Gülay Göktürk
0 0 0000
Darbecilik mahkûm oldu
Türkiye'de darbeciler benim hatırladığım kadarıyla bundan önce iki kere "darbeye teşebbüs" suçuyla yakayı ele verdiler ve yargılandılar.
Bunlardan birincisi Talat Aydemir cuntasıydı. 27 Mayıs'ın muzaffer darbecileri, başarısız darbecileri affetmediler. Aydemir ve Fethi Gürcan, 27 Mayıs cuntası tarafından yargılandı ve idam edildi.
İkincisi de Madanoğlu cuntasıydı. 12 Mart'ta "sağcı faşist" Tağmaç-Türün cuntası, "solcu-faşist" Madanoğlu cuntasını etkisiz hale getirdi ve yargıladı. Ama cuntanın ucu kuvvet komutanlarına kadar uzandığı için, galip cunta, olayı işi büyütmeden örtbas etmeyi tercih etti. Madanoğlu ve arkadaşları yargılandılar ama beraat ettiler.
Her iki olay da cuntacıların birbirini yargılamasıydı. Yargılayanla yargılanan aynı suçu işlemişti. Aralarındaki tek fark birinin başarılı, diğerinin başarısız darbeci oluşuydu.
Darbe sevicilik yeni bir kılıkla karşımızda
Darbecileri suçüstü yakalayıp yargılamak sivillere ilk kez nasip oldu. Balyoz davası, sivil siyasetin yargıya verdiği cesaretle, bağımsız yargının bir darbe teşebbüsünü yargılayıp cezalandırdığı ilk örnektir.
Balyoz davası kararı bu bakımdan, Türk demokrasi tarihinin önemli dönüm noktalarından biridir. Sadece yargının değil, siyasetin de toplumun da rüştünü ispat etmesidir.
Peki böyle bir ülkede, yani toplumun kendi iradesini hiçe sayıp onun seçtiklerine karşı darbe yapan suçluları hiçbir zaman yargılayamadığı bir ülkede; böyle bir ilkin gerçekleşmesinin bütün toplum tarafından bayram sevinciyle kutlanması gerekirken bu tablo neyin nesi?
İki büyük muhalefet partisi; basının, STK'ların, kanaat önderlerinin neredeyse yarısı; büyük baroların (evet, baroların bile) bir kısmı ve toplumun bir kesimi mahkeme kararı karşısında yas tutuyor. Darbecilerin ardından kahramanlık menkıbeleri yazıyor, marşlar söylüyor, ağıt yakıyor. Ve bizim, tuttukları yasın sebebinin, davada savunma haklarının ihlal edilmesi, hukuka uygun bir yargılama yapılmaması olduğuna inanmamızı bekliyor. Darbeciler için değil, hukuk devleti için üzüldüklerini iddia ediyor!
Hayret! Madanoğlu cuntasının alenen ve resmen suç işlediği apaçık ortada olduğu halde, onların beraat etmesine hiç üzülmemişlerdi. Adaletin tecelli etmemesine hiç mi hiç aldırmamışlardı o zaman. Şimdi ne oldu da böyle hassaslaştılar? Çünkü darbeciyi alenen savunmak artık çok zor bir ülkede. O yüzden de darbe sevicilik, ancak "hukuk sevicilik" kılığına bürünmüş bir halde çıkabiliyor karşımıza. Ama doğrusu kostüm üzerlerinden dökülüyor.
Davanın özü
Dava dosyasında yer alan kimi delillerin sahte olup olmadığı, mahkeme heyetinin sanıkların savunma haklarını ihlal edip etmediği, cezanın azami haddinin uygulanmasının ya da birçok sanık için 59. maddenin uygulanmamasının hukuka uygun olup olmadığı, hem Yargıtay tarafından hem Anayasa Mahkemesi ve belki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından incelenecek. Belki karar bazı sanıklar açısından bozulacak.
Ama bütün bunlar, bu kararın özünü değiştirmeyecek.
Bu kararın özü, 2003 yılında 1. Ordu Komutanlığı'nda gerçekleştirilen seminerin bir savaş oyunu olmayıp dört başı mamur bir darbe hazırlığı olduğudur. Sanıklardan hangilerinin bu suça ne kadar katıldığı, ne kadar sorumlu olduğu davanın özünü ilgilendirmeyen, ayrı bir meseledir. Bu konuda değerlendirme hataları varsa tek tek sanıkların durumunun yeniden incelenmesiyle Yargıtay'da düzeltilebilir.
Bütün bunlar, bu kararın özünü değiştirmez. Savunmanın sahte olduğunu iddia ettiği CD'ler delil olarak kabul edilmese bile, bir bavul dolusu orijinal belge, ses kaydı ve bizzat zamanın Genelkurmay başkanının ve bazı üst düzey komutanlarının tanık ifadeleriyle ortaya çıkan bu gerçek gölgelenemez.
Yargı rüştünü ispat etti
İşin aslı şu ki, biz bu gerçeği, taa suç belgeleri ordu içindeki bazı yurtsever subaylar tarafından ordu dışına çıkarılıp basına verildiği andan beri biliyorduk. Mesele, yargının elindeki o belgeleri değerlendirmeye ve hukuku uygulamaya cesaret edip edemeyeceğiydi. Türkiye'de şimdiye kadar hiç olmayanı yapmaya, kuvvet komutanlarına kadar uzanan bir suç zincirini açığa çıkarıp cezalandırmaya güçlerinin yetip yetmeyeceğini kestiremiyorduk.
Şükürler olsun ki, bunu başardılar.
Bu mahkeme heyeti, dava boyunca üzerlerinde kurulan ağır siyasi baskıya, Meclis'teki ana muhalefet partisi ve üçüncü büyük partinin doğrudan savunma safında yer almasına; savunmanın engelleme girişimlerine, medyanın karartmalarına, ordudan gelen "rahatsızlık" sinyallerine ve AK Parti düşmanlıklarını bu dava üzerinden yürütmeye çalışan geniş bir sözde demokrat kesimin siyasi kampanyasına rağmen dik durmayı başardı.
Türkiye onlara çok şey borçlu.
bugün
Bu yazı 1,409 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
28 Eylül 2012
Susmak için artık çok geç
-
24 Eylül 2012
Darbecilik mahkûm oldu
-
21 Eylül 2012
7 adımda çözüm planı
-
14 Eylül 2012
Libya
-
25 Ağustos 2012
Kürtler'i PKK'dan korumak
-
8 Ağustos 2012
Tehditle canlı kalkan olunur mu?
-
30 Temmuz 2012
Suriye Kürdistanı
-
2 Temmuz 2012
Zana kimi, neyi temsil ediyor?
-
18 Haziran 2012
Kılıçdaroğlu Bahçeli'nin arkasına saklanıyor
-
15 Haziran 2012
Olmayacak duaya amin
-
11 Haziran 2012
Oslo süreci yeniden mi?
-
8 Haziran 2012
Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi
-
4 Haziran 2012
Ses kayıtları
-
30 Mayıs 2012
Parti kongreleri neden yapılır?
-
21 Mayıs 2012
Sivil bayramlar dönemi
-
11 Mayıs 2012
Yine mi?
-
9 Mayıs 2012
Solun resmi tarihi
-
25 Nisan 2012
Keşke CHP bölünse
-
11 Nisan 2012
Kafası karışık bir Demirtaş
-
9 Nisan 2012
Nizam-ı alem
Yorumlar
+ Yorum Ekle