Abdülhamit Bilici
0 0 0000
Suriye nereye gidiyor?
Türkiye ile Baas rejimi arasında dostane ilişkilerin sürdüğü günlerdi. İsyan başlamıştı ama henüz iki ülke arasındaki köprüler atılmamıştı. Ankara'nın barışçı bir değişim için Esed'i ikna çabaları sürüyordu.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bu amaçla Şam'daydı. Sonradan hiçbir sonuç vermeyeceği anlaşılacak görüşmeler iyi geçiyordu.
Davutoğlu'nun Şam'daki randevularından biri de Hamas lideri Halid Meşal ile yapılacak görüşmeydi. Adres, bir süre önce boşalttığımız büyükelçilik binasıydı. Suriye'deki fırtınanın Şam'dan söktüğü isimlerden olan Meşal, korumalarıyla geldi ve baş başa görüşme başladı.
Görüşme boyunca biz de başka bir odada, henüz yeni boy göstermeye başlayan muhalefetin gücünü, Şamlıların bakışını, Suriyelilerin nasıl bir değişim istediğini, demokrasiyle ilgili görüşlerini konuştuk. Bir süredir Şam'da görev yapan ve farklı çevrelerle iyi diyaloglar geliştirmiş bir yetkilinin söylediklerini, 17 aydır süren bu isyan süresince hiç unutmadım.
Farklı kesimlerden Suriyelilerle yaptığı görüşmelere dayanarak, Esed'le devam etmenin imkânsız olduğunu söylüyordu. Baas'ın gidici olduğu ve ne yapılsa ayakta tutulamayacağı güneş gibi açıktı. Peki yıllardır diktatörlük altında yaşamış, siyasi tecrübesi olmayan ve Kürt'ü, Nusayri'si, Sünni'si, Hıristiyan'ı ile heterojen Suriye halkı, Baas'ın yerine daha iyi bir düzen kurabilir miydi?
Çok haklı gibi duran bu soru, oryantalistçe bulunmuştu. Daha darbe anayasasıyla yönetilen, henüz cuntalarla hesaplaşmasını başaramamış ve birçok anomaliyi içinde barındıran bir ülkeden gidip, Suriye'ye ve Suriyelilere dünyadan habersiz insanlar topluluğu muamelesi yapmak gerçekten hiç şık değildi. Suriyeliler sadece Türkiye'deki demokrasi ve ekonomi alanındaki olumlu gelişmeleri izlemiyor; Batı'yı ve dünyayı da yakından takip ediyordu. Baas medyası tek ses olsa da internet ve çanak antenler bilgi tekelini çoktan kırmıştı. "Arap Baharı" değişim arzusunu daha kamçılamıştı ama öncesinde de özellikle Türkiye ile kurulan iyi ilişkiler Suriyelilerin dünyayla kontaklarını artırmıştı. Zaten yurt dışında yaşayan elit, şuurlu bir Suriye diasporası hep vardı.
Söylenen şuydu: Suriye halkı problemlerin farkında. Ama bunların çözümsüz olduğu ve bu yüzden tek alternatifin otoriter bir rejim olduğu fikrini kafasından silmiş durumda. Demokrasiden de laiklikten de haberdarlar, bunları pekala hayata da geçirebilir.
