri: Semada raks eden dervişler
-
21 Aralık 2015
Eksik Gören Eksiktir
-
10 Ağustos 2015
Çeşm-i Cihân'a Ağıt
-
9 Temmuz 2015
Tevazu: İnsan toprağını işlemek
-
28 Haziran 2015
Ses vermek?
-
24 Haziran 2015
Bu kitap neden yazıldı?
-
4 Haziran 2015
Muhalefeti mi seçeceğiz?
-
10 Mayıs 2015
Ruhuma Sükünet Veren Şehir
-
20 Nisan 2015
Sevgili kızım, beklemeyi bilmeliyiz
-
5 Nisan 2015
Bedhah tuzaklara karşı
-
9 Mart 2015
Bu iyi bir zamandır
-
12 Şubat 2015
Oğluma birkaç not
-
27 Ocak 2015
Öğüt Almak: Nasihatname geleneğimize dair
-
19 Ocak 2015
Son hadiselere ve tartışmalara dair
-
29 Ekim 2014
Dostun Bahçesinde Teferrüç Etmek
-
14 Ekim 2014
Camide buluşalım
-
9 Eylül 2014
Bir Gönül Köprüsü
Yorumlar
+ Yorum Ekle