En Sıcak Konular

Nedret Ersanel



Nedret Ersanel
0 0 0000

Erdoğan'ın yolu 'oralarda' anlaşıldı mı?



Genel olarak Avrupa ve ABD, özel olarak sadece Amerika olarak tarif edilen ‘Batı’, 30 Mart yerel seçim sonuçlarını dış politika pratikleri açısından tek doğrultuda okuyacak. Batı analiz merkezleri ve müesses nizamları, dikkatle izledikleri ülkelerin ‘seçim sonuçlarını’ kendilerine yönelik müspet veya menfi tercihler olarak algılamaz. O ülke ile ilişkileri hangi karakterde olursa olsun, ‘duygulanım bozuklukları’ da yaşamaz. Rasyonalite sabittir ve ‘içerideki müttefiklerine’ de durum böyle izah edilir.

Washington ve Türkiye’yi takip eden Avrupa başkentlerinde yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler takvimi, ‘üç temel soru’nun merak edilmesine/araştırılmasına neden oldu. Bunlardan birincisi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı makamına aday olup olmayacağıydı. Düne kadar hem Türkiye’deki yabancı misyonun hem de dışarıdan Ankara’yı ‘çözmeye çalışan’ dışişleri ve düşünce kuruluşlarındaki akıllar bunu öğrenmeye çalıştı.

Bu merakın en somut örneği, Başbakan’ın son Almanya gezisinde Şansölye Angela Merkel’in diplomatik teamüllerin ve protokol alışkanlıklarının sınırını da zorlayarak, “Gerçekten cumhurbaşkanlığına aday olacak mısınız? Söz veriyorum, yanıtınızı kimseye söylemeyeceğim” demesidir. (Hürriyet, 02) Bu soru bir yandan Batı’nın Erdoğan’ın kafasını tam olarak-hâlâ-okuyamadığını gösterirken, Erdoğan’ın verdiği yanıtın bugüne ilişkin ipucunu da ortaya çıkarmıştır... Şu andaki gündemimiz 30 Mart seçimleri. Diğer konuyu günü geldiğinde değerlendiririz. Günü geldiğinde siz de öğrenirsiniz.” (Milliyet, 07/02) Haliyle Batı, Pazar günü ortaya çıkan seçim sonuçlarına bakarak Ankara’nın önümüzdeki aylarda değişecek dengelerine ilişkin fikir sahibi olacaktır.

İkinci soru teknik bir sorudur ve bir zamanlama arıyordu; 30 Mart yerel seçimleri genel seçimlerin erkene alınmasına sebep olur muydu? Ve nihayet eğer Başbakan Erdoğan Köşk’e çıkmaya karar verirse, Başbakan kim olacaktır? Tüm bu sorular 30 Mart sonrası Batı değerlendirmelerinde biraz daha net kestirmelerle karşılanacak olsa da, esas(lı) konu ve soru; ‘tazelenen’ Türkiye siyasi mimarisinin Batı cephesinin hangi küresel/bölgesel hamlelerine destek olacağı, hangi hamlelerine soğuk bakacağıdır!

Amerika Birleşik Devletleri açısından 30 Mart seçim sonuçlarının sürpriz olduğu söylenemez. Hem hükümet hem de etkili düşünce kuruluşları, genel konular üzerinden orta şiddette kimi eleştiriler de bulunsa da, Beyaz Saray seçim sürecinde Ankara ile açık ve sert bir tartışmaya girmekten özenle kaçtı. Öyle ki, Başbakan Erdoğan ile Başkan Obama arasında uzun aradan sonra gerçekleşen son telefon görüşmesi de dahil, Türkiye’nin içişlerine karışmadığı yaklaşımını sıklıkla tekrarladı. (ABD’nin, Türk iç politikasına sunuluşu ve Türk kamuoyu tarafından algılanışı üzerine ciddi rahatsızlıkları var.

