Ürdün Kralı’nın Ankara görüşmelerinde Suriye’nin istikbali konusunda hayli kaygılandığı, İsrail-Ürdün ilişkileri düşünüldüğünde bilhassa belirtilmesi gerekir; İsrail'in Golan’ı işgal etme olasılığından bahisle yakındığı biliniyor.
Kral’ın sızlanmalarını Arap Baharı/Suriye ateşinin üzerine sıçramasından çekindiği zaviyesinden okuyabiliriz.. Öyle de olmalı, Kral çekinmeli.
Tabii; ‘Suriye’nin güneyi İsrail’e’ demek, ‘Kuzeyi kime’ veya ‘size’ demek…
Ankara bu tatlı lokmayı yutmaz ama iki yıldır bu ve benzer spekülasyonlardan bölgede adım atacak yer kalmadı.
Buna karşın, İsrail’in oyuna döndüğüne ilişkin yeni bir gözlem de var...
İsrail, hem Arap Baharı hem de Suriye sürecinde-İran konusu istisna ama onu dahi seyrelterek-mümkün olduğunca ortada görünmedi.. Ayakaltında dolaşmadı değil ama göze çarpmadı.
Anlaşılır bir taktik; bahar gerginliğinin elektriğini üzerine çekmek istemediği denli, bölgenin halinden memnuniyeti de belli!
İşte İsrail’de bir hareketlenme olduğuna ilişkin algı, tam bu tanımlamaların yerleşik hale geldiği anda ortaya çıktı.
30 Ocak'ta İsrail F-16’ları Suriye sınırını aşarak Şam’a hayli yakın bir noktada Hizbullah’a ait bir füze konvoyunu vurdu.. Tek başına bu vaka İsrail’in aktif hale geldiğini bence göstermez ama Salı günü (12 Mart) bu tezi savunanların elini güçlendiren bir başka gelişme yaşandı...
Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda bir konuşma yapan İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, “Suriye lideri halkını ve hatta çocukları öldürürken elimiz kolumuz bağlı kalamayız. En iyi çözüm, Suriye’nin de üyesi olduğu Arap Birliği’nin bu ülkeye yapacağı müdahaledir” sözlerini zikretti.
Böylece, Suriye’de yaşananlara mesafesini sıfırlamış oldu.
Ama niye?. İsrail kendi iç politik dengelerinin harmanlandığı, henüz yeni hükümetini dahi yeni yeni kurduğu, üstelik 20 Mart’ta ABD Başkanı’nı ağırlayacağı bir zamanlamada neden cephesini Suriye’ye dönüyor?
Kuşkusuz Araplar yerinden bile kıpırdamayacak (Kaldı ki, İsrail’de bunu biliyor ama zaten onlara söylemiyor! İsrail’in Arap Birliği’ni eyleme davet etmesi ne demek zaten?) ama Ürdün Kralı ve İsrail Cumhurbaşkanı’nın ortak noktada buluştuğunu söyleyebiliriz.
Her iki ülke de Suriye’nin çökmesinden ve bölünmesinden korkuyor. Kısmen benzer kısmen farklı saiklerle.
Ürdün ve İsrail’i cepte tutarak benzer korkuları başkalarının da paylaştığını söyleyebiliriz.. BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antino Guterres, Türkiye temaslarında Suriye kaynaklı 6 büyük risk saydı.
"Çatışmaların diğer ülkelere sıçraması, Lübnan'daki kırılgan politik sistem, Irak'ta şiddetin artması ve Sünni-Şii bölünmesi, Ürdün'deki ağır ekonomik şartların sosyal huzursuzluğa dönüşmesi, İsrail-Filistin çatışmasının sinyalleri, İran ve bazı Körfez ülkelerinin de süreç içindeki durumu." (Bu altıncı maddeyi orta vadeli gelecek için özellikle aklınızda tutmanızı tavsiye ederim.)
Birleşmiş Milletler de demek İsrail ve Ürdün’le aynı noktaların altını çiziyor.
ABD’nin de; Irak’ta nasıl bir bölünme ve mezhep çatışması istemiyor ise (!), Ankara’nın Kuzey Irak’la ilişkisine kaş çatıyorsa, Suriye’ye müdahale etmemesinin ardında işte bu bakış "da" var.
Hepsinin ortak tedirginliklerinden biri de köktendinci bir iktidarın Şam’a hakim olması.
Türkiye’nin bu okumalardan bazı noktalarda ayrıldığını, özellikle Esad’ın varlığının kendi iç/dış politikalarını çelmelediğini söylemekle beraber aynı cephenin miğferini giydiğini tespit edebiliriz.
Peki bunları niye anlatıyoruz?..
Tamamını çöpe atın diye!
Bölgeye yönelik şümullü planların ve bunların nihai bir hedefinin olmadığını söyleyebilir misiniz?
O halde amacı da söyleyebilmeliyiz.
Aylardır Suriye konusunu sakız gibi uzatarak ortaya binbir parlak fikir atan, yukarıda sadece güncel bir kısmını saydığımız diğer ülkeleri de esir alan sorunların tamamını def eden, Suriye ve kısmen bölgeye düzen getiren bir plan.
Hakkını muhakkak teslim etmek gerekiyor.. Cengiz Çandar’ın, “Sykes-Picot’u tersine çevirmek savaşı kaçınılmaz kılar mı?” (Radikal, 14.10.2012) başlıklı yazısı, özellikle bölgedeki dönüşümde "yıkılacak ilke"yi tespit açısından önemlidir.
Eksiği de büyüktür; Bölgenin yeni düzeni ne olacak sorusuna zımnen, “Sykes-Picot’un tersidir” yanıtını verir.
Oysa evet, Sykes-Picot gidiyor ama tersi gelmiyor.. Yerine adı sanı olan taze paftalı bir plan ve Suriye’ye de yeni bir patron geliyor!
O patron, bölgedeki tüm kaygıları/çıkarları koruyabilir.. Dengeler müsait.. ABD ile anlaşmasında bir son dakika pürüzü çıkmazsa.
Şimdi Obama'nın İsrail ziyaretini bekleyelim.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle