Bilal Kemikli
0 0 0000
Duraklar... Duraklar
Hayat nedir ki? Veysel'in dediği gibi, iki kapılı bir handa yaşamak değil mi? Bu hana geldik, orada yaşayacağız ve yine bir gün gelecek, geldiğimiz gibi gideceğiz.
Dede Korkud gibi söyleyelim: Gelimli gidimli dünya!
Nereye gideceğiz? Vatan-ı aslimize... Burası, işte şu uğruna gece gündüz çalıştığın, bazen küstüğün, kalp kırdığın ve bazen oyunlar kurup büyük kazançlar elde ettiğin, kimi zaman kaybettiğin, üzüldüğün, korktuğun, endişe ettiğin han, senin ikametgahın. Mukimsin, o kadar!
İnan mıyor musun bu sözlerime? Çık Karacaahmet'e bir uğrayıver. Bir de mümkünse, Necip Fazıl mehumun Karacahmet şiirini okuyuver.
Nasıl diyordu şair?
"Deryada sonsuzluğu zikretmeye ne zahmet!
Al sana, derya gibi sonsuz Karacaahmet!
Göbeğinde yalancı şehrin, sahici belde;
Ona sor, gidenlerden kalan şey neymiş elde?
Mezar, mezar, zıtların kenetlendiği nokta;
Mezar, mezar, varlığa yol veren geçit, yokta...
Onda sırların sırrı: Bulmak için kaybetmek.
Parmakların saydığı ne varsa hep tüketmek."
Evet, "parmakların saydığı ne varsa hep tükenecek"; ömür nakdi bitecek... Bunlar olacak beyim; hangi mevki ve makamı işgal edersen et, hangi statüde olursan ol; bir gün gelecek ve bütün bunları bırakıp gideceksin.
Bırakalım şu gidişi de, madem geldik, buradayız, bu handayız; bari huzur içinde yaşayalım.
Nedir bu huzursuzluk?
Nedir bu telaş?
Hayatta duraklar var beyim; duraklar, duraklar... Uğradığın her durağı, han içinde değişen odalar olarak gör. Bazen güneş alan, geniş ve huzurlu odada kalırsın, bazen de dar ve soğuk. Bazen itibarın yerindedir; o vakit etrafında adeta bir şenlik vardır. Bazen de şu köşede terkedilmiş hissedersin, derbeder ve bikes, melûl, mahzun ve meyus...
Aldırma. Yolcusun işte.
Kolay mı aldırmamak? Ah, keşke kolay olsa.... Hep aldırırız; kavga, gürültü, feryad ve figan oradan kopar.
Yolcu olduğunu, yaşanan hallerin birer durak olduğunu idrak etmek kolay mı? Nerede... Fakat olsun, sen yine de bu sözüme kulak ver; eskilerin yaptığı gibi, bir türkü tuttur... Ve her zaman, her haline şükret. Şükret; zira nihayetinde yaşadıkların birer duraktır.
Hayat, acısıyla tatlısıyla yaşadığımız şu hayat... Beyim, hangi durakta olursan ol, bir gün zaman ırmğı seni sondurağa ulaştıracak. Hani o senin için biricik olan, başrolünü senin oynadığın filim bitecek. Ve handan çıkıp, yeni durakların olduğu bambaşka bir yola koyulacaksın. O yolculukta senden ne vize, ne pasaport ve ne de bilet isteyecekler. Bavul hazırlama telaşın da olmayacak, indirimli bilet almak için önceden işlem yapmana da gerek kalmayacak. Ne ekonomik, ne business clas ve ne de vip...
Aldırma beyim, şu durduğun durağa aldırma; orası nihayi durak değil... Hele bir şükret, hele bir şükret!
Bu yazı 1,900 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
11 Nisan 2016
Öğrencime Mektup
-
5 Şubat 2016
Sahici Büyük Kimdir?
-
24 Ocak 2016
Aşkın Yolcuğu'na Dair
-
1 Ocak 2016
Kar taneleri: Semada raks eden dervişler
-
21 Aralık 2015
Eksik Gören Eksiktir
-
10 Ağustos 2015
Çeşm-i Cihân'a Ağıt
-
9 Temmuz 2015
Tevazu: İnsan toprağını işlemek
-
28 Haziran 2015
Ses vermek?
-
24 Haziran 2015
Bu kitap neden yazıldı?
-
4 Haziran 2015
Muhalefeti mi seçeceğiz?
-
10 Mayıs 2015
Ruhuma Sükünet Veren Şehir
-
20 Nisan 2015
Sevgili kızım, beklemeyi bilmeliyiz
-
5 Nisan 2015
Bedhah tuzaklara karşı
-
9 Mart 2015
Bu iyi bir zamandır
-
12 Şubat 2015
Oğluma birkaç not
-
27 Ocak 2015
Öğüt Almak: Nasihatname geleneğimize dair
-
19 Ocak 2015
Son hadiselere ve tartışmalara dair
-
29 Ekim 2014
Dostun Bahçesinde Teferrüç Etmek
-
14 Ekim 2014
Camide buluşalım
-
9 Eylül 2014
Bir Gönül Köprüsü
Yorumlar
+ Yorum Ekle