Washington’un anlamadığı kendi attığı adımların bunu neden olduğudur. Suriye’de değişen tutumu kamuoyu tarafından başka nasıl anlaşılabilirdi? ABD’nin farklı konularda dillendirdiği Türkiye ‘standart’ eleştirileri de malum medya tarafından hem abartılarak hem de çoğaltılarak işlenmiştir. Esasen, ABD’nin Türkiye’deki algısını bozanlardan biri de budur! Yeni bir büyükelçinin (!) konuya yoğunlaşacağı varsayılabilir. )

Gerçekte bu konular ABD dış politika yapımının ‘tüm kesitleri’ tarafından ikincil önemde görülmekte. Geniş Ortadoğu’daki ağırlığını azaltma noktasında Ukrayna/Kırım olaylarının, kapıdan çıkmakta olan ABD’yi paçasından yakaladığı söylenebilir. Ukrayna/Kırım; Rusya, Karadeniz, Kafkaslar, Suriye, Irak, İran, Azerbaycan, Ermenistan, Akdeniz halkalarını yeniden zincir yaparak Washington’un beline doluyor.

Ek olarak, ABD dış politikasının ve Obama’nın erken Nobel ödülünün bedeli olarak İsrail-Filistin barış süreci ve İran hamlesinin politik önemini ‘kırmızı’ koduna yükseltiyor. Ve evet, bunların hepsinin tam ortasında Türkiye bulunuyor. Yani önemi değişmez biçimde yeniden artarken, Ankara’nın patronu da bu yükseliş dalgasını, 30 Mart’la gelen iç politik yükselişiyle arkasına alıyor, katlıyor! Obama hükümetinin kendi iç sorunları da ayrıca akılda tutulmalı ama bu konjonktüre verebildiği tek yanıt; Almanya’yı oyuna itmek. Rusya açısından-çok tartışmalı-bir rakip ve Türkiye açısından-çok tartışmalı-müttefik olarak!

Yerel seçimler öncesi ‘küresel dış politik değişimlerdeki en stratejik yenilik nedir’ sorusunun yanıtı, Almanya’nın ‘yeniden’ ana oyuncu olarak global siyasete dönüşüdür. Berlin’in Ukrayna olaylarının ardından daha aktif bir politika izlemeye başladığı akla gelse de, ABD’nin dünya sorunlarıyla ilgilenmekte müttefiklerini davet eden, AB özelinde ise özellikle Almanya’yı ‘zorlayıcı teşvik’le karşı karşıya bıraktığı anlaşılmalıdır. (‘AB ülkelerinin yaşadığı ekonomik krizin boğuculuğu ortadayken, belki de dünyanın en güçlü ekonomilerinden olan Almanya duyarsız kalırsa insanlar düşünmeye başlar’ biçiminde bir satır altı retoriği de işlemiş görünüyor.)

Ancak Almanya’nın Rusya’ya karşı duruşu (!) çok tartışmalı bir konu. Hem enerji hem ticari ilişkiler ve hem de bölgedeki eski Sovyet yadigârları ile arasındaki ilişkiler Almanya’nın hareket alanını daraltabilir. Öte yandan, hangi bağlamda kullanılırsa kullanılsın “Berlin-Rusya karşıtlığı” açık bir soğuk savaş dilidir ve otomatikman Londra’dan Tahran’a, Moskova’dan Kabil’e, Ankara’dan Tel Aviv’e, Riyad’dan Washington’a taze çarkların dönmesine yol açar. Bu ülkeler ve sayılabilecek her birinin yerine “Ankara” konulabilecek tek başkenttir.

