Nasuhi Güngör
0 0 0000
BDP niçin çıldırdı?
Gaziantep saldırısı, kimin üstlendiği ya da üstlenmediğine bakılmaksızın, her yönüyle Türkiye’nin bölge politikasına verilmiş bir mesaj. İster taşeron olarak PKK kullanılmış olsun, isterse doğrudan bir istihbarat örgütü tarafından gerçekleşmiş olsun, fark etmez. Önümüzdeki dönemin ne kadar zorlu geçeceğinin de işareti.
Antep, kelimenin tam anlamıyla bir barış şehri. İşlerin iyi gittiği dönemlerde Türkiye ve Suriye arasındaki bütünleşmenin de merkeziydi. Hedef alınmasının temelinde bu özellikleri var. Hem sınıra yakın olması ve muhtemel entegrasyon adımlarının merkezinde yer alması, hem de şu ana kadar terör ve Kürt sorunu etrafında, çatışma bir yana, ciddi bir model olma özelliği taşıması, Antep’i saldırının hedefi haline getirmiş görünüyor.
Şehirde hayli ciddi bir Kürt nüfus var. Çok küçük istisnalar dışında şu ana kadar terör şebekesi burada etkinlik sağlayamadı. Nitekim 2011 seçimlerinde BDP destekli bağımsız aday Akın Birdal seçilemedi.
Bunun kabaca iki nedeni var. Şehre göç eden Kürt nüfusun hatırı sayılır bir kesimi Urfa ve Adıyaman’dan geliyor. Dolayısıyla terörle ve ayrılıkçı hareketle her zaman ciddi bir mesafeleri var. İkincisi Antep şehir olarak kendi içindeki ekonomik hareketlilik ve kültürel esneklikle bu tür arayışlara kolayca geçit vermiyor. Ayrıştırıcı değil, kuşatıcı bir atmosferi var. O bakımdan şehrin böyle bir saldırıyla karşı karşıya kalması, sadece Suriye sınırına yakın olmasıyla değil, bu ‘model’ olma özelliği ile yakından ilgili.
Tekrar Antep başta olmak üzere tüm şehitlerimize rahmet, yakınlarına sabır dileyelim. Gaziantep bu saldırıların dengesini bozamayacağı kadar sağlam bir yapıya ve son derece aklı başında karar vericilere sahip. İnşallah bunu da aşacaklardır.
***
Diğer taraftan meseleyi getirip birtakım iç çekişmelerin girdabında tartışmak, gündelik meselelerin uzantısı haline getirmek, ne yazık ki çok tehlikeli kapılar aralıyor. Terörle mücadelenin zorluğuna, şimdi bir de doğrudan bölgesel aktörlerin örgütlediği saldırılar eklendi. Dolayısıyla şimdi bizi çok daha zor bir dönem bekliyor. O yüzden söylediğimiz her şeyi, gerçekten sorunun çözümüne katkı sağlayacak bir yerde tutabilmemiz önemli. Geçmişin hesaplaşmalarını bugüne taşımak anlamsız, yararsız; ayrıca kışkırtıcı olmaktan öte gitmiyor.
Suriye’de Beşar Esad dönemi bitiyor. Ancak altını çizelim, sadece Esad’ın gidişi sözkonusu, yoksa mevcut rejim tüm karanlığı ve ittifakları ile devam edecek. En azından bir süre daha. Daha önce ifade ettiğim gibi, Şam’daki değişim konusunda ABD ve Rusya arasında adeta gizli bir mutabakat var ve Rusya’nın kontrolünde bir değişim sürecinin devam etmesi öngörülüyor.
Kuşkusuz mevcut tabloda bu değişim Türkiye’nin hoşnut olacağı bir tercih değil. Ankara, geniş kesimleri temsil edecek bir iktidar modeli üzerinde duran tek aktördü, hala da öyle. Bu saatten sonra tercihini geri çekmesi ya da ‘Eline kan bulaşmamış Esad’ modeline sıcak bakması da mümkün değil. Ancak önümüzdeki dönem, Rusya’nın yürüttüğü bu model arayışının, ne Şam’a, ne bölgeye barış getirmeyeceğini de hep birlikte göreceğiz.
***
Ankara, önündeki soruyu artık daha hızlı ve net cevaplamak zorunda. Adeta kendisini dövdürmek için dağda kışkırtıcı pozlar veren BDP’ye, Şemdinli örneğinde olduğu gibi toplu intihar saldırılarına kalkışan PKK’ya ve bölgede Türkiye’ye karşı cephe alan ülkelere rağmen, doğru adım atabilecek mi?
Türkiye’nin, Irak ve Suriye başta olmak üzere geniş bir alanda Kürtler üzerinde nüfuz kazanma ihtimali, birilerini çıldırtmış görünüyor. Bu çıldırmanın taşeronluğunu da BDP ve PKK yapıyor.
Hem de Kürtler adına!
star
Bu yazı 1,396 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
6 Nisan 2013
Kraliyet patron, biz taşeron muyuz?
-
27 Eylül 2012
Ordu neden değişmek zorunda
-
21 Eylül 2012
Eylül ayının kara listesi
-
14 Eylül 2012
Yeni Türkiye ve yeni ekonomik model
-
13 Eylül 2012
Libya saldırısı ve Türkiye’nin kodları
-
3 Eylül 2012
Türkiye’nin yalnızlığı ve Mısır
-
30 Ağustos 2012
Ankara-Paris rekabeti
-
24 Ağustos 2012
İstihbarat zaafı var mı?
-
23 Ağustos 2012
BDP niçin çıldırdı?
-
17 Ağustos 2012
Fırsat treni telaşı
-
16 Ağustos 2012
Yola nasıl devam edeceğiz?
-
10 Ağustos 2012
‘Gergin Barış’ın sonu mu?
-
6 Ağustos 2012
PKK’nın intiharı
-
27 Temmuz 2012
Henüz vakit varken
-
20 Temmuz 2012
Suriye sorunu ve Türkiye’nin özgüveni
-
19 Temmuz 2012
Şam’daki patlama ve Moskova’daki Türkiye
-
28 Haziran 2012
Türkiye itibar mı kaybediyor?
-
22 Haziran 2012
Mısır, Suriye ve derin iktidarlar
-
21 Haziran 2012
Müzakere akıldır, güçtür
-
14 Haziran 2012
Beka endişesinin dayanılmaz cazibesi
Yorumlar
+ Yorum Ekle