Bilal Kemikli
0 0 0000
İHL, yeni döneme ilişkin bir kaç not
Sorun sadece İHL ve din eğitimi sorunu değil; maalesef ülkemizde eğitim siyasi ve daha da vahimi dar ideolojik bakış açısının şefkatine terk edilmiştir. Bu bakış açısı dar bir bakış açısıdır ve ancak günü kurtarır. Esasen günü de kurtarmaz; kurtarmış gibi gözükür… Oysa ilim ve kültür bir gelenek işidir. O gelenek içinde âlim, sanat ve kültür adamı yetişir.
Bugün dünya ölçeğinde ciddi adamlarımızın yetişmediğini söylemek, kolaydır; fakat sebepleri ortaya koyup, çözümler ortaya koymak zordur. Tek bir sebebe bağlı izah ediyor değilim; ama o dar bakışın çizdiği elbise yıllardır eğitim politikalarımızı esir etmiştir. Bu esaretten kurtulmanın yollarını aramamız lazım. Zira kendine güvenen, riyakârlıktan azade kişilikli ve onurlu insanları yetiştirmenin yolu bu meyanda atılacak adımlara bağlı.
Şunu demek istiyorum: Sadece din eğitimi değil, dil, edebiyat, sanat ve tabii alanlardaki eğitimi de bu dar bakıştan kurtarmak lazım. Kendi kendimize yetinmemiz, dünyayla yarışacak ilim ve sanat insanı yetiştirmek ancak bu çabayla mümkün olacaktır.
Şimdi hatırlayalım: Bir dönem, örgün ve yaygın eğitim alanında din eğitiminin hiç yapılmadığını biliyoruz. 1933-1949 yılına kadar devam eden 16 yıl gibi uzun bir dönem, gayr-ı resmi usul ve yöntemlerle milletin dini eğitimlerini alması... Daha sonraki süreçler, din eğitim kurumlarının devletin birer kurumu olmasına karşın, itibarsızlaştırılan kurumlar. 28 Şubat, başlı başına bir konu! Şimdi, mesele ne? Mesele şu: Bir gelenek inşa edemedik ve bir dil kuramadık. Modern zamanlarda bir din dili kuramadık. Neden? Siyasi müdahaleler, yaptırım ve yönlendirmeler… Oysa ilim ve sanat kendi doğası içinde gelişir.
Artık bu okulların yeniden tartışılan okullar haline gelmemesi, kazandığı meşruiyeti koruması ve itibarını artırması için yapılması gerek şey şudur: Kaliteli eğitim… Kaliteli, değerli insan yetiştirmenin yollarını aramak lazım! Şimdi varlıkla imtihan, yokluktan daha zordur. Yeni dönemde ulaşılan imkânı fırsatlara çevirmenin yollarını aramak lazım. Daha nitelikli, dünyaya açık eğitim… Değerler, birikimler… Sadece ülkeye değil, bütün bir insanlığa hizmeti amaçlayan bir nesli yetiştirmek! Ufuk bu olmalı.
En kadim, en popüler ve en kalıcı meslek, hemen her kültürde din görevliliğidir. Din hizmetleri, hep popüler oldu… Bir âlimin, ilmiyle amil olan bir imamın memlekete yapacağı nitelikli hizmeti başka kaç kişi yapabilir? Din hizmetini, memuriyetin dar kalıplarından ibaret görmeyen fikir ve şahsiyet sahibi din adamlarına ihtiyacımız var. Bunu artık İF ile mi gidereceğiz? Belki öyle; ama temel İHL’de atılacak… Nitelikli din adamını tanımlayacak değiliz; ama şunu biliyoruz: Camide cemaate huzur sunacak, onu maddi ve manevi açıdan kuşatacak imamlara, söylediklerini yaşayan örnek şahsiyet olan vaizlere ve verdiği fetvanın arkasında duran müftülere ihtiyacımız var. Bu neyle olur? İlmi geleneğe bağlı olmakla değil mi? Bu geleneği tesis etmenin yahut var olanları yenilemenin yollarını aramalıyız. Beklentimiz bu; fakat şunları da söylemeliyim:
1. Başta kıraat olmak üzere, cami musikisine dair derslere öncelik verilmeli; hafızlık teşvik edilmeli.
2. Öğrencinin aidiyet duygusunu ve farkındalığını geliştirmek için kültürel, edebi, sanatsal ve sportif etkinlikleri öne çıkarmalı.
3. Yardımlaşma ve dayanışma duyarlılığını geliştirmek için sosyal sorumluluk projeleri geliştirmeli ve öğrencileri bu projelere teşvik etmeli.
Elbette diğer dersler olacak ve lisans eğitimini istediği alanda yapacak… Ama onları hayata ve alanlarına hazırlamak için bu önerileri dikkate almak icabeder. Tek tip insan yetiştirmek, öğrencileri sadece bir alana veya bir göreve hazırlamak artık mümkün değildir. Bilişim alanındaki gelişmeler, akıp giden gençliği tek bir havuza toplama imkânından eğitimcileri mahrum eder. O bakımdan müsamahalı, teşvikkâr, yeniliklere açık ve hoşgörülü eğitim kadrosuna ihtiyaç vardır. Bu da ayrı bir bahistir… Çok yoğun sosyolojik analizlere girmeden, zamanın ruhunu dikkate alarak bunları söylüyoruz: Kaliteli insanın yetişmesi için ortamlar hazırlamak zorundayız! Mesele budur; insan, insan, insan…
Bu yazı 2,183 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
11 Nisan 2016
Öğrencime Mektup
-
5 Şubat 2016
Sahici Büyük Kimdir?
-
24 Ocak 2016
Aşkın Yolcuğu'na Dair
-
1 Ocak 2016
Kar taneleri: Semada raks eden dervişler
-
21 Aralık 2015
Eksik Gören Eksiktir
-
10 Ağustos 2015
Çeşm-i Cihân'a Ağıt
-
9 Temmuz 2015
Tevazu: İnsan toprağını işlemek
-
28 Haziran 2015
Ses vermek?
-
24 Haziran 2015
Bu kitap neden yazıldı?
-
4 Haziran 2015
Muhalefeti mi seçeceğiz?
-
10 Mayıs 2015
Ruhuma Sükünet Veren Şehir
-
20 Nisan 2015
Sevgili kızım, beklemeyi bilmeliyiz
-
5 Nisan 2015
Bedhah tuzaklara karşı
-
9 Mart 2015
Bu iyi bir zamandır
-
12 Şubat 2015
Oğluma birkaç not
-
27 Ocak 2015
Öğüt Almak: Nasihatname geleneğimize dair
-
19 Ocak 2015
Son hadiselere ve tartışmalara dair
-
29 Ekim 2014
Dostun Bahçesinde Teferrüç Etmek
-
14 Ekim 2014
Camide buluşalım
-
9 Eylül 2014
Bir Gönül Köprüsü
Yorumlar
+ Yorum Ekle