Bu nedenle; örneğin, eskiden beri iyi ilişkileri bulunan Almanya-İran ve İngiltere-İran ilişkilerinde bütün yollar Türkiye’den geçer. Keza, Akdeniz ilişkilerinin tamamında-ister Suriye, Kıbrıs, enerji ve yolları, ister İran ve Mısır-Ankara ve İsrail ilişkileri (kuşkusuz ABD’nin de paydaş olacağı biçimiyle) başat akslardan biri olabilecektir.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın ‘Mavi Marmara’ bağlamındaki şu sözleri gayet anlaşılırdır; “Geçtiğimiz yıl Mart ayında, Başkan Obama'nın İsrail ziyareti sırasında (İsrail Başbakanı) Netanyahu Türkiye'nin şartlarını kabul edebileceğini açıkladı. Bu başarıda en büyük pay da ABD Başkanı Obama'ya aittir. Başkan Obama İsrail hükümeti nezdinde ağırlığını koydu, Türkiye ile uzlaşılmasını rica etti". (Hürriyet, 25/03)

Alışıldık ‘büyük resim’ söylemi, Türkiye’nin geniş Ortadoğu haritasında-siyaseten biraz daha farklı olmakla beraber-ana aktör olarak yerini koruyacağını, Rusya-ABD ilişkilerindeki gerginliğin, İran-Suriye kartlarında koz paylaşımına dönmesi halinde artacağını, bunun dış politika uygulamalarını zorlaştıracağını, öte yandan tüm tarafların Ankara’nın hassasiyetlerini korumada ölçülü dış politikalar takip ederken, iç politik desteğin hükümetin ve Başbakan’ın elini kolaylaştıracağını vaat ediyor. Bu da tüm bölgede Türkiye’yi istisnai bir konuma taşıyor.

Peki aksilik olamaz mı? Olur ve bunu sağlayacak değişkenler yüzlerce ihtimal barındırıyor. Suriye’deki Türk toprağı Süleyman Şah Türbesi üzerinden bir-iki gün içinde ‘gelişen garip olaylar’ ile yerli-yabancı yaklaşımlar, zeminin ne kadar kaygan olabileceğini gösteriyor. 30 Mart, bu zeminde halkın Türk hükümetine ‘seni tutuyorum’ demesidir.

twitter.com/nedretersanel



Bu yazı 4,201 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 13 Mayıs 2014 Ruslar UFO’larla bizim gibi it dalaşı yapabilir mi?
    • 6 Mayıs 2014 Berlin, Obama’nın (en iyi) arkadaşı değil
    • 29 Nisan 2014 'Manidar Zamanlama'ları Ayarlama Enstitüsü
    • 22 Nisan 2014 Albino çocuk ve beyaz kurdeleli uzaylılar inlere girebilir mi?
    • 15 Nisan 2014 'ABD'den Türkiye çıkışı' yazılır, 'ABD'den sakın çıkma' okunur!
    • 8 Nisan 2014 İsrail yanımıza, Rusya kolumuza, ABD nereye?
    • 31 Mart 2014 Erdoğan'ın yolu 'oralarda' anlaşıldı mı?
    • 25 Mart 2014 Twitter'ı kapatan Facebook'u niye kapatmadı?
    • 17 Mart 2014 Tokalaştığınız el işe yaramaz, diğer el önemli!
    • 10 Mart 2014 Büyük resme çıplak gözle bakılmaz
    • 4 Mart 2014 Dünyanın söküldüğü yer
    • 25 Şubat 2014 Aurens'in raksını Hüseyin alkışlıyor...
    • 11 Şubat 2014 Uçak gemisinden korkabilirsiniz ama büyüğü var
    • 4 Şubat 2014 Angel(a)’nın kanatları ve ışığın askerleri!
    • 28 Ocak 2014 MİT’i kelepçelemekten daha 'sembolik delil' ne olabilir...
    • 21 Ocak 2014 Akdeniz’de Çin-Rus tatbikatı ‘devlet TIR’larını rahatlatır mı?
    • 13 Ocak 2014 Rusya, İran yüzünden Londra'ya elinin tersiyle...
    • 7 Ocak 2014 Enerjiniz olmadan enerjiyi mi kontrol edeceksiniz?
    • 31 Aralık 2013 2014: Bize ne olacaksa, tüm bölgeye o olacak!
    • 24 Aralık 2013 Türkiye'nin canını o yüzden yakıyorlar

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    10,619 µs