En Sıcak Konular

Nasuhi Güngör


Nasuhi Güngör
0 0 0000

Fırsat treni telaşı



Tunus’ta ve Mısır’da gerçekleşen, Suriye’de niçin olmadı ve kanlı bir çatışma devam ediyor sorusunu sormadan, olup biteni anlamak kolay değil. Dahası, Suriye’de ortaya çıkacak bir parçalanmanın, hızla Lübnan’ı da parantezine aldığını düşünürsek, yakın gelecekte hayli zor soru ve sorunlarla karşılaşacağımız da ortada.

Mısır ordusu ve orada yüzyılların birikimiyle inşa edilen ‘derin’ yapı, Tahrir’den gelen mesaja zaman zaman dirense de, Suriye’deki kanlı tablonun benzeri bu ülkede yaşanmadı. En azından ordu, işlerin böyle gitmeyeceğini görebilecek kadar bir manevra alanına sahipti. Mısır’daki kadar kurumsal olmasa da Tunus’ta da benzeri bir durumdan söz edebiliriz.

Suriye’de kendi insanlarını hava bombardımanı ve tankla katledecek kadar kendisini kaybeden geçen bir rejimin varlığı, Mısır’dan farkının en bariz ifadesi. Suriye’de iktidarla ordu öylesine iç içe geçmiş ki, hayatın hemen tüm alanlarını, geniş anlamda ekonomik hareketliliği kontrol eden bir ‘canavar’dan söz ediyoruz aslında. İktidarın merkezinde kim ne derse desin Nusayri azınlık bulunuyor. Bu azınlığın birtakım Sünni aileler üzerinden oluşturduğu ‘paylaşma’ görüntüsün ne denli kof olduğunu da son dönemdeki kopuşlarla görebildik.

Yani ortada kelimenin tam anlamıyla bir çete var. Çetenin iktidar, ordu ve istihbarat üzerinden iç içe geçmiş, aile ve azınlık bağlarıyla perçinlenmiş bir ‘kader birliği’. Bu da onları acımasızca ve sonu belli olan bir öfkeye ve katliama sürüklüyor. Esad rejiminin gözü dönmüşlük halinin kabaca analizi böyle. Buna bir de başından itibaren şu ya da bu gerekçeyle destekleyen bölgesel ve uluslararası (Rusya, İran ve Çin) aktörleri eklersek tablo tamamlanmış sayılabilir.

***
 
Şam rejimi bir yandan halkını katlederken, sanki diğer yandan da kendi sınırlarını yeniden belirlemenin hesabı içinde. 23 Şubat 2012’de Star’da yazdıklarımı yeniden hatırlatmak istiyorum izninizle:

‘Oğul Esad, tüm acımasızlığı ile ülkesinin dört bir yanında operasyonlar gerçekleştiriyor. Tam bu noktada bir gariplik var. Sanki Beşar Esad ve onun arkasındaki siyasi akıl, Suriye’nin bir şekilde bölüneceğini kabullenmişçesine hareket ediyor. Öte yandan hatırlayanlar olacaktır, başından itibaren Esad, olup bitenin ülkesini bölmeye yönelik olduğunu dile getiriyor.

Rusya, Çin ve elbette İran, Şam yönetiminin arkasında daha fazla duramayacağının farkında. Uluslararası baskının bu denli artması karşısında, madem bölünecek, o halde haritayı biz çizelim arayışında olabilirler mi? Kesinlikle ciddiye alınması gereken bir ihtimal.’
 
Bugün bu ihtimal çok daha güçlü. Yola Beşar Esad’la devam edilip edilmeyeceğinin önemi yok. Rusya açısından zaten Esad ‘düşmüş’ sayılır. Bunun ilanı konusunda taktik bir bekleyiş var, hepsi bu.

***
 
İç savaşların ve sonrasında ortaya çıkan bölünmelerin etkileri sadece gerçekleştiği alanla sınırlı kalmaz. Nitekim Lübnan’ın hızla Suriye girdabının içine çekildiğini görüyoruz. Kaldı ki mevcut iktidar dengeleriyle Lübnan’ın tek parça olduğunu söylemek de kolay değil. Suriye’nin bölünmesinden doğrudan etkilenecek ülkelerin şöyle bir sıralamasını yapsak ve en başa Türkiye’yi yazsak, herhalde kimse itiraz etmeyecektir.

Suriye konusunda beni ‘kalpsiz’ ve ‘soğukkanlı’ olmakla suçlayan, hatta daha da ileri gidip bunu ‘iman’ sorgulamasına dönüştürenler, ‘ateşli devrimcilik’ hikayelerini başkalarına anlatsınlar. Fas’tan Bahreyn’e kadar uzanan alanda ortaya çıkan bahar, devrim ya da ihtilal zincirini, yıllar yılı pinekleyerek ve ‘iktidara giden yolda yöntem’ tartışmalarıyla geçirenler, şimdi ‘fırsat treni kaçıyor’ iştahıyla yola düşmüş durumdalar.

Bakalım kader karşımıza nasıl bir coğrafya çıkaracak ve kim ne kadar beklediğini bulacak. Göreceğiz.

star


Bu yazı 1,410 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Nisan 2013 Kraliyet patron, biz taşeron muyuz?
    • 27 Eylül 2012 Ordu neden değişmek zorunda
    • 21 Eylül 2012 Eylül ayının kara listesi
    • 14 Eylül 2012 Yeni Türkiye ve yeni ekonomik model
    • 13 Eylül 2012 Libya saldırısı ve Türkiye’nin kodları
    • 3 Eylül 2012 Türkiye’nin yalnızlığı ve Mısır
    • 30 Ağustos 2012 Ankara-Paris rekabeti
    • 24 Ağustos 2012 İstihbarat zaafı var mı?
    • 23 Ağustos 2012 BDP niçin çıldırdı?
    • 17 Ağustos 2012 Fırsat treni telaşı
    • 16 Ağustos 2012 Yola nasıl devam edeceğiz?
    • 10 Ağustos 2012 ‘Gergin Barış’ın sonu mu?
    • 6 Ağustos 2012 PKK’nın intiharı
    • 27 Temmuz 2012 Henüz vakit varken
    • 20 Temmuz 2012 Suriye sorunu ve Türkiye’nin özgüveni
    • 19 Temmuz 2012 Şam’daki patlama ve Moskova’daki Türkiye
    • 28 Haziran 2012 Türkiye itibar mı kaybediyor?
    • 22 Haziran 2012 Mısır, Suriye ve derin iktidarlar
    • 21 Haziran 2012 Müzakere akıldır, güçtür
    • 14 Haziran 2012 Beka endişesinin dayanılmaz cazibesi

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,058 µs