Nasuhi Güngör
0 0 0000
Ankara-Paris rekabeti
Suriye’deki ayaklanmanın ve ardından başlayan sürecin, bölgesel düzeyde devam eden çatışma alanlarına sıkça vurguda bulunuyoruz. Şam’daki rejimin varlığı, artık Ankara-Tahran hattında geri dönülmesi zor bir güç oyununa dönüştü.
Peki bu kadar mı? Türkiye’nin Suriye konusunda görüş ayrılığı yaşadığı ülkeler, bölgede İran ve küresel ölçekte Rusya-Çin bloğundan mı ibaret? Elbette değil. Aksine daha başından itibaren Ankara’nın tezlerinden hoşnut olmayan bazı ülkeler var ki, yakın bir zamana kadar su yüzüne çıkmayan bu rekabet yavaş yavaş boy gösteriyor.
Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı François Hollande, ‘Böyle bir gelişmeden haberim yok. Kesinlikle bilgim dahilinde değil. Ben böyle bir talimat vermediğim gibi, kitap değişiklikleri Fransa’da komisyonlar tarafından hazırlanır’ diyerek bizleri saf yerine koysa da gerçek şu: Paris, Suriye’den başlayıp çok daha geniş alanlara kadar uzanan bir alanda Ankara’yla ciddi bir rekabet içinde ve son hamlesi, yani ders kitaplarına ‘Ermeni Soykırımı’ iddialarını alması, bu sürecin bir parçası.
Günlerdir, ülkemiz sınırları dahilinde Baas medyası olarak faaliyet gösterenlerin, Hollande’ın demecini ‘Ben talimat vermedim’ diye manşete taşıması da bu sürecin bir diğer parçası. Her nedense Hatay ve çevresinden ‘kahvehane ağzı’yla bilgi aktarmaktan çekinmezken, sözgelimi hatırı sayılır bir istihbarat ağının ve yerel uzantılarının, bu bölgede Beşar Esad adına cirit atması bu arkadaşların hiç ilgisini çekmiyor.
Kuşkunuz olmasın çekmeyecektir de. Kendileri yetmiyormuş gibi bir de taklitleri üzerinden ‘Kim bu danışman’ diye foto-hedef haberleri icat edip tetikçiliğe soyunan ve gözünü karartıp ‘vezir düşürme’ operasyonuna kilitlenen bu mantığın, Kıta Avrupası’ndaki hamilerinin sokaktaki kediler bile farkında.
Yüzyıl önce bu coğrafyanın kodları yazılırken, Kraliyet adına soytarılık icra edenler, bugün kendilerine buldukları yeni kapının kılıcını sallamaktan çekinmiyor.
***
Nafile ve beyhude çırpınışlar. Türkiye’nin Suriye politikası elbette pek çok yönden eleştirilebilir. Ancak durduğu yer doğru, hedefi tutarlı ve dahası kendi kamuoyundaki bunca tuhaf çarpıtmaya rağmen de hamle üstünlüğüne sahip.
Safları değiştiren, ittifakları akıl almaz hale getiren bir değişimin içinde yol almaya çalışıyor Türkiye. Tekrar evine kapanıp dünyayla ilgisini kesmesini yahut birileri adına bu işlerin tetikçiliğini yapmasını isteyenler, bir kez daha düşünmeli. Böyle bir seçenek yok. Evine kapandığı dönemlerin kronik sorunlarını, halının altına süpürülmüş pisliklerini temizlemeye çalışan bir dinamizmin önünü kesmek yerine, ona katkı sağlamak daha akıllıca olmaz mı.
Suriye’deki bataklığın mimarı Türkiye değil. Aksine Şam’a en samimi ve akil önerileri getiren aktör oldu. Hal böyleyken, neredeyse İslam coğrafyasının hemen her yerinde derinleşen sorunların faturasını Ankara’ya kesme çabasını nereye koyacağız. Hanedanların, rejimleri kendilerine tapulamış çetelerin, Sovyet artığı Baasçıların mimarı biz miyiz? Her birinin küresel ölçekte devam eden kirli ve karanlık ittifaklarını biz mi sağladık?
Türkiye, en azından kendi içindeki Soğuk Savaş uzantılarıyla, Baas özentisi yapılarla mücadele etme konusunda kararlı. En azından kendi değerleriyle barışabilme, onlarla yeniden bütünleşme adına çabalıyor. Hem buna direnip, hem de geçmişin iktidar ve çıkar denklemini yeniden kurma çabası gerçekten, ama gerçekten boşuna.
Öylesine sırıtıyor ki. ‘Ben Türkiye’yi okuyamıyorum, ama Türkiye beni okuyor’ gibi kıvrak sözler bile kifayet etmiyor gizlemeye.
star
Bu yazı 1,352 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
6 Nisan 2013
Kraliyet patron, biz taşeron muyuz?
-
27 Eylül 2012
Ordu neden değişmek zorunda
-
21 Eylül 2012
Eylül ayının kara listesi
-
14 Eylül 2012
Yeni Türkiye ve yeni ekonomik model
-
13 Eylül 2012
Libya saldırısı ve Türkiye’nin kodları
-
3 Eylül 2012
Türkiye’nin yalnızlığı ve Mısır
-
30 Ağustos 2012
Ankara-Paris rekabeti
-
24 Ağustos 2012
İstihbarat zaafı var mı?
-
23 Ağustos 2012
BDP niçin çıldırdı?
-
17 Ağustos 2012
Fırsat treni telaşı
-
16 Ağustos 2012
Yola nasıl devam edeceğiz?
-
10 Ağustos 2012
‘Gergin Barış’ın sonu mu?
-
6 Ağustos 2012
PKK’nın intiharı
-
27 Temmuz 2012
Henüz vakit varken
-
20 Temmuz 2012
Suriye sorunu ve Türkiye’nin özgüveni
-
19 Temmuz 2012
Şam’daki patlama ve Moskova’daki Türkiye
-
28 Haziran 2012
Türkiye itibar mı kaybediyor?
-
22 Haziran 2012
Mısır, Suriye ve derin iktidarlar
-
21 Haziran 2012
Müzakere akıldır, güçtür
-
14 Haziran 2012
Beka endişesinin dayanılmaz cazibesi
Yorumlar
+ Yorum Ekle