Şahsen kendi aşırı önyargılarımı değiştirmek açısından bu diyalog çok faydalı olmuştu. Zira asla bir değişime öncülük edemez denen insanların Tunus'ta, Mısır'da tarih yazması bile bazı kafalardaki önyargıları değiştirmeye yetmemişti. Düne kadar Suriye'deki muhalefetten umudu kesmiş olanlar, bu insanların canları pahasına korkunç bir rejime karşı arazide gerçekleştirdiği başarılar karşısında kısmen fikirlerini değiştirseler de bu değişim arzusunu yeterince takdir edip etmedikleri şüpheli. Dün sebat gösterip "Esed'i deviremez" denilen muhalefet için şimdi "Suriye'yi yönetemezler. İç savaş çıkar. Demokratik Suriye, bütün kalamaz." gibi öngörülerle karanlık senaryolar yazıyor. Belki bunların tam da Baas'ın argümanları olduğunun farkında değiller. Ama bu tavır, belli ülkelerce açıkça desteklenen bir rejimin bütün baskısına, 19 bin cana, onlarca katliama, onlarca işkence merkezine ve uluslararası toplumun sessizliğine rağmen direnişten vazgeçmeyen insanlara özgürlüğü yakıştırmamanın başka bir yolu. Bir seyyar satıcının ateşlediği isyan sonucunda diktatör Bin Ali'nin devrildiği Tunus'ta, ilk seçimde zafer kazanan İslami Nahda partisinin, cumhurbaşkanlığına bir solcuyu getirdiğini hatırlayarak, keşke Ortadoğu'ya bakışımızı azıcık değiştirebilsek.
Şayet yıkılırsa Baas sonrası Suriye'nin zorlukları olmayacak mı? Elbette hem de büyük zorluklar. Parçalanma ve iç savaş dahil her türlü risk var. Ama muhalefetteki Kürt, Hıristiyan, Sünni tüm Suriyelilerin de demokrasi ve özgürlükten başka talepleri yok. Halkın nasıl bir Suriye istediğini merak edenler, tüm kesimleri temsil eden Suriye Milli Konseyi'nin 27 Mart'ta Pendik'te kabul ettiği "Misak"a bakabilir. İşte bu belgede yer alan birkaç temel ilke:
*Suriye medeni, demokratik, çoğulcu, bağımsız ve özgür bir devlettir. Mevcut gayrimeşru yönetimin düşmesi sonrasında kurulacak geçiş hükümeti serbest ve adil seçimler düzenlenmesine bağlılığını dile getirmektedir. Geçiş hükümeti tarafından oluşturulacak kurucu meclis bu sözleşmede yer alan ilkeleri içeren yeni bir anayasa oluşturacak ve özgür bir referandum çerçevesinde halka sunacaktır.
*Yeni Suriye, anayasal geleneğe dayalı, dini, etnik ve ideolojik aidiyetlerine bakmaksızın bütün vatandaşlarının eşit sayıldığı hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı demokratik bir cumhuriyet olacaktır.
*Anayasa, Suriye toplumunun dini, etnik ve ulusal unsurları (Araplar, Kürtler, Asuriler, Keldaniler, Türkmenler ve diğerleri) arasında ayrımcılığa uğramamayı güvence altına alacaktır.
zaman
Bu yazı 1,470 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
25 Eylül 2012
Ankara'nın Suriye'ye bakışı
-
1 Eylül 2012
İran'a Mursi tokadı!
-
14 Ağustos 2012
Suriye kimin meselesi?
-
7 Ağustos 2012
Başbakan da 'terörist' oldu!
-
28 Temmuz 2012
Yüksek riskli Suriye politikası
-
24 Temmuz 2012
Suriye nereye gidiyor?
-
14 Temmuz 2012
"Derin devlet"
-
10 Temmuz 2012
Türkiye'nin kaybettiği üç lüks
-
3 Temmuz 2012
Ortadoğu için hangi Türkiye?
-
26 Mayıs 2012
Gül'ü kaçıran Google aracı!
-
21 Nisan 2012
Neden Batı Çalışma Grubu?
-
13 Mart 2012
Abant'ın 4 mesajı!
-
4 Şubat 2012
Araplar bilmez, biz biliriz!
-
24 Ocak 2012
Obama'yı vur, İsrail'i koru!
-
14 Ocak 2012
Silivri boşalsın, Türkiye rahatlasın!
-
24 Aralık 2011
Fransa'ya en iyi cevap
-
29 Ekim 2011
Keşke Başbakan da okusa!
-
27 Kasım 2010
Psikolojik harekâta dikkat!
-
30 Haziran 2010
AK parti'yi kaybetmenin sifreleri!
-
28 Kasım 2009
Davutoğlu Yeni Osmanlıcı mı?
Yorumlar
+ Yorum Ekle